Allah büyükşehirleri yavşaklardan korusun

ENGİN CİVAN

1990'lı yıllarda... 

Türkiye henüz köylü. Belki şehirlerin nüfusu sayıca kırsal kesimden fazla ama kafa yapısı henüz köylü.

Köylü söylemini, çoban-koyun ekseninde en iyi ifade eden politikacı olarak, nam-ı diğer ‘Çoban Sülü’ 7'nci defa Başbakan oluyor.

Son siyasi kampanyasının finansörü Sultanhamam tüccarlarından Cavit Çağlar.

Türkiye’de sağ iktidarlar kurumsal yapıyla değil, liderlik öznesiyle doğup, büyüyüp, öldükleri için; Turgut Özal’ın ANAP’ı inişteyken Süleyman Demirel’in DYP’si yükselişte...

Dağılma sürecine girmiş ANAP’ın başında Mesut Yılmaz var. Demirel, Mesut Yılmaz’ı muhatap kabul etmiyor. Yılmaz’ı belki kendi liginde görmüyor; belki de Yılmaz’ın ailesindeki eski Demirel bağlantılarına vefadan topa girmiyor. (Belli değil)

Belli değil de, Demirel bu. Kendi mülkiyetinde olmayan siyaset tarlasında yeşeren fidana tahammülü olmaz. O nedenle 7'nci Başbakanlığında sağ cebi ve sağ kolu olarak kullandığı Cavit Çağlar üzerinden Mesut Yılmaz’a saldırıyor.

O yıllarda İstanbul Dükalığının sesi olma hizmetine devam eden Ana Akım medyanın birinde, Cavit Çağlar, Mesut Yılmaz için "Yavşak" benzetmesini yapıyor.

'Yavşak' kelimesini o güne kadar argo deyim olarak tanıyorum.

‘Ciddiye alınmaz’,  ‘Önemsiz’, ‘Çocukça boş konuşan’ gibi anlamlar taşıyor.

Yani, "Bırak şu yavşağı" ifadesi 'O insanı ciddiye alma üzerimde durma' eşdeğeri taşıyor.

Günümüzün moda trendi ‘Cinsel ayrımcılık’ açısından da ilginç bir durum var.

‘Yavşak’ neredeyse tamamen erkekler için kullanılan bir benzetme.  

Sonuç olarak Mesut Yılmaz Cavit Çağlar’a hakaret davası açıyor ve Çağlar’ı tazminat ödemeye mahkum ediyor. Yakın siyaset tarihimizde unutulmuş bir dip not. 

Merak ettim, araştırdım. 

Türkçenin etimolojik köklerine inkar edilemez katkıları olan Nişanyan’ın sözlüğünde ‘Yavşak’ için iki köken var.  Her ikisi de orta ve eski Türkçeden geliyor, yani tam öz Türkçe. Bir anlamı ‘geveze’ diğer anlamı da ‘Bit yavrusu’ demek.

Yavşak lafı bu günlerde neden kafama takıldı? 

AK Parti, 31 Mart yerel seçimlerinde metropolleri kaybetti. Bu kaybın AK Parti için doğuracağı ciddi sonuçlar var. Fakat hemen kısa vadede AK Parti'yle özdeşleşmiş Erdoğan karşıtı siyaset kitlesinde de müthiş bir öfori hakim.

Bir heyecan rüzgarı esmekte ve kabaran sularda düzgün dalgalar art arda... 

Bahar rüzgarının estiği bu deniz, bazı politikacıları ister istemez sörfe davet ediyor. 

Bisiklete binen, ünlü camilerde Cuma’ya giden, kulağa hoş gelen, fakat arkası boş vaatlerle coşkulu havaya enerji katan bir alay yeni seçilmiş belediye başkanı sörfte. Sanırsın Kaliforniya sahili.

BELEDİYECİLİK HİZMET İŞİDİR 

Şimdi henüz cicim aylarındayız. Heyecan buharlaşmadı. Belediye başkanlarının yerel ufuklarının dışında ulusal ve uluslararası konulara fazla odaklanmamasını temenni ederim.

Büyük kentlerin ciddi sorunları var. 

-Altyapı ve beraberinde gelen trafik ve sel sorunu.

-Güvenlik ve emniyet sorunu.

-Çevre kirliliği ve atık sorunu.

Bunların aksaması durumunda turizm sorunu, halk sağlığı sorunu. 

Bütün bunlar hizmet yolunda, her an patlamaya hazır mayınlar gibi dizilmiş durumda.

Bir de üst yapı sorunu var ki onu düşünmek bile istemiyorum. 

Özellikle İzmir’de şu an bile dönmesi zor bir borç sarmalı bulunmakta. Metropol  belediyeler mazallah borç servisinde zorlanırsa, o yukarıda bir kısmını saydığım alt yapı sorunlarının hepsinin boğazı sıkılır. Alt yapı nefes alamazsa vatandaş tümden boğulur.

Biliyorum özellikle elit veya elit olma hevesindeki toplumsal tabaka, vatandaşı cahil olarak yaftalar. Ben buna katılmıyorum. Vatandaşın sağduyusu her zaman makul ve bilinçlidir.

Akmayan su, toplanmayan çöp, gelmeyen otobüs, yanmayan elektrik ve dahası...

İşte bütün bu sorunlar; vatandaş nezdinde kimin samimi ya da kimin "yavşak" olduğu konusunu fazla etkilemez.

Vatandaş kısa zamanda kimin samimi ya da kimin showman olduğunu nasıl olsa kısa sürede anlar. 

Aksayan hizmetler, en fazla bu süreci hızlandırır. Hepsi o kadar.

Ne diyelim, Allah büyükşehirleri yavşaklardan korusun.

ENGİN CİVAN