Cumhurbaşkanlığı Seçimleri
Demokrasi geleneğimizde cumhurbaşkanlığı seçimlerinin birçoğu sancılı olduğu kadar adeta partiler, klikler, ideolojik düşünce sahipleri arasında bir savaş haline de getirilmiştir.
Halkımızın bir kesimi bu savaşın bir yanı olurken, diğer bir kesiminin de diğer yanı yapıldığını gördük.
Tek parti döneminin şartları ve adaylığa yegâne lâyık kişi olarak Mustafa Kemal Atatürk/Paşa ile İsmet İnönü/ Paşa’nın görülmesi, gösterilmesi ve seçimin tek adayla yapılması; o günün demokrasi anlayışı içinde olağandı.
Olağan olmayan ise başka adayın çık/a/mamasıdır.
Peki, “başka bir adayın çıkmasına imkân verilirmiydi?” sorusuna verilecek cevap ise; “biraz şüphelidir!” diyebiliriz.
Cumhurbaşkanlığı makamının ihdasından günümüze kadar gelen on iki cumhurbaşkanı seçiminin on tanesini yaşamış, görmüş biri olarak, birçoğunun sancılı geçtiğini ve bazı ayak oyunlarına sahne olduğunu söylersem yanılmış olmam.
Onun için 2017 yılının ilk ayında yayınlanıp piyasaya sürülen son kitabımın adını “ÇANKAYA SANCILARI” olarak adlandırdım.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri başka ülkelerde; bizdeki gibi kutuplaşmaya, manipülasyon ve demokrasi dışı tavırların sergilendiği bir arenaya dönmez, ayak oyunları görülmez…
Her şey demokrasinin kuralları içinde cereyan eder…
Başka ülkelerde; ancak demokrasinin bir simge makamın seçimi olarak görülür ve seçim sonrası her şey unutulur, gider.
Hatta, başkanlık sisteminin uygulandığı ülkelerde, başkanın icra gücü fazla olduğu halde, seçimler, bizdeki kadar yüksek volümlü sese ve hareketliliğe sahip değildir.
Amerika’nın konumundan dolayı başkanlık seçimleri dünyada ilgi odağı olur ama Amerika’nın içinde ise, dünyadaki kadar ilgi toplamaz!
1988 yılı Mayıs ayında Amerikaya gitmiştim: o senenin kasım ayında ABD’nin başkanlık seçimi vardı: mevcut Cumhuriyetçi Başkan yardımcısı George H. W. Bush ile Demokratların başkan adayı Michael Dukakis arasında geçecek bir seçimdi. İnanınız, adayların bizdeki gibi büyük konvoylu ve gürüntü kirliliği yaratan ortamını, her tarafı propoganda malzemeleri ile donatılmış kentler, kasabalar, köyler göremedik. Olaylar çıkmaz, cinayetler işlenmez, silah taşıyan insanların çokluğuna rağmen, başarı, silah atılarak kutlanmazdı…
O seçimi Cumhuriyetçi Başkan adayı George H. W. Bush kazanmıştı.
Hele hele bazı ülkelerin cumhurbaşkanlarının seçimlerine baktığımızda; oy vermeğe giden o ülkenin seçmeni, seçim sandığına giderken sadece bir vatandaşlık görevini yapmak için gittiğini düşünür, oyunu kullandıktan sonra normal hayatına döner.
Bizde öyle mi?
Hayır!
Önce seçilecek kişinin mutlaka birey olarak bizim düşüncemizde olması gerekiyor.
Eğer seçilecek kişi böyle birisi değil ise “alışamadığımız”ı söyleriz… “bizim cumhurbaşkanımız değil!” deriz…
Çankaya’ya lâyık biri olarak görmeyiz…
Çünkü siyaset bizde ilkeler üzerinden yapılmaz!
Kişiler üzerinden yapıldığı içindir ki; bir anafor içinde çırpınıp dururuz…
Bu yıl cumhurbaşkanlığı seçimi yok ama sanki varmış gibi bir atmosfere giriyoruz: oysaki 16 Nisan da yapılacak olan “ Anayasanın 18 maddesinde yapılması düşünülen değişikliklerin halk oyuna sunulması/referandum” dur.
Yani cumhurbaşkanlığı seçimi değildir!
16 Nisan da yapılacak referandum da değişiklik kabul edilirse 13 ncü cumhurbaşkanlığı seçimi 2019 yılında yapılacak.
Ama ateşi içimize şimdiden düştü: düştü de sanki toplum kanlı bıçaklı oldu gibi.
Birbirinin söylediğini dinlemeyen ve anlamayan iki toplum haline geldik.
Siyasilerin toplumu geren olayları bastırmak yerine ateşe kürekle gidişlerini, kavgalarını, hakaretlerini her gün TV’lerde izlemekteyiz.
Mitingler başlayınca ne olur, Allah bilir?
Korkuyorum: bu kadar hiddet pekiyi değil!
Birde şu sorulardan bıktım: “ağabey referandumda ne diyeceksin?”
Önce şunu söyleyeyim: seçmenimizin çok büyük bir kesimi anayasanın değişen maddelerini okumamış.. okuyanlar ise olayı Tayyip bey’in seçilip seçilmemesine odaklayarak peşin hükmünü vermiş…
Ve bana sorduğu soruya vereceğim cevabı bile beklemeden, cansiparane bir şekilde karşı tarafı suçlayarak başlıyor.
Ayrıca benim evet veya hayır dememin, soran kişi yanında bir anlamı kalmıyor ki?
Hiçbir zaman bu kadar ayrışmamış ve birbirimizi ötekileştirmemiştik.
Partiler, liderler, basın bu işi suhulet ile başlayıp bitirmenin yolunu bulmalılar…
NOT: “ÇANKAYA SANCILARI” kitabımı benden isteyen okurlarım çok fazla. Ancak kitabı benim dağıtma ve gönderme şansım yok. Kitap; Bilgeoğuz Yayınevi, Tüm kitapçılarda ve kitap satışı yapan internet sitelerinden temini mümkün. Saygılarımla
Erol Maraşlı / 13.02.2017