Ramazan, Kamu Diplomasisi ve Cem Sultan
Pandemi başta koruyucu ekipman olmak üzere tıbbi malzemelerde kıtlığa yol açtı.
Bazı ülkelerin başka ülkelerin satın aldığı ekipmana korsanvari yöntemlerle el koyduğunu bile gördük.
Türkiye bu süreçte güçlü imalat sanayi altyapısı ile gerekli ekipmanı hızla üretip kendi ihtiyacını karşılar hale geldi. Hatta bir süre sonra sağlık ekipmanlarının ihracını yapmaya başladı.
Birçok ülkeye de zengin fakir demeden karşılıksız yardımlarda bulundu. Bu durum zaman zaman eleştiriye konu oldu. Bilhassa maske sıkıntısı çekildiği günlerde.
Hâlbuki maske sıkıntısının nedeni üretim yetersizliğinden ziyade dağıtımın merkezileştirilmesi idi-ki bu hatadan bir süre sonra dönüldü- Ama bu süre zarfında “Ayranı yok içmeye…” kabilinden eleştiriler yapıldı.
Yardımların Kamu Diplomasisi Boyutu
Oysa yardım politikası kamu diplomasisi bağlamında ülkeler için önemli menfaatler sağlayabiliyor; hatta geleneksel diplomasiden daha etkili olabiliyor.
Diğer ülkelerin ihtiyaçlarını, kültürlerini, insanlarını anlamak; bakış açılarını paylaşmak, yanlış algılamaları düzeltmek, ortak paydalar bulmak kamu diplomasisinden elde edilen başlıca faydalar arasında.
Bugün yaptığınız bir yardım yarın karşınıza (Katar’la yapılan gibi) döviz takası, petrol çıkarma imtiyazı, olimpiyat oylamasına aday gösterdiğiniz şehir için oy kullanılması, ülkenize daha fazla turist gelmesi şeklinde kendisini gösterebiliyor.
Fransız ve Almanların yardım çağrılarına cevap vermediği dönemde ay-yıldızlı paketlerden çıkan maskeleri kullanan bir İtalyan’dan seçim stratejisini Türk karşıtlığı üzerine kuran partilerin oy alması çok zor.
Bu nedenle yapılan yardımları doğru buluyorum.
Hatta ben karar verici mevkide olsam olsam, ihtiyaç fazlası kapasite ile New York Central Parka veya Venedik’teki San Marko Meydanı'na sahra hastanesi kurardım.
Karşılıksız Yardımın Kültür Kökleri
Ramazan ayını tamamlayıp bayram günlerini kucakladığımız bu günler bize yapılan yardımların kamu diplomasisi boyutu dışında kültür kodlarımızı da hatırlatıyor.
Türk-İslam kültüründe karşılıksız yardım yapmanın, zor durumdakine el uzatmanın büyük bir önemi vardır.
Bizim manevi coğrafyamızda vererek zenginleşilir, inancımıza göre vererek matematik olarak servette yaşanan azalma manevi olarak zenginleşme demektir. Bu gelenek Anadolu da daha da kuvvetlidir.
Bizim 'Paran kadar konuş' dediğimiz deyimi, Kayserililer 'Hayrın kadar konuş' şeklinde kullanır.
Ancak o manevi iklime uzaksanız karşılıksız yardım kavramı size garip gelebilir.
Tıpkı Papa VIII. İnnocentius gibi.
Cem Sultan
Papa VIII. İnnocentius’un Roma'da hüküm sürdüğü dönemde, Cem Sultan babası Fatih Sultan Mehmet’in ölüm haberini geç almış, bu nedenle ağabeyi Beyazıt İstanbul'da tahta çıkmıştı.
Giriştiği uzun mücadelede önce ilk savaşını kaybedince Memluk sultanına sığınmış, ikinci kez kaybedince de yolların tutulması üzerinde deniz yoluyla soluğu Rodos şövalyelerinin yanında almıştı. Rodos şövalyeleri de onu dönemin papası VIII. İnnocentius'a sattı.
VIII. İnnocentius’un hedefi düzenleyeceği bir haçlı seferinde Cem’i haçlı ordularının başına geçirmek idi.
Ancak Cem, Osmanlı tahtı karşılığında yapılan bu teklifi “din-i mübin-i İslâma ihanet edemem ve dinimi cihan saltanatına değişmem” diyerek reddetti.
Papa, Cem’i politik amaçlarına alet edemese de onun sayesinde Sultan Beyazıt’tan yılda 40 bin altın elde etme imkânı bularak kasasını doldurdu.
Bu süreçte Sultan Beyazıt sadece Papa'ya değil kardeşi Cem’e de harçlık gönderdi. Can düşmanı da olsa hanedandan birinin namerde muhtaç olmasını istememişti.
Cem Sultan memleketindeki alışkanlığını sürdürerek, kendi tahsisatının ihtiyacı aşan kısmından zekat verdi.
Ramazanlarda büyük kazanlarda pişirilen yemekler Roma'nın gariban halkına dağıtıldı.
Esir Osmanlı şehzadesinin cömertliği yayıldıkça yayıldı efsane oldu.
Papa, onun yetiştiği kültür ikliminden nasipsiz olduğu için Roma’ya kral olmak istediğini sandı.
Sonunda Osmanoğlu’nun popülitesi öyle bir noktaya geldi ki Papa değil haçlı seferi düzenlemeyi Roma’yı savunmak için asker toplamakta zorlanacağını düşündü.
Sonunda Roma’ya kral olmasından korktuğu Cem Sultan'ı Fransa Kralı'na sattı.
Cem Sultan Paris’e vasıl olamadan, bir rivayete göre Papa diğer bir rivayete göre Osmanlı ajanları tarafından zehirlenerek öldürüldü.
Karşılıksız yardımın, cömertliğin, paylaşmanın yüreklerimizi ısıttığı nice Ramazanlarda buluşmak ümidiyle okuyucularımızın bayramını tebrik ediyorum.
Dr. Haktan Sevsay