Saksafoncu Başkan'ın iş bitiren Sekreteri
Bu ‘sekreter’ öyle bildiğiniz sekreterlerden değil. Devletin sekreteri/Secretary of the State. Yani Dışişleri Bakanı. ABD’de Dışişleri Bakanı’na verilen unvan…
Evet, son derece önemli bir pozisyon…
Silsileye göre, Başkan ve yardımcısına bir şey olduğu takdirde, ülkenin başına geçecek olan kişidir: Secretary of the State.
Kısacası, hükümetin/iktidarın 3 numarasıdır.
Aslında omuzlarına yüklenen sorumluluk, dış dünyayla olan ilişkiyle sınırlıdır.
Amerikan Devleti’yle yabancılar arasında ‘Sekretarya’ koordinasyonunu sağlar.
Hatırlarsanız, Sovyet halkı da o dönemin Devlet Başkanı’na ‘Genel Sekreter’ diye hitap ederdi. Bu arada, Çinliler halen aynı unvanı koruyor.
Bugünkü konumuz eski bir ABD Dışişleri Bakanı.
Şimdi sizi biraz geçmişe götüreceğim.
Kısa bir ufuk turu yapacağız-ki dünyanın müesses nizamı hakkında fikir sahibi olun-
Akabinde ışık hızıyla Türkiye’ye döneceğiz; hem de günümüz politikasına.
Madeliene Albright
Takvim yaprakları 1993’ü gösterdiğinde, Bill Clinton (sürpriz şekilde) ABD’nin 42. Başkanı olur. Hem de Amerikan sağının ağır topu Baba Bush’u devirerek.
Harvard mezunu olan Bill Clinton oldukça genç, hip, cool. Eşiyle de güzel foto veriyor.
Sahneye fırlıyor ve eline saksafonu aldığı gibi adeta döktürüyor.
Özetle, ABD’nin yeni Başkan’ı 7’den 70’e herkesin sevgilisi…
Bu esnada, Sovyetlerin dağılmasıyla beraber Amerika da tek ve yegâne süper güç olur.
Rüzgâr ABD’den yanadır ve coşku tavan yapmıştır.
Daha önce Georgetown Üniversitesinde hukuk eğitimi alan Bill Clinton’ın o dönemden tanıdığı bir kadın Profesör Hoca var: Madeliene Albright.
Zamanın ruhuna uygun bir şekilde davranan Bill Clinton da, Madeliene Albright'i Dışişleri Bakanı yapmak istiyor.
Ne var ki, tutucu senatörler kuşkulu.
Nihayetinde…
Amerikan tarihinde İlk defa bir kadın Dışişleri Bakanlığı görevine/makamına getirilecek.
Madam Albright, Senato atama sorgularında gereğinden fazla ekran görüntüsü alıyor.
Ben de ilk defa ekrandan kendisini tanıma fırsatı buluyorum.
Yakın arkadaşlarıma ‘Bu Hanım Musevi kökenli’ diyorum.
Herkes bana ırkçılık yaftası yapıştırıyor, benimle alay ediyor, çünkü bu ayrıntı hiç mi hiç konu olmuyor.
Uzatmayayım, ABD’nin dünyada en güçlü olduğu dönemde, bizim Madam, Dış İşleri Bakanlığı koltuğuna otur(tul)uyor.
O günkü dünyanın saygın gazetelerinden Washington Post bir araştırma yapıyor.
Bahse konu araştırma, 1941 yılında (Madam henüz 5 yaşında iken) Madam’ın babası Bay Albright’in Çekya’da yaşadığı yıllarda yükselen Hitler faşizminden korunmak için Katolik mezhebine geçtiğini ortaya koyuyor.
Washington Post, bilgileri inkâr edemeyecek şekilde ortaya koyunca, bizim Madam da ‘Vallahi benim haberim yoktu’ savunmasına yatıyor.
Bu arada, benimle dalga geçen arkadaşlarım da beni ‘Nerden anladın?’ şeklinde soru yağmuruna tutuyor.
Benim cevabım net: Bu kadar zeki, bu kadar motive, bu kadar ülkesine bağlı insan ancak seçkin ırkta olabilir.
Döner Kapı
Bizim Madam Amerika’nın en güçlü döneminde başarılı bir bakanlık dönemi geçiriyor.
