Allah, Düşmanın Bile Şereflisini Versin
Hasan Eser / 30 Haziran 2016 - Kendimi bildim bileni vuku bulan her terör olayı sonrasında aynı söylemleri dinliyor veya okuyorum.
-Terör örgütü amacına asla ulaşamayacaktır.
-Ülkemizin bölünmez bütünlüğüne hiç kimse zarar veremeyecektir.
-Bölücülerin hain emelleri hiçbir zaman gerçekleşmeyecektir.
-Bıçak artık kemiğe dayandı.
-Kanları yerde kalmayacak.
Aksini iddia eden yok! Ama ne yalan söyleyeyim; hamaset kokan bu söylemlerden artık bana gına geldi.
Bir tarafta masum insanlar katlediliyor. Diğer tarafta ise birileri sürekli milliyetçilik naraları atıyor.
Kadınlar dul, çocukları yetim, aileler evlatsız bırakılırken, yapılan her saldırı sonrasında yine birileri birbirinin kopyası şablon açıklamalar ile basında yer almanın derdine düşüyor.
Acı haberin gelmesinin hemen ardından klişeleşmiş yazılı basın açıklamaları, tebessüm ederken çekilmiş fiyakalı başkan fotoğrafları ile birlikte çok geçmeden basına servis ediliyor.
Nedense bu tür davranışlar bana çok yapmacık geliyor. Çünkü ateş sadece düştüğü yeri yakıyor. Terör olaylarının ne gibi manevi acılar yaşattığını ancak yaşayanlar biliyor.
Acıyı gerçek anlamda tatmayanlar ise, her ne kadar ‘teröre alışmayacağız’ diye haykırsalar da, yaşamlarını adeta uyuşturulmuşçasına sürdürmeye devam ediyor.
Acı haberlerin ajanslara düşmesiyle birlikte bazı sade vatandaşlarımız da, sosyal medyada boy gösteriyor.
Gerçekten acısını, üzüntüsünü paylaşanlara saygı duyuyorum. Ama fırsattan istifade anlayışıyla şehitler üzerinden siyaset yaparak, halkı iç savaşa davet edenlerden nefret ettiğimi söyleyebilirim.
Günümüzün moda deyimiyle ‘internet trolü’ olarak tanımlanan bu kişilerin, “Ölü sayısı çok daha fazladır.Kesin saklıyorlar” , “Cumhurbaşkanı Kaçmaya Hazırlanıyormuş” gibi insanları kışkırtmaya yönelik paylaşımları sosyal medya sayfalarında adeta kol geziyor.
Sosyal medya üzerinden siyaset yapanlar, teröristlerin amacına hizmet ediyor.
Zira ülkemizi bölmek isteyen terör örgütleri ile ülkemizde ki seçilmiş iktidarı anti demokratik yöntemlerle devirmek isteyenler ortak bir amaçta buluşuyor.
Her iki cenahın derdi insanları sokağa dökerek ülkede kaos yaratmak…
Bu nedenle de böyle durumlarda internet hızının yavaşlatılmasına karşı değilim. Karşı olanlara da Paris’te yaşanan terör olayı sonrasında Fransa’nın da sosyal medyaya erişim yasağı getirdiğini hatırlatmak isterim.
İrdelemek istediğim bir başka konu ise ülkemizdeki terör sorununun kökten çözümü noktasında hiç kimsenin elini yeterince taşın altına koyduğuna inanmadığım konusudur.
Terör olaylarından siyasi ve ticari olarak beslenenleri bazen tasavvur ediyorum.
Hükümette kim olursa olsun, devlet ne zaman terörün üzerine tüm hatlarıyla gitmeye başlasa, birileri ortaya çıkıp, ‘Katil İktidar’ diye bağırmaya başlıyor.
Öte yandan sorunu barışçıl yollardan çözüme ulaştırmak isteyen siyasetçiler de, yine birileri tarafından ‘vatan hainliğiyle’ itham ediliyor.
Birkaç yıl önce, “Vay efendim siz nasıl olur da bunları muhatap kabul edersiniz” diyerek, çözüm sürecine karşı çıkanlar, daha sonra “Barışı ancak biz temin ederiz” diyen cici çocuğun arkasına takılıp terör örgütünün siyasi uzantısı olan bir Parti’ye gönül rahatlığıyla oy verebiliyor.
