Alın Size Manşet: Halk Rahatsız
Hasan ESER / 02 Mart 2017 - Siyasete ayar verme hastalığına yakalanan, bir türlü iyileşemeyen, hatta tedaviyi ret eden malum gazete “Karargâh Rahatsız” diye ezberden manşet atınca aklımıza geldi.
Hikâye bilindik…
İyi niyetli kurbağa nehrin karşısına geçmek isteyen akrebe yardım eder. Akıntının ortasında kurbağa sırtında korkunç bir acı hisseder… İkisi de akıntının içine doğru sürüklenirken kurbağa sorar akrebe: “Niye yaptın akrep kardeş? Bak şimdi ikimiz de öleceğiz.” Akrep döner ve şöyle der: “Napayım benim huyum bu.”
Boşuna atalarımız dememiş; 'Can çıkar huy çıkmaz' diye.
Neyse ki, bizim kurbağa daha önce sütten ağzı yandığı için yoğurdu üfleyerek yiyor.
Madem hikâyeyle başladık, yine başka bir hikâye ile devam edelim.
Malum gazete muhtıra niteliğindeki o çirkin manşet için özür dileyince…
Özrü kabahatinden büyük olan Vezirin hikâyesini hatırlamamak mümkün mü?
Buyurun efendim; okuyalım...
Vezirini sınamak isteyen Padişah, şöyle demiş: "Benden öyle bir özür dile ki, özrün kabahatinden büyük olsun"
Ne yapacağını iyice düşündükten sonra harekete geçen vezir, sırtından usulca yaklaştığı Padişah’a uygunsuz bir el hareketi yapıvermiş.
Bu durum karşısında hiddetlenen Padişah, “Bre gafil bu ne iş?" diyerek, veziri azarlayınca…
Vezir cevabı yapıştırmış: "Kusura bakmayın Hünkârım. Ben sizi Hanım Sultan sandım."
Ne dersiniz…
Her ne kadar kadrolu yazar-çizer takımı savunmaya çalışsa da, “El Patron”dan gelen talimatla “editöryal hata” olarak açıklanan “Karargâh Rahatsız” başlığını atan o malum gazetenin özrü bizim vezirin özründen geri kalır mı?
Velhasılıkelam…
Yemedik ama yedik diyelim. Hata kabul edelim. Hani bir zamanlar Gazete’nin biri de ‘Türkiye Silkmede Birinci’ başlığını atarken ‘L’ harfini unutmamış mıydı?
Altını çizmekte fayda var ki, Ucundan-kenarından gazeteciliğe bulaşmış hemen herkes, manşete taşınacak haberin hangi süreçlerden ve elekten geçtiğini iyi bilir. Hatta atılan manşetin gazetecinin değil, gazetenin sorumluluğunda olduğunu sağır sultan bile bilir.
Neyse işin latife kısmını bir yana bırakalım.
Karargâh gerçekten rahatsız mı, yoksa malum gazete malum yerinden mi uydurdu?
Bilmiyoruz! Ama…
Devlet aygıtını (kayığını) sallamayı kendine vazife edinen; hastalıklı beyinlere sahip demagoglardan, yani geçmişe özlem duyanlardan Halkın fena halde rahatsız olduğu aşikâr.
28 Şubat’ın yıl dönümü arifesinde, yani o dönemin mağdurlarında duyguların yoğun yaşandığı günlerde; toplumun sinir uçlarıyla oynamak, deyim yerindeyse ‘arının kovanına çomak sokmak’ değil de nedir?
Öte yandan…
Malum Gazete’nin malum patronu, yine kendisine ait televizyon kanalında; taraflı davrandığı gerekçesiyle sabah haberlerini sunan spikerin işine kısa bir süre önce son vermişti.
Büyük patronun ne kadar tarafsız olduğunu kanıtlamak istercesine yaptığı bu hamle acaba bu son gelişmelerin altlığı mıydı?
Askeri vesayet döneminde borazancılık yapan bir Gazete’nin attığı ‘Genç Subaylar Rahatsız’ manşetini bilerek ya da bilmeyerek hortlatmaya çalışan malum Gazete’nin azametli patronu acaba şöyle mi düşündü: “Önce şu bizim aykırı çocuğun işine bir son vererek ne kadar demokrat olduğumuzu cümle aleme gösterelim. Hani olurda atacağımız manşet ters dönerse, bu bizim için tutunacak bir dal olur”
Ayrıca…
Söz konusu haberin 15 Temmuz gecesindeki gazetecilik başarısıyla öne çıkan bir muhabirin imzasıyla yayınlanması da düşündürücü değil mi?
