AK Parti'nin Yedek Lastiği?
Hasan Eser / 24 Ekim 2016 - Eski Cumhurbaşkanlarımızdan merhum Turgut Özal’ın şöyle dediği rivayet edilir:
Ben bir icraat yapacağım zaman sol kafaların yazdıklarına bakarım, eğer hiç sesleri çıkmıyorsa o projeyi yapmam rafa kaldırırım.
Yarısının sesi çıkmıyor yarısının sesi çıkıyor ise o projeyi yeniler öyle yaparım.
Eğer bütün solcular projeyi engellemek için yaygara yapıyorlar ise hiç kimseyi dinlemem o projeyi aynen yapar ve bitiririm çünkü o proje memleket için hayırlara vesiledir.
Kıssadan Hisse:
CHP, başkanlık sistemi önerisine ‘Kanımızın son damlasına kadar mücadele edeceğiz’ şeklinde popülist söylemlerle karşı çıkıp, yaygara koparacağına…
“Siz başkanlık sistemini mi öneriyorsunuz?
Bu konu bizi aşar. Zira biz halkın partisiyiz, CHP'yiz. Dolayısıyla bu öneri yönetimin tek sahibi olan halka sorulmalıdır.” diyebilme cesaretini gösterebilse…
Kuvvetle muhtemel, olası bir referandumda Halk, sistem değişikliği önerisini veto edecektir.
Ama…
CHP karşı çıkınca, daha doğrusu inatçı ve saldırgan bir politika izleyince işin rengi değişiyor.
Hal böyle olunca kendisine sunulan öneriyi sorgulama gereği bile duymayan vatandaş, fikirlerinde sabitleşiyor.
‘Başkanlık sistemi hakkında ne düşünüyorsunuz?’ diye sorduğunuzda, toplumun çoğunluğuna tekabül eden vatandaş, yukarıda bahsettiğim Özal örneğine benzer bir yanıt veriyor: ‘CHP ile HDP istemediğine göre Başkanlık iyi bir şey olsa gerek. Öyleyse destekliyorum’
Şimdi demem o ki; Millete gitmekten korkuyormuş gibi bir izlenim uyandıran CHP’nin bu stratejisi toplumda karşılık bulmuyor.
CHP, (tabir yerindeyse) AK Parti’nin ekmeğine yağ sürüyor.
Öte yandan...
Malumunuz bugünlerde birileri, Sayın Devlet Bahçeli’yi AK Parti’nin önünü açmakla itham ediyor.
Böyle düşünenler aslında fena halde yanılıyor.
Şu gerçeği görmek gerekir ki AK Parti’nin önünü öyle söylendiği gibi MHP değil, aksine CHP açıyor.
Yineliyorum! Bilerek ya da bilmeyerek algı yönetiminin bir parçası olan CHP, ‘istemezükçü’ tavrıyla AK Parti’nin işini kolaylaştırıyor.
AK Parti’nin başarısında; 2002’den bu güne süregelen hizmetlerin payı büyük!
Ancak başarının tek kaynağı bu değil.
Öyle ki AK Parti, siyasi başarı noktasında büyük ölçüde polemikten besleniyor.
Gündemi AK Parti belirliyor. CHP de gündemin peşinden koşuyor.
CHP, girdiği her polemikten zararlı çıkarken, AK Parti saflarını daha da sıklaştırıyor.
AK Parti’yi verimsiz politikasıyla sürekli mazlum gibi gösteren CHP, bir kere susmayı denese; belki de kendiliğinden iktidar olacak…
Amma velakin Kemal Kılıçdaroğlu’ndan da sükûnet üzerine bir politika bekleyemeyiz.
Çünkü Kemal Kılıçdaroğlu da parti içindeki gücünü bu fırtınalı siyasetten alıyor.
Sayın Kılıçdaroğlu, başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere karşı tarafa yüklendikçe; parti içindeki muhalefetin de sesini kısmış oluyor.
Kılıçdaroğlu, AK Parti ile sürekli aksiyonel bir çekişme halinde olunca, parti içindeki olası çatlak sesler de nazar-ı itibara alınmıyor.
En nihayetinde her yiğidin yoğurt yiyişi farklıdır.
Sayın Kılıçdaroğlu’nun izlediği politika da kendi bileceği iştir.
Burada asıl sorgulanması gereken konu farklıdır.
12 Eylül 2010 tarihinde gerçekleştirilen ‘Anayasa Değişikliği Referandumu’nu hatırlayınız.
Bilindiği üzere CHP o referanduma da karşı çıkmış ve halka ‘oyunuzu Hayır yönünde kullanın’ çağrısında bulunmuştu.
‘Vatandaş tercihini niçin hayırdan yana kullanmalı?’ diye sorduğunuzda ise makul ve insanı ikna edebilecek bir yanıt vermek yerine şöyle deniliyordu: Hayırda hayır vardır.
Ne yalan söyleyeyim, ‘Hayırda hayır vardır’ tezi beni pek ikna edemedi. Hatta komik bulmuştum.
Boşuna dememiş atalarımız; ‘Aklın yolu birdir’ diye.
O dönem çoğunlukta benim gibi düşünmüş olsa gerek ki, yüzde 57,88 oranında ‘Evet’ oyu çıkmıştı sandıktan…
Şimdi yine aynı sahne var karşımızda.
Bir Allah’ın kulu da ortaya çıkıp başkanlık sistemi önerisine neden karşı çıkmamız gerektiğini anlatmıyor.
Zat-ı muhterem çıkmış, “Kanımızın son damlasına kadar bedenimizi siper edeceğiz” diyor.
Allah aşkına siz ne kadar meraklısınız öyle kan dökmeye...
Ayrıca, Cumhuriyet’i koruma noktasında bu kadar hassasiyete sahipsiniz de, niçin 15 Temmuz’da Cumhuriyet’i yıkmaya teşebbüs edenlere karşı sokağa çıkarak siper etmediniz bedeninizi?
Yoksa o gece tankların önüne yatan sizdiniz de ben mi fark etmedim?
Neyse konuyu daha fazla uzatmadan toparlamamız gerekirse…
‘Yaparız’ ya da ‘Yaptırmayız’ gibi hamaset yüklü söylemler bir kenara bırakılmalı!
Öneri ciddi ciddi masaya yatırılmalı, tartışılmalı ve zorunlu olmasa bile halka sorulmalı!
Ancak bu tartışmalar, ‘Sen sarayın yedek lastiğisin’ , ‘Sen de PKK’nın don lastiğisin’ gibi ucuz siyaset seviyesinde olmamalı!
Mesela ben bir siyasetçi olsaydım, ilk önerim şu olurdu:
Vatandaşı olası bir referandumda ‘Evet’ ya da ‘Hayır’ seçeneği arasına sıkıştırmayın. Seçmenin önüne tercihli oy pusulası ile gidin.
Örneklemek gerekirse…
-Filanca ülke modelinde Başkanlık
-Yarı Başkanlık
-Partili Cumhurbaşkanlığı
-Mevcut sistemin devamı
Sözün özü: lafları değil, fikirleri çarpıştıralım. Doğruyu hep birlikte bulalım-ki eğrinin sonsuz çeşidi vardır; fakat doğru bir tanedir!
Günün Sözü: Bârika-i hakikat, müsâdeme-i efkârdan doğar.