Görevden ayrıldıktan sonra da bir danışmanlık şirketi kuruyor; ‘Big Money’ dediğimiz şirketlere küresel danışmanlık hizmeti veriyor.
İşte tam da bu noktada işler ilginçleşiyor.
Çünkü dünyanın hâkim düzeni dediğimiz bağlantılar su yüzüne çıkıyor.
Bizim Madam, Oğul Bush’un Küba kökenli eski Ticaret Bakanı Carlos’u yanına ortak olarak alıyor.
Carlos da oldukça ilginç bir kişilik.
Dünya'da kahvaltılık yiyecek konusunda tekel konumunda olan Kellogg’s şirketinin eski CEO’su.
Madam, Avrupa’dan tanıdığı eski Alman, İspanyol ve İsveç Dışişleri Bakanları’nı yönetim kuruluna almış, hep beraber uluslararası arenada iş bitiriyorlar.
Nereden mi biliyorum?
Brezilya’da ben de ekibimle bir projeyi incelerken, büyük bir Amerikan şirketinin çıkarlarını gözettiklerine şahit oldum.
Siyasi makamlarının rantını nakde çevirip, özel sektörde büyük paralar kazanan siyasilere Amerika’da ‘Döner Kapı Politikacıları’ deniyor.
Komplo Teorilerine Yaldızlı Davetiye
Afrika! Günümüzün yükselen kıtası.
Hızla gelişen ekonomiler ve yüksek altyapı ihtiyacı olan bir kıta.
Eh böyle bir piyasada, yüksek yöneticilikten yüksek yatırımcılığa geçiş yapmış Madam’ın ayak izinin olmaması düşünülemez.
350 milyon dolarlık bir yatırım. Yatırım alanı telefon kuleleri ve yansıtıcılar.
5G mi demiştiniz? Kuleler hazır bile.
Ya ortaklar! Olağan şüpheliler: Bizim Madam, Baron IV. Jacob Rothschild ve George Soros.
Rothschild’i tarihten biliyoruz; takdime ihtiyacı yok.
Soros ise Dünya’da demokrasinin gelişimi için ‘Açık Toplum Vakfını’ destekleyen milyarder aktivist. Gezi olaylarında ismi epey telaffuz edilmişti.
Bugünlerde Silivri yerleşkesinde istirahat eden Osman Kavala da Soros’un vakfının Türkiye temsilcisi.
Osman’la ilgili haberleri kankası Hasan Cemal’in T24’deki köşesinden okuyorum.
Ne diyeyim, Allah kurtarsın!
Minik Kuş Değil Koskoca Kartal
80li 90’lı yıllarda, İstanbul Dukalığı’nın ana akım medyasında bazı köşe olmuş yazarlar ‘Minik Kuş’ metaforunu kullanırlardı.
Bu kaşalotlara göre haber kaynanaları ‘Minik Kuş’ şöyle haber vermişti de falan da filan da…
Açıkçası benim haber kaynağım öyle ‘minik kuş’ filan değil.
Benimkisi alenen koskoca Kartal. Pencerene kondu mu, korkarsın!
Kartal, bugün bana bir haber verdi, sizlerle paylaşmam gerek. Hem o kadar imtiyazınız olsun artık.
Ekonomik sıkıntıların yaşandığı bu günlerde, kamuoyunun daha dikkatle dinlediği DEVA Partisi lideri Ali Babacan, haftada iki defa bizim Madam Albright’le istişare konuşmaları yapıyormuş.
‘Yahu şimdi ne var ki bunda?’ diye sorabilirsiniz.
Ben de bu noktada sormak isterim:
Ali Babacan da eski Dışişleri Bakanları kulübü üyesi, değil mi?
Siz, ‘Geçmişe dayalı vefa’ diye yorumlayabilirsiniz. Açıkçası, ben de karşıt bir şey söyleyemem.
Haber doğru mu, uydurma mı gerçek mi? diye Arafta kalmışken…
Tesadüfün bu kadar olur!
Yazılarını zevkle okuduğum kadim solculardan Hasan Cemal de T24’deki köşesinde Ali Babacan’ı öven bir yazı kaleme almış.
Okuyunca…
Aynen “Vakit tamamdır Hoca Efendi. Buyurun yazıya…” oldum.
Engin Civan / ABD / Mahalli Gündem.com / 27 Mayıs 2020