Türkiye'de girişimci olmak: Bir başarının perde arkası

DR. HAKTAN SEVSAY

Covid-19 salgını her ülkede aynı etkiyi yaratmadı.

Özellikle yoğun bakım ve solunum desteği kapasitesi kısıtlı olan ülkelerde ölüm oranı arttı.

Aslında salgının hızlı büyüdüğü bir ülkede solunum makinelerinin sayısı ne olursa olsun ihtiyaç karşılanamazdı.

Bu nedenle hemen her yerde bir yandan değişen dozda sosyal kısıtlama ve karantina uygulamalarına gidilirken diğer yanda solunum cihazı (ventilatör) ve yoğun bakım kapasitesi arttırılmaya çalışılıyor.

Yeterli ventilatörü olan ülkeler hastalığı ağır seyreden vatandaşlarını kurtarmada daha iyi sonuçlar elde  edebiliyor.

Elbette şu anda tüm ülkeler ventilatör sayısını arttırmaya çalışıyor ve Türkiye de bu ülkelerden biri.

Ancak yüksek fiyat ödeseniz bile  dünyadaki ventilatör talebine mevcut firmalar yetişemiyor. Üstelik ventilatör hangi ülkede üretiliyorsa öncelikli o ülkenin ihtiyacı karşılanmak durumunda.

Bu durumda her ülke için  kendi ventilatörünü üretebilmek önem arz ediyor. Nitekim Türkiye de yerli ve milli imkanlarla ventilatör üretme işine girdi ve çok kısa zamanda kendi ventilatörünü üretmeyi başardı.

Hem de 14 günde!! Ya da gerçekten 14 günde mi? Bu nasıl başarıldı?

DENİZLİLİ İKİ GENÇ GİRİŞİMCİ

Denizli Erbakır Anadolu Lisesinden iki arkadaş üniversiteden mezun oldukran sonra kendi işlerini kurmak üzere 2012 yılında bir araya gelir.

Bilkent Üniversitesi Teknoloji Geliştirme Bölgesinde 20 bin Lira sermaye ile  BİOYS adını verdikleri şirketlerini açarlar.

Medikal teknoloji alanında faaliyet gösteren bir start-up tır artık onlar.

Kuruculardan Cemal Erdoğan’ın abisi yoğun bakım doktorudur.

Solunum cihazlarının yurtdışından ithal edildiğini, hastane kapasitesi sürekli artan Türkiye’de pazarın büyümekte olduğunu görürler. Elektrik-elektronik mühendisi Cemal, abisinin tarif ettiği ihtiyaçlar doğrultusunda bir ventilatör tasarlamaya başlar.

4-5 yıllık emek sonucunda ilk prototip ortaya çıkar. Hastanelerden küçük siparişler alınmaya başlanır.

12. Siparişi teslim ettiklerinde Corana salgını başlar. İtalya, İspanya ve ABD de salgın hızlı ilerlemiş, yoğun bakımlar dolmuş, kurtarılabilecek hastaların büyük kısmı solunum cihazı yetersizliğinden kaybedilmektedir.

Türkiye hızla yurtdışından ihtiyacını temin etmeye çalışır. Ama kalitesi iyi olmayan solunum cihazlarından az bir miktar o da değerinin üç katı ödenerek bulunabilmektedir.

Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı yurtiçinden solunum cihazı üretmenin çarelerine bakarken  Bilkent Üniversitesi Teknoloji Bölgesindeki BİOSYS keşfedilir. Yerli ve milli bir solunum cihazımız aslında vardır.

SERİ ÜRETİM NE OLACAK?

Ne var ki BİOSYS küçük bir teknopark şirketidir. Henüz seri imalat aşamasına gelmemişlerdir.

Cihazın bir kısım parçalarını yurt içi ve yurtdışındaki tedarikçilerden temin ederek üretimi gerçekleştirebilmektedirler.

Korana nedeniyle seri üretim gerektiğinde o tedarikçilerin de salgın nedeniyle yoğun olduğu anlaşılır. Adetli üretim için bazı parçaların yurt içinden temini gerekmektedir.

BAYKAR DEVREYE GİRİYOR..

Tam bu noktada konuyu başından beri takip eden Selçuk Bayraktar hastanelere bağışlamak üzere 250 adet sipariş veriyor. Artık firmanın sermaye sorunu çözülmüştür. Bundan sonra “milli kapasite” devreye giriyor.

TUSAŞ, ASELSAN, HAVELSAN mühendislik desteği sağlıyor. Kar beklentisi olmaksızın ARÇELİK seri üretim hattını hazırlıyor.

Onlarca yerli tedarikçi cihaz için gerekli parçaları temin etmeye başlıyor. Geceli gündüzlü çalışma sonucunda kauçuk contasına kadar yüzde yüz yerli solunum cihazı 14 gün içerisinde seri üretim bandından indiriliyor.

ARKA PLAN

Biz Türkler kısa tanımlamaları kestirme yolları, pratik çözümleri severiz. Kültürümüzün bu boyutu bazen ciddi avantajlar sağlıyor. Ama bazen de hadiselerin arka planını görmemizi engelliyor. 

Halbuki başarıların arka planını anlamak o başarının tekrarı için önem arz ediyor. Bu son yerli ventilatör işin de de öyle oldu.

En azından medya da ele alınan boyutuyla. Haberleri dinlediğinizde birkaç büyük şirket bir araya geldi hooop! Yerli ventilatör oluverdi modunda.

Ama işin arka planında 20.000 TL sermaye ile kurulmuş kadrosu üç mühendis ve iki doktordan oluşan bir medikal teknoloji şirketinin on yılı var.

Peki bu başarı nasıl geldi?

