Kimine göre, düşünce ve ifade konusunda topluma sunulan bir özgürlük alanı.
Kimine göre, bir milli güvenlik sorunu.
Kimine göre de yeni dünya düzenini şekillendirmeye çalışan Kapitalist sistemin toplumsal dönüşüme katalizör etkisi yapması için yarattığı/kurguladığı dijital bir silah! (Oltadaki yem!)
Bence nereden ve nasıl baktığımıza bağlı!
Sosyal medya tıpkı bir neşter gibi. Asıl önemli olan kimin elinde olduğu. Misal, Hipokrat Yemini’ne sadık bir cerrah, neşter yardımıyla insanların hayatını kurtarabilir ama aynı neşter bir caninin eline geçtiğinde, insanları canından da edebilir.
Öncelikle şunu belirteyim: Sosyal medya şöyle kötüdür böyle kötüdür diye ahkam kesecek değilim. Her şeyden önce ben de sıkı bir sosyal medya kullanıcısıyım.
Kaldı ki, sosyal medya çağımızın kaçınılmaz bir gerçeğidir. Sosyal medyanın tu kaka ilan edilmesinin hiç kimseye bir faydası olmaz. Aksine kötülendikçe cazibesi artar.
Evet, zaman zaman amacı dışında kullanılan sosyal medya için yapılan “Yalan Haber Ajansı” tanımlaması da son derece yerinde ve doğru bir yakıştırmadır.
Peki, burada asıl odaklanılması gereken konu, sosyal medyanın ne derece kötü-zararlı-tehlikeli bir mecra olduğu mudur?
Trafikte önünde seyir eden araca korna çaldığı ya da selektör yaptığı için canından olan insanlar var ülkemizde.
Yolda yürürken gayri ihtiyari göz göze gelen insanların “Hayırdır, niye bakıyorsun, bir şey mi var?” atışmasıyla başlayan, hatta ve hatta ölümle sonuçlanan kavgalar da yaşanıyor bu ülkede.
Dahası, aynı apartmanda oturup da incir kabuğunu doldurmayacak sebepler yüzünden birbirlerini katleden insanlar bile var ülkemizde.
Şunu demek istiyorum: Trafikte, sokakta, evde… Tehlike yaşamın her alanında var. Eğer “tehlikeli” diye sosyal medyayı kullanmaktan vazgeçeceksek, o vakit yaşamdan da vazgeçmemiz gerekmez mi?
Bu noktada, sosyal medyayı sürekli “öcü” ilan etmek yerine, sosyal medyanın olumsuz taraflarını bertaraf etmenin yollarını aramamız gerekmiyor mu?
Ayrıca…
Sosyal medya sorunsalını, “Çağımızın en büyük sorunu sosyal medya bağımlılığıdır…” tespitine indirgemek, yeterli midir acaba?
Ya da “Sosyal medya sayesinde yeni insanlarla tanışıyorum, gelişmelerden anlık haberdar oluyorum, hatta sosyal medya üzerinden para kazanıyorum…” gibi kulağa hoş gelen yaklaşımlar, sosyal medyayı temize çekmek için yeterli midir?
Diğer taraftan, Türkiye’de “sosyal medyanın kısıtlanması” gerektiği yönündeki tartışmalara da şahit oluyoruz zaman zaman. Bu yöndeki düşünceler, ilk bakışta anti demokratik bir yaklaşım olarak kabul edilebilir.
Amma velakin…
Sosyal medya; algı yönetimi, sahte gündem yaratma, itibar suikastı, hedef gösterme, hedef saptırma, toplumu galeyana getirme, kin ve düşmanlığa tahrik etme gibi illegal eylemler için de son derece elverişli bir mecra. Öyle ki, sosyal medyayı dezenformasyon ve propaganda amaçlı kullanan ve bu örtülü faaliyetlerini “demokrasi ve özgürlük” gibi kavramlar üzerinden perdelemeye çalışan FETÖ ve PKK gibi terör örgütlerine karşı da önlem almak zorundayız.
(Süleyman Soylu’nun İçişleri Bakanlığa görevine getirilmesinden sonra, birçok alanda olduğu gibi, sosyal medya alanında da başarıyla yürütülen terörle mücadele, takdire şayandır!)
