SİYASİ HAYATIMIZIN HÂL-İ PÜR MEL MEL'ÂLİMİZ Ve SEÇİMLER
EROL MARAŞLI - Hayatımın ilk devresinde hatırlayabildiğim ilk seçim; 14. Mayıs 1950 yılında demokratik çok partili hayata geçişimizin ve tek parti iktidarının el değiştirip, on sene sonra bir ihtilâl ile yıkılacak olan Demokrat Partinin iktidarı aldığı tarihte yapılan genel seçimdir. Seçmenliğe hak kazandığım 1965 seçimlerinde asker olduğum için oy kullanamadım ama ilk oyumu 1969 yılında kullandım. Sayısını unuttuğum kadar seçimlere tanıklık ettim ama 2018 cumhurbaşkanlığı seçimi ile iki ay sonra yapılacak mahalli seçimlerin atmosferini hiçbir zaman yaşamadım.
Partilerin ilkelerinin yok olduğunu öğrenmiş olduk ama, hiç değilse siyasi yapıları ve programları birbiriyle çatıştığı halde sivriliklerini törpüleyip ittifaklara gitmesine ilk kez tanık olduk. Bu seçimdeki ittifaklar için İfade edilen gerekçe; ülkenin, rejimin bekası ama esas gerekçe partilerin bekası!...
Türk toplumu hiçbir seçimde bu kadar ayrışmadı, sivri dilli olmadı ve kavganın içinde yuvarlanmadı.
Bir zamanlar “fırıldak kubi” diye adlandırılan bir milletvekiline, çok parti değiştirmesinden dolayı söylenmedik söz, yapılmadık hakaret kalmamıştı. Şimdi ise; partisi tarafından aday gösterilmeyen aday adaylarının başka parti saflarına bu kadar kolay, hızlı ve sayılarını çokluğunu görmemiştik.
Bazılarının geçtikleri katıldıkları partiler ve liderleri için, geçmişte yaptıkları tenkitleri bir tarafa bırakıyorum attıkları iftiralar, yaptığı suçlamalar ve sövgülerinden nasibini alan parti; nasıl bu siyasetçiyi aday gösterebiliyor? Hele hele o parti için ağza gelmeyecek kelamları eden saygıdeğer(!) adayın söylediklerini yutmuş olmasına ne demeli?
Buna rağmen partilerin genel başkanlarının bunlara göz yummasının, olağan hâle gelmesi ile siyasetin kirlenmesine izin vermeleri de ne demek?
Birbirlerinden aşırdıkları ipe sapa gelmez, uygulama finansmanı olmayan projelerin havada uçuşması seçmenlerin akıllarıyla alay etmek değil de nedir?
Bir de uzun yıllardan beri belediye başkanlığı yapanlara “Hele biraz istirahat edin, yeriniz daha donanımlı insanlara terk edin, yıllardır bu koltuktasınız, biraz da soluklanın!” denildiğinde tası tarağı toplayıp başka bir partinin kapısını çalarken, yüzleri kızarır mı diye de merak ediyorum ama sanmıyorum da…
Demokratik hayata geçişimizden sonra, bunlar, münferit olarak yaşandı ama politika dünyamızın bu kadar müptezelleştiğini hiç mi hiç görmemiştim.
Artık bundan sonra kimse etik değerlerden falan bahsetmesin!
Artık kimse “vatan-millet” hamaseti yapmasın!
Önemli olan vatan millet değil, partilerin ve partililerin, adayların bekasıdır…
Korkum; müptezelleşmenin rutin hâle gelmedir… gelecek gibi…