ABD, Deccal ve Demokrasi
Hasan Eser / 22 Temmuz 2016 - Amerika Birleşik Devletleri’nin her zamanki gibi eylem ve söylemleri birebir örtüşmüyor.
Dünyanın demokrasi havarisi kesilen ABD, Ortadoğu’ya da demokrasiyi getirmek için girdiğini savunan bir ülke…
Demokrasiyi herkesin üzerine titremesi gereken bir kavram olan niteleyen ABD, nasıl oluyor da, Ortadoğu coğrafyasında rol model olarak görülen Türkiye’de; demokrasiye yapılan müdahale karşısında klişe bir kınama mesajı vermekle yetiniyor?
ABD, Ortadoğu’nun yegâne demokrat ülkesi konumunda olan Türkiye’de milli iradeye karşı, hain ve alçakça bir darbe girişiminde bulunan terörist başına sahip mi çıkıyor?
FetÖCÜ’ler haricindeki bir diğer terör örgütü PKK'nın yan kolu PYD’nin terör örgütü olmadığını gözümüzün içine baka baka savunan ABD, şimdi de Türkiye’yi bir gecede kan gölüne çeviren Fethullahçı Terör Örgütü liderinin masum olduğunu mu savunacak?
ABD, Deccal’in masum olduğunu şimdilik savunamasa da, Türkiye’nin talebini laf salatasıyla geçiştirmeye ve o terörist başına adeta zaman kazandırmaya çalışıyor.
Bu noktada Deccal’in terörist olduğuna dair bizden kanıt isteyen ABD’ye Başbakan Binali Yıldırım’ın, “Görünen köy kılavuz ister mi? 11 Eylül'de ikiz kuleler indirildiğinde teröristleri isterken kanıt mı vardı. Bin Ladin için kanıt aramazken şimdi neden ısrarla kanıt istiyorsunuz. Bu haini artık daha fazla korumayın, vazgeçin!” şeklindeki sözleri tokat niteliğindeydi.
Lakin sözü kime söylediğiniz önemlidir. Misal, ar damarı çatlamış birinin yüzüne tükürdüğünüzde, gayet pişkin bir ifadeyle; ‘Yarabbi şükür’ diyebilir.
Teşbihte hata aranmaz! “Amerika’nın ar damarı çatlamış” demiyorum. Ama… Müttefikimize yakışan, yıllardır kanatları altında barındırdığı Deccal'i ikiletmeden, hatta söyletmeden Türkiye’ye teslim etmekti…
TBMM’NİN OHAL KARARI
15 Temmuz gecesi demokrasimize ve milli irademize yönelik darbe girişiminde bulunan ihanet şebekesinin karşısına dikelerek, milli iradeye canları pahasına sahip çıkan Aziz Türk Milleti, darbe girişimini püskürtmesini başarıyla bildi.
Millet olarak tarihe altın harflerle yazılacak olan demokrasi zaferimizin haklı gururunu yaşarken, tabi ki diğer taraftan da masum canları kaybetmenin acısını yüreğimizde yaşıyor ve üzülüyoruz.
Ancak, ‘Sizin hayır bildiklerinizde şer, şer bildiklerinizde hayır olabilir’ Hadis-i Şerifinde buyrulduğu gibi, yaşadığımız musibetin ardından gelecek müreffeh günlerin habercisi olduğuna inanıyoruz.
Zira o karanlık gece:
-Bilmeden yıllarca koynumuzda beslediğimiz yılanları ortaya çıkardı.
-Melek maskesiyle dolaşan şeytanların gerçek siluetini belirtti.
-Namus bildiğimiz vatanı, kutsal saydığımız bayrağımızı ve aziz milletimizi emanet ettiğimiz asker kisvesi altında ki şerefsizleri deşifre etti.
Kediye ciğeri teslim etme misali…
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı, o gece hain olduğunu öğrendiğimiz Başyaveri Ali Yazıcı’ya emanet ettiğimizi öğrenince…
Hepimizin aklına Sezar’ın o meşhur “Sen de mi, Brütüs!” sözü geldi.
Bu saatten sonra da herkes herkese şüphe ile bakmaya başladı. Öyle ya Başkomutanın bile, olası katilini yıllarca yanında gezdirdiğini öğrenince kim kime güvenebilir ki, böyle bir ortamda?
Hal böyle olunca istesek de istemesek de At izi, İt izine karıştı bir kere…
Yani her türlü şüpheyi ortadan kaldırmak, bağırsaklarımızı temizlemek, rahmani ile şeytaniyi ayırmak adına ülkemiz için OHAL kararını almak kaçınılmaz oldu.
Bunun içindir ki MGK’nın tavsiye kararını derhal uygulayan hükümeti kutluyor ve demokrasiyi daha sağlam temeller üzerine tesis edeceğiz müreffeh günlere kısa zamanda ulaşacağımıza inanıyorum.
OHAL kanununun antidemokratik olduğunu savunan bazı CHP'li dostlarıma da; 1940'lı yıllarda Başbakanlık görevinde bulunan CHP'li Hasan Saka'nın şu sözünü hatırlatırım: "Antidemokratik kanun yoktur. TBMM'den çıkan her kanun demokratiktir."
KLAVYE DARBECİLERİ VAZGEÇMİYOR
15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan o karanlık geceyi İmanı, feraseti ve dirayetiyle aydınlatan Yüce Türk milleti göğsünü siper ettiği kurşunların üstüne giderek, darbe girişimini püskürttü.
İhanet şebekesi tankla, topla, tüfekle üzerine gittiği aziz milletimizi hal edemeyeceğini anlayınca o gece daha güneş doğmadan havlu atmak zorunda kaldı.
Ama… Sosyal medyanın klavyeşörleri değil havlu atmak, kudurmuş köpek gibi amacından vazgeçmiyor.
Darbenin gerçekleşmeyeceğini anlayınca sesi adeta bıçak gibi kesilen bu klavyaşörler, OHAL ilanıyla gaza gelerek sosyal medya hesaplarından toplumu kışkırtmaya yönelik yeniden paylaşımlar yapmaya başladı.
Acaba bu geri zekâlılar, F16’larla bomba yağdırmak suretiyle başaramadıkları darbeyi, sosyal medyadan yalan, hakaret ve beddua yağdırmakla başaracaklarına mı inanıyorlar?
Hakaret etmeyi siyaset zannettikleri gerçeği yeni değil. Yalana gelince, atasözüdür: Yalancının mumu yatsıya kadar yanar ki, bu atasözümüz; darbe girişiminin tiyatro olduğu söyleyenlerin yalanıyla bir kez daha tecelli buldu.
Ha bedduaya gelince, bu yazdıklarımdan dolayı başta ben olmak üzere; bizim gibi düşünenlere istediğiniz kadar beddua edebilirsiniz.
Nihayetinde muhterem terörist başınız Fethullah efendinizi örnek almanızı doğal karşılıyorum. Yalnız dikkat edin, yaptığınız beddualar, hocanızda olduğu gibi dönüp dolaşıp da başınıza gelmesin.
Son söz olarak ‘köpeğin duası kabul olsa, gökten kemik yağar’ diyeceğim ama köpeklere haksızlık etmiş olacağım.
Neden mi?
Çünkü hiçbir köpek ekmeğini yediği kapıya ihanet etmez de ondan!