Türkiye'nin altı da üstü de alev alev
İsrail-Hamas/ Gazze Savaşı konusunda ikinci yazımı kaleme alıyorum.
Konu sıcak ve pek çok açıdan soru işaretleri barındırıyor.
Dile kolay, on yıllardır süregelen bir mücadeleden bahsediyoruz!
Duygular köpürmüş durumda.
Dini inançlar sahada…
Musevilere karşı küresel çapta bastırılmış duygular da coşkulu...
Mazlum konumunda olan Filistin halkı da yeniden dünya kamuoyunun sempatisini topluyor.
Akan kan, ezilen masum insanlar ve savaşın çirkin yüzü herkesin vicdanını dağlıyor.
Ve bu konuda hiçbir şüphe yok.
Sosyal medya, daha önce yaşanmamış bir şekilde görüntüleri cep telefonumuza indiriyor-ki sanırsın savaş bir üst sokakta!-
Sosyal medya, tıpkı Zülfikar kılıcı gibi iki taraflı kesiyor.
Hem gerçek görüntüler var hem de kendi propagandasını yapan taraflar iş başında!
Bugünkü analizimde, Gazze-İsrail Savaşındaki “büyük resmî” biraz açıklamaya çalışacağım sizlere.
İnanının ki bu savaş çok boyutlu ve 21. Yüzyıla girerken süper güçler arasında nasıl bir dünya düzeni kurulacak, nasıl bir yapılanma olacak, bizlere ışık tutacak nitelikte.
Konu üç sene önceye gidiyor. ABD’de yanlış bir algılama içinde olan Biden yönetimi, hala Soğuk Savaş ortamına takılı kalmış olarak Ukrayna’yı NATO üyesi yapmaya kalktı.
Sonuç malum! Ukrayna-Rusya Savaşı. Öyle ki ABD kendi tarihinden de ders almamış gözüküyor.
Şili’de seçimle iktidara gelen ilk Marksist olan Salvador Allende, Latin Amerika’yı arka bahçesi olarak gören ABD için bu kabul edilemez bir durumdu. Evren Paşa’nın deyimiyle ‘Netekim’ ABD orduya darbe yaptırdı ve Allende infaz edildi. Şili de yıllarca Cunta yönetiminde kaldı.
Rusya da Ukrayna’nın NATO’ya girmesini benzer tepkiyle algıladı. “Ben, ön bahçemde NATO filan istemem” dedi ve Ukrayna’yı istila etti.
Vladimir Putin baktı ki ABD Ukrayna’ya destek oluyor ve savaş istediği gibi gitmiyor, ABD’nin başına nasıl bir çorap örerim planına odaklandı. Akabinde İran’la Şangay 5’lisi, BRICS çerçevesinde görüştü ve ABD’nin yumuşak karnı İsrail üzerinden ABD’ye çaktı.
Gelinen noktada ABD artık 2 cephede savaşıyor: Ukrayna ve İsrail.
Bilgi kirliliği çok, dezenformasyon bol. Instagram’dan hayatı öğrenen ve kendilerini promosyon yapan gençlerin yakın tarih bilgileri de son derece eksik.
ABD’nin Marksist Başkan Allende’yi askeri darbeyle indirmesi, Sosyal Demokrat Başbakan Bülent Ecevit’in Kıbrıs’ı cuntacı subayların Yunanistan’la ilhak etme girişimlerine karşı askeri harekat yaparak Kuzey Kıbrıs'ı ele geçirmesi, Putin’in de ordusuyla Doğu Ukrayna'ya girmesi ve Netanyahu’nun Gazze’yi işgal etme hazırlığı, hep aynı mantığa dayanıyor.
İdeoloji ne olursa olsun, bir devlet için esas olan ulusal güvenliktir-ki bu bir reel politiktir-
Şimdi gelelim geçen haftaya…
Putin, Şangay’a gitti. Çin Başkanı Şi’yle buluştu. İran Başkanı da oradaydı. Fakat daha da önemlisi 150 tane kalkınmakta olan ülke de o toplantıya katıldı.
