Sıkıntı, öfke, yalnızlık ve suçluluk duygusu...
Yemek yeme davranışı, doğumdan ölüme kadar sürdürülen, hayatta kalmak için gerekli en basit ve en önemli ihtiyaçtır.
Fiziksel olarak yeme ihtiyacımızın son yıllarda artarak devam ettiğini, obezitenin her geçen gün arttığı gözlemleniyor.
Çalışma sürelerinin artışı, ekonomik sebepler ve zamansızlık günümüzde bireyleri sağlıklı olmayan, hazır besinlere yönlendirmekte olduğu da bir gerçek.
Ancak kişilerin sağlıksız besinlere tercihleri ve bu besinlerin tüketimine devam etmelerini sağlayan davranışların altında ‘duygusal yeme’nin rol aldığı yapılan çalışmalar ile destekleniyor.
Cinsiyet farkına bağlı olarak; bayanlarda, ‘duygusal yeme’ nin erkeklere oranla daha fazla olduğu gözleniyor.
Kişi; fiziksel açlığı olmasa bile sıkıntı, öfke, yalnızlık, suçluluk duygusu, karşılanmamış beklentilerin geliştiği durumlarda, kendini mutlu eden besinlere yönelerek istemediği duygular ile kısa bir süreliğine baş edebiliyor.
Özellikle çocukluğundan itibaren sevgi, ilgi, şefkat, kabul ve bakım verenlerle duyguların paylaşılması ihtiyaçları yeterince karşılanmamış kişiler, duygusal yeme davranışı daha sık gösteriyor.
Beyinde haz ve rahatlama sağlayan kimyasal maddeler olan, seratonin ve dopamini artırdığı için daha çok karbonhidrat ve yağ türü besinler tercih ediliyor.
Bu sebeple kişi kendi içinde bir baş etme mekanizması geliştirmiş oluyor.
Karbonhidrat ve yağlı besin tercihi kilo artışı sağladığı için, özellikle bayanların kendinden hoşnut olmamasına, içinde bulunduğu duygu durumunun daha karmaşık ve baş edilemez bir duruma gelmesine sebep oluyor.
Psikolog Ceren Yağcıköseoğlu