Kendi mentörlük deneyimime dayanarak sadece basından yaptığım okumalarla çıkardığım bazı kritik başarı faktörlerini sıralamak istiyorum.

YÜKSELEN DEĞER GİRİŞİMCİLİK

Birinci faktör Türkiye’nin girişimciliğe hevesli  genç bir nüfusa sahip olması Benim üniversiteye gittiğim 1990’lı yıllarda çoğumuzun hayali özel sektörde bir yönetici pozisyonu kapabilmekti.

Kamuda çalışmak ya da kendi işimizi kurmak popüler değildi. 2001 ekonomik krizinden sonra kamuda çalışanların maaşlarında nispi iyileşme ve iş garantisi kamu sektörünü popüler kıldı.

Ne kadar popüler olduğunu KPSS sınavına giren gençlerden ve bu sınavlar için açılan kursların sayısından anlıyoruz.

Ancak 2010 yılına doğru girişimci olmak popüler olmaya başladı.

Amazon, Microsoft, Windows, Facebook’un başarı hikayeleri, bu şirketlerin  Ford, General Electiric gibi yüz yıllık dev sanayi şirketlerini on-on beş  yılda geçmesi hem hükümetlerin hem de bireylerin gözünü açtı.

Girişimcilere ve özellikle teknoloji tabanlı girişimlere sahip olan ülkeler kalkınma yarışında öne geçiyordu.

Bu nedenle pek çok ülke gibi Türkiye dede teknoloji bölgeleri kurulmaya, girişimcilere mali destekler sağlanmaya, üniversiteler hatta liselere girişimcilik dersleri konulup iş fikri yarışmaları düzenlenmeye başlandı.

BİOYS’un kurucusu Cemal Erdoğan girişimciliğin yükselen değer olduğu böyle bir atmosferde yetişti. Bir elektronik firmasına kapağı atmak  yerine kendi hayallerini gerçekleştirmeyi seçti.

GİRİŞİMCİLİK EKO-SİSTEMİ

Girişimciliğe heves duyan genç nüfusa sahip olmak, bir ülkenin  inovasyon yarışında başarılı olması için yetmiyor.

O girişimci gençlerin başarılı olmasını sağlayacak bir eko-sistem de gerekli. Nasıl bazı bitki ve hayvan türleri her yerde yaşayamıyor kendine uygun eko-sistem de büyüyüp çoğalabiliyorsa girişimcilik de böyle.

Bir girişimcinin, özellikle mühendis kökenli girişimcilerin başlangıç aşamasında önünde pek çok engel var.

Sermayesi yok, iş hayatını bilmiyor sadece iş fikri, teknik bilgisi ve azmi var.

Girişimciye devlet tarafından başlangıç sermayesinin sağlanması, mentörlük eğitim ve danışmanlık desteğinin verilmesi, düşük kiralarla üniversite kampüslerinin içinde işyeri tahsis edilmesi ve yatırımcılarla buluşturulması önem arz ediyor. 

İşte bu noktada saydığım hizmetleri sağlayan ve genellikle teknoparkların içerisinde yer alan  kuluçka merkezleri devreye giriyor.

Cemal Erdoğan da BİOYS’u sadece Türkiye değil Avrupa’nın en iyi kuluçka merkezlerinden biri olan Bilkent Üniversitesi Cyberpark’ta kurmuş ve devletin girişimcilik desteklerinden faydalanmış.  Bu da başarısındaki  ikinci faktör.

AKILLI PARA

Üçüncü ve bizim ülke olarak en zayıf olduğumuz faktör ise teknoloji girişimlerine yatırım yapacak şirketlerin varlığı. 

Melek yatırımcı ya da risk sermayesi adlarıyla anılan bu şirketler girişimciye sadece hisse karşılığı   gerekli sermayeyi sağlamıyor, tecrübelerini paylaşıp, networklerini (çevrelerini) de kullandırıyor. Girişimcinin kapısından giremem dediği yerler bir anda ulaşılabilir oluyor.

Sizin iş fikriniz doğru, hazırlığınız tam olsa da  size sermaye koyacak yatırımcı şirketler ülkenizin ya da bulunduğunuz bölgenin eko-sisteminde yetersiz ise başarılı olamıyor veya fırsatlar kaçtıktan sonra piyasaya girebiliyorsunuz.

İşte bu noktada Cemal Erdoğan’ın başarısında üçüncü faktör olarak nitelikli yatırımcıyı görüyoruz.

Selçuk Bayraktarın bir anda iki yüz elli adet sipariş vermesi mutlaka “gençler arkanızdayız” demesinden daha etkili olmuştur.

Bayraktar’ın girişim sermayesi yerine geçen siparişi yanında devletin konuyu sahiplenmesi ASELSAN, ARÇELİK gibi devlerin kapılarını açıverdi.

Ülkemizde Cemal Erdoğan gibi elinde iyi iş fikri ve hazırlığı olan binlerce girişimci var.  Bu girişimcilerin  de parlaması ve fikirlerini ulusal katma değere dönüştürmesi için krizler beklenmemeli.

Türkiye Cumhuriyeti girişimcilik eko -istemi için son on yılda pek çok şey yaptı; Teknoparklar, ar-ge merkezleri kuruldu girişimcilere teşvikler veriliyor.

Özellikle Mehmet Fatih Kacır’ın göreve gelmesiyle Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı yeni teşvik enstrümanları geliştirmeye başladı.

Ancak yukarıda aktardığım gibi girişimcilere sermayenin tecrübe ve network desteğiyle birlikte sağlanması, yani “akıllı para” girişimcilik eko sistemimizin en büyük eksiği.  Neler yapılmalı bu eksiklik nasıl giderilebilir? O da bir başka yazının konusu.

Dr. Haktan Sevsay