En önemlisi de, böyle bir manşetin içinde bulunduğumuz kritik referandum sürecinde atılması, malum Gazete’nin tarafsızlığı noktasında bize bir kanaat vermiyor mu?
Yineliyorum!
‘Ordu Göreve’ , ‘Genç Subaylar Rahatsız’, ‘Meğer kâğıttan kaplanmışlar’ gibi (sahibinin sesi) darbeye davetiye çıkaran (ısıtılmış) manşet ve söylemler geride kaldı.
Çünkü artık başbakanı idam edilirken, perdeleri örtülü evinde iki gözü iki çeşme ağlayan, kaderine razı olan bir Türkiye yok! Ölümüne sokağa dökülen bir Türkiye var artık.
2002’den bugüne Türk Milletinin verdiği ileri demokrasi mücadelesi sahipsiz değil.
Öyle ki milli iradenin gücünü, baskı ve oyunlara boyun eğerek vesayete teslim eden eski liderler de ‘Yeni Türkiye’de çoktan tarihteki yerlerini aldılar.
Zira bugün verilen bu mücadelenin başını çeken Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, elini değil, gövdesini taşın altına koyan bir lider olarak adeta demokrasi destanı yazıyor.
Bunun en büyük kanıtı da 15 Temmuz kanlı darbe girişiminde, halkın Erdoğan önderliğinde FetÖCÜ haydutları geri püskürtmesi değil midir?
Bugün benzer bir hadise tekrar vuku bulsa, halkın aynı inanç ve hassasiyetle katbekat reaksiyon göstereceğinden hiç kimsenin şüphesi olmasın.
Velev ki ‘Yeni Türkiye’de “Karargâh Rahatsız”mış olsun; valla rahatsız olan eşeğini ayrı bağlar.
Yok! İlla rahatlamak istiyorsanız, kendinizi bir güzel okutup üfletebilirsiniz.
Ama dikkat edin, kendinizi dış menşeili sahte bir hocaya okutup da ruhunuzu hoca görünümlü iblislere kaptırmayın.
Siz en iyisi mi bakın da halk rahatsız olmasın-ki bu halkın önünde yedi düvel duramamış, duramadığı gibi de arkasına bakmadan kaçıp gitmiş-
Sayın Erdoğan’ın da dediği gibi; Halkın gücünün üstünde bir güç ben tanımadım bugüne kadar hayatımda…
Ancak…
Geçen gün bizim gazetenin manşet haberinde okudum.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan, konuşmacı olarak katıldığı “Vesayetlere Karşı Bağışıklık” adlı panelde şöyle demiş: “Darbecilik şeker hastalığı gibidir. Fırsatını bulduğunda nükseder”
Nevzat Hocamız, arife tarif etmiş.
Bu sözün altına imzamı atarak bir ekleme de ben yapmak isterim: Bazılarının yemini, şeyi görünceye kadardır. Yani dikkatli olmakta fayda vardır.
Dilerseniz…
Hikâyeyle başlayıp, hikâyeyle devam ettiğimiz yazımızı başka bir hikaye ile noktalayalım;
KÖPEK BOK YEMEKTEN…
Pislik yediğini söyleyerek köpeği ormanın kıralı Arslan'a gammazlamışlar...
Arslan sinirlenerek köpeği huzuruna çağırtmış...
Köpek korkarak, süklüm-püklüm Arslan'ın huzuruna gelmiş... Arslan hiddetle
- Duydum ki bok yiyormuşsun, ayıp değil mi ulan! Utanmaz herif! Hayvanların şerefini iki paralık ediyorsun! Bir daha bok yediğini duyarsam paramparça ederim seni! Anladın mı? Diye çıkışınca, köpek çaresiz;
-Peki efendim, emredersiniz demiş...
Köpek izin alıp giderken birden aklına bir şey gelmiş gibi huzura dönerek:
-Müsaade ederseniz bir şey sorabilir miyim efendim? Demiş...
Arslan - Sor ulan edepsiz herif, nedir? Deyince Köpek şöyle demiş:
-Efendim, temiz taşın üstüne taze yapılmış olursa da yemeyeyim mi?
TARİHE NOT: Nefs-i emmare er ya da geç sahibinin başını yer… (Dünya Kuralı)