Hayatın Bir Parçası Olan Deformasyonlar: Kusurların Sessiz Güzelliği

ASLIHAN BAHADIR
ASLIHAN BAHADIR

Kaldırıma oturmuş düşünüyordum!??

Anneme pantolonumun paçalarını çatapatla yaktığımı nasıl söyleyecektim???

Annem ve babamın evlilik işini yürütemeyecekleri çok belliydi. Anneciğim birbirine aşık bir anne-babayla büyümüştü.

Dedem bir askerdi. Ailesini İstanbul-Fatih’e taşımış ama kendisi Anadolu’da görev yapıyormuş.

Annemler altı kardeşti.

Dedem iki evlilik yapmıştı. Trablusgarp'da görevliyken evlendiği ve ne yazık ki arkasında iki öksüz kız çocuğu bıraktığı ilk evliliği ve anneannemle yaptığı ikinci ve son evliliği.

Anneannem dedemi her özlediğinde çocukları üvey kızına bırakıp trene atlar dedemin yanına gidermiş. Annem de maraz bir çocukluk geçirmiş bu yüzden.

Anne ve babasını özler…
Yorganı kafasına çekip,için için ağlar ve,
‘Yağma yağmur
Esme rüzgar
Yolda yolcum var benim’

Şarkısını söylermiş.

Liseyi bitirip iş hayatına atılmış ve hepimize öğretildiği gibi evlenip, çocuk yapıp mutlu, mesut bir hayatın hayalini kuruyormuş.

Hayalinin ilk adımları da babamla gerçekleşmiş.

Gerçekleşmiş gerçekleşmesine de ah o ‘kavun değil ki koklayasın’ lafının güzelliği!…

Her ilişkinin kendi dinamiği vardır.

Benim anne-babam da iyi insanlardır. Ama konu birbirleriyle olan ilişkilerine gelince olmadı…

Neden olmadığı ile ilgili bir sürü done var…

Fakat en önemlisi karakter uyuşmazlığıydı…

Zaman zaman vay ben ayrı anne-baba çocuğuyum,vay ben yatılı okudum ve onbir yaşımdan beri kendi ayaklarımın üzerinde duruyorum, vay ben yalnızım gibi ajitasyon yapsam da şu upuzun ama kısacık hayatta! hiçbir şeyin mutlak kader olmadığını biliyorum.

Suçlamıyor,eleştirmiyor ve yargılamıyorum. 

Kafasına esince gitmek bizim aile geleneğimiz olsa gerek!… Annem de babama kızar ve beni kapıp evden taşınırdı…))

Annemin taşınıp babamın babaannemin dört katlı binasında kaldığı bir şeker bayramıydı.

Annem her zaman biricik evladına özenle bakmıştır sağolsun.

Çift Geyik Karaca’dan kırmızı ve üzerinde siyah-beyaz şal desenleri olan yün bir panço ve beyaz boğazlı bir kazak. Atalar’dan da kırmızı bir pantolon almıştı.

Açık kahverengi upuzun saçlarımı at kuyruğu yapmış, kırmızı rugan pabuçlarımı giydirmişti.

Altı yaşında sevimli bir çitlembik gibiydim.

Babaanneme ve babama gitmek üzere yola çıkmıştık.

Babaannem, anne dedem ve teyzem, halamlar derken ziyaretleri bitirmiş, harçlıkları toplamıştım.

Şık bayramlık kıyafetimle Oyaların oyuncakçı dükkanından çatapat aldım paramın bir kısmıyla. Çattt-çutttt patlarken çatapatlar çıkan kıvılcımlar güzelim pantolonumun paçalarına sıçramış, paçalarda onlarca siyah delik açmıştı.

Kararlı bir şekile kaldırımdan kalktım ve koşar adımlarla eve gittim. Doğru odama yöneldim. Hızla bayramlıklarımı çıkartıp sıradan bir şeyler giydim. Paçaları delikli kırmızı pantolonu yatağımın içine sakladım ve anneme ben dedemlerde kalacağım deyip çıktım.(Gelenek bozulmadı;))
                          
Hayatın içinde hataları, yanlışları, aksilikleri ya da yolunda gitmeyen durumları yataklarımızın altına saklayamıyoruz  ne  yazık ki!…

Ya da yok sayıp giderek düzelmiyor hiç birşey…

Yüzleşmek ve olayı anında halletmek en güzeli.

Bir daha kırmızı bir pantolonum hiç olmadı. Olsaydı ve paçalarında delikler açılsaydı gecikmiş de olsa zılgıtı yemek  uğruna  giymeye ve o anları tekrar yaşamaya değerdi. 

Bu yazıyı okuyan herkese deformasyonların da hayatın bir parçası olduğunu kabul ederek bizi biz yapan her oluşumla beraber gelişerek,endişesiz, huzurlu ve sakin bir hayat dilerim…

Aslıhan Bahadır