En önemli şey "kulak"tır...

ASLIHAN BAHADIR

Geçenlerde bir söyleşiye katıldım. Konusu ‘Endemik türler’di.

Endemik sonradan dilimize katılmış bir kelime.

Latince ‘endemos’ kelimesinden dilimize geçmiş ve ‘yerli’ anlamına geliyor.

Endemik, bulunduğu bölgenin ekolojik şartları sebebiyle yalnızca belirli bölgede yaşayan ve yetişen, dünyanın başka yerinde yaşama ve yetişme ihtimali olmayan, yöreye özgü bitki ve hayvan türlerine verilen isim.

Nüktedan ve benim mentorüm olan arkadaşıma heyecanla ülkemizdeki endemik hayvan ve bitkileri anlatırken "dur bir dakika" dedi:

Hafifçe bıyık altından gülerek "endemik insanlarımızı da anlattılar mı bu söyleşide" diye sordu.??!!

Önce güldüm. Sonra yerli insanımı düşündüm.

Aklıma Nasreddin Hoca ve Bektaşi fıkraları ve bizim ülkemiz için  türünün ilk örneklerinden Kemal Sunal filmleri geldi. Bu filmlerde örtük ya da açık toplumsal sorunlar çoğunlukla Şaban tiplemesiyle dile getirilirdi.

Şaban aslında saf, iyi yürekli ve şanslıdır ama hep ezilen ve hakkı yenilen bir tiptir.

Şaban tiplemesinin bu kadar benimsenmesinin sebebi, izleyicinin onun haksızlığa uğramasını sahiplenmesidir. Masalsı bir şekilde sonunda hep iyi olanın kazanarak kahramana dönüşmesidir Şaban fenomeni.

Fıkralar ise yüzlerce yıl sonra bile insanımın kıvrak zekasını yansıtmaktadır.

Bu argümanlar bir nevi kültürel vesikadır.

Bir zamanlar AIDS furyası vardı. Rusya’ya yakın Karadenizli yurdum insanı Temel’lerin bir kısmı  her uyarıya rağmen ‘bana bir şey olmaz’ diyerek Nataşalar’la al takke ver külah  işlerine girmişti!…

Ve çoluk çocuklarını,Fadimelerini de riske atarak birçoğu telef olmuştu. Giden gitti ama fıkraları hala dilimizde…((

İçkisiz kutlamalarda yanlarında getirdikleri içkileri limonatanın içine karıştırarak şekerle alkolün etkisini yükseltip, masa altı alkolün verdiği cesaretle çocukken oyuncak olarak eline verilen, sonrasında da güç sembolü olan silahı havaya ateşleyen ve yorgun mermi yüzünden telef olan masum insanlarımız da saf ve iyi yürekliydiler!…

Hiç unutmam leyleğe tecavüz etmişti bir yurdum insanı.

Tü kakalar yüzünden cinsel dürtülerini doyuramayan bu saf ve iyi niyetli insancıklar.!

Özellikle köy yerlerinde hayvandan sevgili! yaptılar kendilerine.

Hatta geçenlerde köpeğe tecavüz eden adamın videosu dolaşıyordu internet sitelerinde.

Yurdum hayvanı tanrı olarak gördüğü bizim endemiklere kurban oluyordu. O hayvancıkların kahramanı kimdi acaba!?

Araba meselesi var bir de.

Bizim endemiklerin arabaları çok kıymetlidir. Hele bir dokun… Allah korusun. O ‘ensesine vur, ekmeğini elinden al’ saf,temiz insanın içinden bir canavar çıkar. Bir endemiğin arabasını ellemek  cinayet sebebidir. Cezada da hafifletici nedendir!…

Bizim yerlilerin futbol işlerine hiç girmeyelim işin içinden çıkamayız.

O konudan ayrı bir makale çıkar…

Bizim yerlilerin gönül ilişkileri de değişiktir. Partnerlerini malları gibi görürler. Onlar için sahiplenmek sevgiyle eşittir nedense?!..

’Ya benimsin ya toprağın’ ilkesiyle büyüdükleri için, karşı tarafın kişilik haklarına gözlerini sıkı sıkı yumarlar. Oysa partner bir ‘iye’ eki değildir ki…

Anlatmaya devam etsem bu yazı bir roman olabilir aslında. Ama uzun yazılar pek okunmaz diye yerleştirmişim beynime. Zannederim kendim öyle olduğum için!..))

Çoklu bir kültürden geldiğimiz gerçek.

Hamurumuz Nasreddin Hoca'dan, Bektaşi'den, Hacivat-Karagözlere ve Şaban, Temel, Recep İvediklere v.s…kadar mesaj veren fıkralarla, filmlerle yoğrulmuş ve yoğruluyor.

Bahsettiğim zatların temel noktaları kıvrak zekaları ve mizah güçleri halkı bir taraftan güldürürken diğer taraftan da düşündürmeleri.

Yerli kitle iletişim araçlarında bu aklıevveller sağduyu, çalışkanlık, samimiyet, kanunlara ve devlete saygı, sabırlı ve anlayışlı olma, iyimserlik temel özellikleri baz alarak karşımıza çıkıyorlar.

Benim, yerlilerimizden verdiğim örnekler ise hep sonu düşünülmeden, fevri ve empati eksikliği ile yapılmış hareketler.

Peki bu saf, iyi niyetli hep ezilen kişiler kimler?…

Elbette bu örnekler ufak bir kesit. Ama genele yayıldığında mizahi bir durum olmaktan çıkıp trajediye dönüşüveriyor.

Kendi dışımızda da gülünç, aptal, cahil ve eleştirilecek bir tipleme olarak önümüze düşüyor.

Bu durumu düzeltmek yerine daha çok kızıyor, öfkeleniyor ve bize yakıştırılanları hak eder hale geliyoruz.

Benim endemik insanım, manasız sözler söyleyen, talihsiz eylemler yapan, akıldan noksan birisi olarak sunulup, talihiyle düze çıkan ve  bu da adam mı, insan mı? sorularının muhatabı olmaktan çok öte…

O biraz doğru söylenilenlere kulak verdiğinde, biraz ağzından kötü laf çıkmadan filtre yapabildiğinde, biraz eylem yapmadan önce düşündüğünde yani sağduyusunu doğru kullandığında yöresel özelliklerini kaybetmemiş  pozitif,ender bir tür…

‘ Adam olmanın’  yöntemine cevap veren bir Nasreddin Hoca fıkrası ile bitirelim konuyu.

O zaman kulağınızı açın ve dikkatlice dinleyin;

Günün birinde Nasreddin Hoca'nın da içinde bulunduğu topluluktan birisi;

“Hocam, adam olmanın yöntemi nedir?” deyince; Hoca Efendi, adamın nefes almasına bile fırsat vermeden; “Canım, bunu bilmeyecek ne var, elbette kulaktır.” demiş.

Fakat Hoca, arkadaşlarının "kulaktır" cevabından pek bir şey anlamadıklarını anlayınca açıklama yapma gereğini duymuş:

“Aa!. . Bunu bilemeyecek ne var? Herhangi bir adam konuşurken onu can kulağı ile dinlemeli; bu arada kendi ağzından çıkanı kendi kulağı duymalıdır…”

ASLIHAN BAHADIR