Lüksü Bulunca Pahalıyı Satan Toplum

ASLIHAN BAHADIR

“Hiç kimseyi beni seçmeye zorlamam… Eğer başka bir yerde daha iyisini bulacağını düşünüyorsan, serbestsin. Sana engel olmam. Hayat, kalmak istediğinden emin olmayan birine tutunmak için çok kısa”.

Yukarıdaki söz tüm kalbi kırık ve anlamsızca onlardan gidenler için söylenmiş olsa gerek!…

Günümüz "hız çağı" diye nitelendiriliyor.

Dolayısı ile elimize sonradan verilmiş olan teknoloji ile şaşkına döndük ve cama çarpan sinekler gibi yolumuzu bulup dışarıya çıkamıyoruz.

Sosyal medyada her gördüğümüz yeni kişi de far görmüş tavşan gibi oluyor ve yeni bir şey keşfetmişiz gibi heyecanlanıyoruz.

Ulaşabiliyor ve ilişkiye geçebiliyorsak çabucak didikliyoruz.

Sonuç genel olarak hüsran.

Ve başkası ve başkası…

Dejenere olmuş ruhlar doldu etrafımız.

Karşısındakine ve kendine verdiği zararı bilmeden, hızla tüketerek hareket edenlerle…

Hızın çeşitleri olsa da, genel manada hız tutkusu; insanların kendini tatmin etme ve ispat etme ihtiyacından ortaya çıkabilmektedir.

Hız yapmak aslında bir risk almadır. Risk almak insanların bedensel heyecanını ve ruhsal heyecanını arttırması nedeniyle zevk veren bir durum olabilmektedir.

Ama her duygu durumu gibi çabucak başka bir duyguya geçmektedir.

Madde kullanımı gibi bir şey bu hızlı ilişkiler. Sonu kötü ve pişmanlıkla biten.

İnsani duygularımız sevilmeye, kavranılmaya, değer görmeye göre tasarlanmış aslında.

Bunca zaman yaşamışlığımda şunu anladım ki, önemli olan ne istediğine karar vermek.

Ve karşına da ne istediğini bilen, isteyen birini oturtmak.

Sebat etmek, saygı duymak ve sevmeye odaklanmak…

O zaman bir masal terapisti olarak La Fontaine’den bir fabl ile bitireyim yazımı…

Dünyanın en yeşil ormanlarından birinde bir tavşancık yaşarmış. Bu tavşan iyiymiş hoşmuş ama çok kendini beğenirmiş. Herkese ne kadar hızlı koştuğunu, onu kimsenin geçemeyeceğini anlatır dururmuş.

Ormandakiler artık onun bu kibirinden bıkmışlar ama kibarlıktan bir şey dememişler.

Herkese “Benimle yarışır mısın?” diye sorarmış ama kimse onu geçemeyeceğini düşündüğü için buna evet demezmiş.

Ormanda yaşayanlardan biri de zekasıyla ünlü kaplumbağaymış. Tavşanın aksine kendini övmeyi hiç sevmeyen kaplumbağa tavşanın bu tavırlarından bıkmış ve onu ziyarete gitmiş.

Onu gören tavşan:
-Hayırdır dünyanın en yavaş hayvanı, demiş.

Kaplumbağa hiç bozulmadan:
-Seni ziyarete gelmek istedim çünkü seninle yarışmak istiyorum. Önümüzdeki hafta bir yarış düzenleyelim ve bakalım hangimiz daha hızlı olacak, demiş.

Tavşan uzun bir kahkaha atmış ve:
-Sen galiba rezil olmak istiyorsun. Beni geçebileceğini nasıl düşündün? Ben bu ormanın hatta bu diyarların en hızlı hayvanıyım. Henüz beni geçebilen birini göremedim, demiş.

Kaplumbağa:
-Korktun galiba, demiş.

Tavşan sinirlenip:
-Ne alakası var, tamam teklifini kabul ediyorum, demiş.
Ormandaki bütün hayvanlar merakla yarışı bekliyormuş. Hazırlıklar yapılmış, tavşan ve kaplumbağa başlangıç noktasına gelmiş ve sincabın işaretiyle yarış başlamış. Tavşan fırlamış, kaplumbağa ise sakin sakin ilerlemeye başlamış. Tavşan bir süre gittikten sonra bakmış ki ne gelen var ne giden.

-Şu çalıların arkasında biraz kestireyim, nasıl olsa bana yetişmesi imkansız, demiş ve oracıkta uyuyakalmış.

Tavşan uyuyadursun kaplumbağa yılmadan ilerlemiş. Tavşanı geçmiş ve bitiş çizgisine yaklaşmış. Tavşan tam o sırada uyanıp kaplumbağayı görmüş ama ne kadar hızlı koştuysa da ona yetişememiş ve yarışı kaybetmiş.

Kaplumbağa tavşanın yanına gelmiş ve sakince:
-Hepimizin üstün özellikleri olabilir ama alçakgönüllü olmak önemli bir erdemdir. Üstelik kararlı olmak ve başladığın işi bitirmek de çok değerlidir. Sen çok yetenekli olabilirsin ama o yeteneğini doğru kullanmazsan ve sürekli böbürlenirsen kimse seni sevmez ve yalnız kalırsın.

Tavşan hatasını anlamış ve o günden sonra kimseye yanlış yapmamış.

ASLIHAN  BAHADIR