Cemaat, Tarikat ve Darbe Teşebbüsleri
Gerçekten çok korkmuşumdur: cemaatler/dini grupların “para” ile tanışıp iç içe geçmelerinden… bir de cihet-i askeriyenin siyasetle haşır neşir olarak devlet erk’ine talip olmasından
Osmanlı da askeriyenin/ Yeniçerilerin isyanları, darbe teşebbüsleri, adeta imparatorluk tarihimizin büyük bir bölümüne damgasını vurmuştur. “Türkiye de Askeri Darbe Teşebbüsleri” kitabımı yazmadan önce yıllarca gömüldüğüm Osmanlı tarihinin dönem dönem taranması, beni oldukça yordu ve hem kitabın hacmini genişleteceğinden hem de beni aşacağı için bu işi Osmanlı tarihini yazacaklara bıraktım ve Cumhuriyet dönemini anlatmakla yetindim.
Osmanlı dönemindeki darbe teşebbüslerinin hazırlanmasında, teşebbüs safhasında ilmiyenin/Ulama’nın önemli rollerini görmüştüm.
Bir noktaya temas etmeden geçemeyeceğim: bizde, cemaat ve tarikat kavramları birbirine karıştırıldığından, yerinde kullanmaktan bihaber olanlarca “ dinci, gerici, yobaz, softa” gibi kavramlarla eş değerde tutulur… bir noktada da itham, suçlama, aşağılama anlamıyla yüklendirilir…
Allah’a ulaşmanın ve İslâm’ı yorumlamanın bir yolu olarak tarikatlar doğmuştur. Bu tür yorum ve yol; sadece Müslümanda var olduğu gibi bir düşünceye saplanmak yanlıştır. Hristiyan ve Musevi inancında da vardır. Hatta bazı bilim adamları, dini, tarikatlar yolu ile yorumlama ve yaşamanın bize Hristiyanlardan geçtiği tezini ileri sürmüşlerdir.
Hiçbir alim, Kur’an ve hadis yorumcusu , önceleri “ben tarikat kuruyorum!” diye ortaya çıkmamıştır. Tarikatlar kuruculuk atfettiğimiz büyük din bilginlerinin yorum ve yaşama tarzları sonucu şekillenip bânîsinin adıyla anılmıştır. Derken cemaatleşme başlamıştır. Daha sonraları takipçilerinin içinden gerçekten Pir’in yolundan gidenler olduğu gibi, “yol”dan sapanlar, kendi adlarına, görüşlerine, düşüncelerine göre yeni dizayn yapanlarda çıkmıştır. Toplumu iyi yöne yönetenler çıktığı gibi, toplumun, milletin, dinin başına bela olanlar da görülmüştür.
Tarikatlar, Türk-İslam tarihinin o devirlerdeki en temel sosyal kurumudur. Yapıcıdır, kurucudur, feyizli birer dalları da filizlendirmişlerdir. Osmanlı devrinde hürmet ve kabul gören, hatta bunların içinde Mevlevilik gibileri sadece padişahların ve üst düzey yöneticilerin çocuklarının, seçkin kimselerin de rağbet ettikleri yapılardır. Osmanlı ordusunun temeli olan Yeniçerilerin tarikatı ise Bektaşilik idi.
Nakşibendilik, Kadirilik, Mevlevilik, Bektaşilik, Rufailik, Halvetilik, Cerrahilik, Uşşakilik, Melamilik gibi tarikatlar günümüzde eski öğretisinden çok değişik olarak varlıklarını sürdürürken, bunların bazı takipçileri de cemaatleşerek başka isimle anılmaya başlamışlardır. Mesela Saidi Nursi’nin Nur cemaati ve bunlardan ayrılan Fethullah Gülen cemaati gibi… Süleymancılar, Menzilciler, İskender Paşa cemaati, Şabaniye, Galibiler, Kırkıncı Hocacılar, Işıkçılar, İcmailciler vb birçok cemaat varlığını sürdürüyor.
Anadolu’nun Türkleşmesinde, toplumun kültür ve inanç değerleri ile sosyolojik yapılarının şekillenmesinde, balkanların fethinde, o zamanki tarikatların çalışmaları inkâr edilemez. Hem ALP, hem de EREN olan tarikat mensupları; fütuhattan önce fethedilecek yerlerde faaliyet göstererek, gelecek ordunun işini kolaylaştırmıştır. Yani orayı manevi olarak kazanmışlardır. Pir-i Türkistan adıyla anılan Hoca Ahmet Yesevî ve Anadolu’ya gönderdiği “çerağlar yani meşaleler Anadolu’yu aydınlatmıştır. Hacı Bektaş-ı Veli, Hacı Bayram-ı Veli, Mevlana Celâleddin-î Rûmî, onların ocağında pişen başta Yunus Emre olmak üzere bir çok tarikat ehli Anadolu insanını yoğurmuşlar…
Fakat bu dönemlerde bile bazı tarikat ehli ve sapık cemaatler ortaya çıkarak suikastlar, isyanlar, toplumu kaos ve anarşiye sürükleyenler, dini kavramları sapıklığa alet edenler de görüldü.