Yeri gelmişken…
Türkiye’de sosyal medyanın seçilmiş hükümete karşı adeta bir silah gibi kullanılması, ilk defa Gezi Parkı protestoları sırasında görüldü. FETÖ’nün sözde 17-25 Aralık operasyonuyla başlayan süreçte de “Fuat Avni” gibi birçok kişi tarafından kullanılan ama tek bir merkezden yönetilen sahte hesaplar üzerinden, 15 Temmuz hain darbe girişimine zemin hazırlanmaya çalışıldı ama necip Türk Milleti hainlere geçit vermedi.
Evet, Başkan Erdoğan birçok kez sosyal medya üzerinden köşeye sıkıştırılmaya çalışıldı. Dahası, Türkiye’de “AK Parti’nin sosyal medyaya karşı olduğu” yönünde bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Sosyal medya alanında yürütülen terörle mücadele, topluma AK Parti’nin “sosyal medya karşıtlığı” olarak yansıtılmak isteniyor.
Halbuki neden karşı olsun ki AK Parti sosyal medyaya?
Hatırlarsanız, hain darbe girişiminin yaşandığı 15 Temmuz gecesinde, CNN Türk'e FaceTime üzerinden canlı bağlantı sağlayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, milletini demokrasi ve vatana sahip çıkmaya davet etmişti. Kişisel ve Cumhurbaşkanlığı resmi sosyal medya hesaplarından tekrarlanan darbeye karşı direniş çağrıları da halkta karşılık bulmuş ve dalga dalga yayılmıştı. Özetle, sosyal medya darbeye direnişte büyük rol oynamıştı.
Ayrıca…
Şahsi fikrim, AK Parti hükümetine yakın olan geleneksel medyanın, AK Parti’ye faydadan çok zararı olduğu yönündedir. Özellikle de AK Parti’yi savunmak üzere TV’deki tartışma programlarına konuk olanlar…
Daha net ifade edeyim: Cumhurbaşkanı Erdoğan sosyal medyanın gücünün farkında ve iktidarını konsolide noktasında sosyal medyanın itici gücünden fevkalade faydalanıyor.
Kaldı ki sadece Türkiye'de değil, Dünya’nın birçok ülkesinde, özellikle Twitter gibi platformların her zaman için toplumsal olayları yönlendirdiği de kabul edilmesi gereken bir gerçek.
Mesela, Arap Baharı büyük oranda sosyal medya platformları ile birlikte gerçekleşmişti. Twitter hesabının askıya alınmasıyla beraber Donald Trump’un dünya ile iletişiminin nasıl kesildiği ve eli kolunun nasıl bağlandığı, gündemi az çok takip eden herkesin hatırındadır elbet.
Öyle ya da böyle, geleneksel medyanın yarattığı boşluğu dolduran, deyim yerindeyse "kilit rol" oynayan sosyal medyayı yok saymak, dikkate almamak, hesaba katmamak mümkün değil. Bunun içindir ki, sosyal medyadan şikâyet etmek yerine, sosyal medyanın olumsuzluklarını minimize etmeye çalışmalıyız.
Bunları neden yazdım?
Kelime oyunlarıyla kaleme alınmış ve ucu açık bırakılmış bir kulis haberini gerçek(leşmiş) gibi kabul eden, hatta ve hatta haber metni ile köşe yazısını dahi ayırt edemeyen bir toplumda yaşıyoruz. Bin tane denetimden ve redaksiyondan geçen geleneksel medya içeriklerinin dahi bu kadar yanlış anlaşılabildiği bir ülkede; sosyal medya gibi denetimsiz ve A'dan Z'ye denetimi mümkün olmayan bir platformda yapılan sayısız paylaşımın etkisinde kalmamak, amiyane tabirle, gafil avlanmamak mümkün mü?
Sözün özü: Ziya Selçuk’un istifası sonrası Millî Eğitim Bakanlığı görevine getirilen Mahmut Özer’in sosyal medya konusuna eğilmesini temenni ediyor ve özellikle “Eleştirel Medya Okuryazarlığı” dersinin öğrencilere ilkokul birinci sınıftan itibaren verilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Hasan Eser / MahalliGündem.com
YORUMLAR