Toplantıdan sızan haberlere göre; ABD’yi zor durumda bırakmak isteyen Çin, İran üzerinden ABD’nin başının beladan kurtulmamasını hedefliyor.
İran; Hutiler üzerinden Arabistan’a, Lübnan üzerinden de İsrail’e saldırıyor.
Buna karşılık ABD de Suriye’deki İran üstlerini bombalıyor.
Yani Türkiye'nin altı da üstü de alev alev.
Bu arada ilginç bir duyum aldım: Çin Başkanı Şi, Putin’i destekliyor ama ciddi bir uyarıda da bulunmuş. 'Öyle okul kabadayısı gibi ‘Nükleer silahım var ha!' gibi konuşmaları bırak” demiş.
İstanbul Miting’i…
Başkan Recep Tayyip Erdoğan kitleleri heyecanlandırma yeteneğini bir kez daha ispat etti. Filistin Dayanışma Mitinginde adeta ortalık yıkıldı.
Evet, belki de Türkiye için Ortadoğu bataklığından uzak durmak en garanti strateji ama bir de gözden kaçan şu var: Bölgede kimin Sünni İslam dünyasının liderliğini yapması gerektiği olgusu!
Daha önce bu satırlarda dile getirdim. Suud Veliaht Prens Salman, tahta oturmadan önce ABD'den icazet aldı. ABD’nin şartı da İsrail’le barış oldu. Salman iktidara gelir gelmez BAE üzerinden karşılıklı uçak seferleri düzenleyerek İsrail’le dost oldu.
Feci Kaşıkçı olayından sonra, zavallı adamcağız bıçak kıyması olmasına rağmen ABD görmemezlikten geldi. O günlerde Erdoğan’ın Salman’a nasıl çaktığını hatırlayın.
Olay aynı olay. İsrail ile ABD’nin kankası olan ve İran’ın nefesini de ensesinde hisseden Salman’ın Netanyahu'ya sesi çıkmıyor. Çünkü kendisi sırça köşkte oturuyor.
Kurt politikacı Erdoğan olayın farkında. Filistinlileri İsrail’e karşı koruyacak tek Sünni lider kendisi. Fırsatı kaçırır mı? Ver yansın!
Puzzle'ın parçalarını bir araya getirmemize yardımcı olmaya çalışırken yine beş altı sene önce bu satırlarda sizlerle paylaştığım bir anekdotu tekrar gündeme getirmek istiyorum.
EFSANE LİDER?
Yaser Arafat. Filistin Kurtuluş Örgütü gerilla savaşçılarının lideri. Deniz Gezmiş ve arkadaşları, eski gazeteci şimdilerde ise HDP milletvekili Cengiz Çavdar’ın gerilla kamplarında eğitim aldığı efsane kuruluş PLO ( Filistin kurtuluş Örgütü)
Yaser Arafat ölür. Miras kavgası başlar. O da ne! Yaser Arafat, Bowl America ismiyle ABD’de faaliyet gösteren bir bovling salonları zincirinde en Ortodoks, en tutucu New York Bronx’da yerleşik Hasidim Musevileriyle ortak. Hem de resmen ve kendi adıyla.
İnanamadınız değil mi? Ben de inanmamıştım ama dünyanın en saygın gazeteleri New York Times ve Washington Post belgeleri yayınladı.
Değerli okur burası Orta Doğu! Kibarca söylemek gerekirse, kimin eli kimin cebinde belli değil. Amca çocukları Musevilerle Arapların nerede, ne zaman düşman ve ne zaman dost olacakları belli olmaz.
Galeyana gelmeyin. Türkiye'nin çıkarlarını önde tutun.
21.yüzyılın açılış gambitini yapan ABD, Rusya ve Çin kendi aralarında tepişirken, ezilen çimen olmayın.
Engin Civan / ABD