Selçukiler devrinde Karmatîler vardır ki, komünizme ve Zerdüştlüğe meyyal terörist cemaati, Selçuklu veziri Nizâmülmülk’e suikast düzenlediler, katlettiler. Osmanlı tarihinde Kadızadelileri siyasete karıştıkları için 17’nci asırda Köprülü Mehmed Paşa şiddetle cezalandırdı.
Osmanlı’nın 15’inci asrın başında Fetret devrinde Emir Musa’nın kadıaskeri olan Şeyh Bedreddin Simavenî’nin /yerli komünistler yere göğe sığdıramazlar/ sol ve alevi damgalı isyanı…görüşleri ve misyonu bugün bile bazılarınca övgülere mazhardır..
1980 sonrası büyüyen, daha doğrusu büyütülen Fethullah Gülen cemaatine gelince; . önce Türkiye’de daha sonra dünyanın birçok ülkesinde eğitime önem verdikleri görüntüsü ile kitleleri bünyesinde toplayan ve gittikçe genişleyerek dünya çağında bir güç haline getirilen cemaatten öte bir örgüt görüntüsü veren topluluk; inananların tüm vaktini dizayn ettiği anlaşılıyor… Yaşanan zaman dilimi içinde şekillendirdikleri insanları; askeriyeye, mülkiyeye/idareye, adliyeye ve polise sızdırmanın yolunu bularak bir üst akılın emrinde 15 Temmuz 2016 günü kandırılmış ve üst akıl tarafından gönderilmiş, ne yazık ki Türk Askeri üniforması giymiş bazı subaylarla kanlı bir darbe teşebbüsünde bulundular. “Burada toplumumuzda kolay yükselmeyi hedefleyen geniş kitlenin talebine cevap verecek bir uzun süreli operasyon söz konusudur”. Fakat daha önceleri de Amerikan güdümünde olmayan Türk ordusunun deniz ve hava kuvvetlerine kumpas kurarak yarattıkları tahripler ne yazık ki önlenemedi. Ergenekon, Balyoz, Casusluk gibi davalarla Türk Ordusunun darbeci gibi gösterilerek güçsüzleştirilmesi hedeflendi.
Bir Paralel devlet yapılanması olan FETÖ/PDY terör örgütü aynı zamanda insanları “Allah ile aldatmanın” günahını çekinmeden işlemişlerdir… Yandaşlarını devlet kadrolarına yerleştirerek, haksızlık yapmışlar birçok insanın mağdur olmasına sebep oldular… Manipülasyonlarla büyük paraları devletten kaçırarak “harama kucak açmışlar”… suçsuz olan birçok kişiye iftira atarak günah işlemişler… kızgın ateş olan haram yemekten çekinmemişler… Allah’ın “ ulul emre itaat ediniz” emrine karşı gelerek devlet başkanını öldürmeye kalkışmışlar… Müslümanı Müslümana, Mehmetçiği Mehmetçiğe, kardeşi kardeşe kurşun attırmaya ve dolayısı ile Türkiye’yi bir üst akılın emri üzerine parçalamaya kalkmışlardır… Bunun “ Allah tariki” ile izahı mümkün mü?
Şurası bir gerçek ki; bugünkü hayatımızda mistisizme ve kişinin mutluluğuna, inancının yaşamasının bunun teminine ayak uyduramayan cemaatlerin bir erozyona uğraması kaçınılmazdır. Allah adına hak yiyen, tekbir ile insan boğazlayan sapık düşünceleri ile Ortadoğu’yu kana bulayan cemaatlerin ve tarikatların (!) Allah indinde Kabul görmeyeceği ve başarıya ulaşamayacağı tarihi olaylar ile sabittir.
Ayrıca bu düşüncem İslamiyet’e matuf bir öngörü değil, Hıristiyanlığın ve Museviliğin de insana huzur getirmeyen cemaatlerle ve tarikatlarla hesaplaşma zamanı gelmiştir.
Erol Maraşlı / 31.08.2016