Barışı Recep Tayyip Erdoğan isteyince ‘hain’, Selahattin Demirtaş isteyince ‘kahraman’ oluyor.
Savaşı Erdoğan isteyince ‘katil’, Demirtaş isteyince, ‘özgürlük ve demokrasi mücadelesi’ olarak kabul görüyor.
Yani buradan da anlaşılıyor ki; Türkiye’de meselenin ne olduğuna bakmak yerine, sorunu ve çözümü kimin dile getirdiğine bakılıyor.
Ah ah ne güzel demiş atalarımız; ‘Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar’ diye.
Evet, birileri yalandan ağlıyor. Timsal gözyaşları döken bu kişilerin tek bir derdi var. O da seçimle değiştiremedikleri iktidarı farklı yöntemlerle al aşağı etmek.
Bu uğurda şeytanla bile iş birliği yapmayı göze alanlar için hedefe giden yolda her şey mubah…
Tıpkı yıkılması an meselesi olan Osmanlı Devleti’nin (siyasi dehasıyla) 33 yıl daha ayakta kalmasını sağlayan Sultan 2. Abdülhamit’i devirmek uğruna ne kadar düşmanımız varsa hepsiyle iş birliği yapan İttihatçılar misali…
Ayrıca terör olayları üzerinden iktidarı eleştirenlere, ‘Pekâlâ sizin çözüm öneriniz nedir? Hükümet’in bu konuda ne yapması gerekiyor?’ diye sorduğumuzda net bir cevap alamıyoruz.
Bir tanesi, ‘Benim adım Kemal ben çözerim’ diyor. (Alakaya maydanoz.)
Diğeri, ‘Tayyip giderse bu sorun çözülür’ diyor Sanki bu ülkede Tayyip’ten önce terör yoktu. Türkiye ne zaman kafasını kaldırsa, terör tehdidi ile karşı karşıya kaldı. Amma velakin, Adolf Hitler gibi farklı yöntemler düşünüyorsanız bir şey diyemem.
Ha az kalsın unutuyordum. Bir de ağır ağabeyimiz var. Konuştuğu zaman mangalda kül bırakmıyor.
İnsan zat-ı aline şunu sormadan da edemiyor: 7 Haziran seçimleri sonrasında elinize büyük fırsat geçmişken, Milli Savunma ve İçişleri Bakanlıklarını talep ederek niçin bir koalisyon hükümeti kurmadınız?
Bu iki önemli bakanlığın gücüyle, engin tecrübenizi birleştirip ülkemizi içinde bulunduğu bu terör belasından kurtarabilirdiniz. Yoksa yanılıyor muyum?
Uzun yazının kısası bazı gerçekleri anlamak için ne terör uzmanı, ne de alim olmanız gerekiyor.
Her şeyden önce bizim karşımızda düzenli bir ordu yok. Düşmanımız vur kaç taktiğiyle saldıran kahpe ve kalleş bir güruh…
Kaldı ki, son dönemde küresel tehdit boyutuna varan terör, artık sadece Türkiye'nin belası değil.
Terörü yıllarca besleyip üzerimize salanlar, şimdilerde terörün bumerang etkisiyle yüzleşiyorlar.
Tam da bu noktada Türkiye'nin terörle verdiği mücadele göz ardı edilemez. Ancak Orta Doğu’da ki karışıklık devam ettiği sürece, terörizmin PKK, DAEŞ gibi farklı maskeler ile karşımıza tekrar tekrar çıkması olasıdır.
Türkiye, sınırında savaşın yaşandığını, sınırları içinde ise terörizmin kol gezdiği bir ülke konumundadır. Bu bağlamda ülke olarak her şey sanki güllük gülistanlıkmış gibi yaşama lüksümüz maalesef yoktur.
İstanbul Atatürk Havalimanı’nda yaşanan bu son olay da bir kez daha kanıtlamıştır ki, teröre karşı daha sıkı tedbirler almamız elzemdir.
Not: Sosyal medyadaki sayfamda terörü niçin kınamadığımı soran bazı okurlarım oldu.
Ben öyle popülist, şovanist paylaşımlar yapmayı pek sevmiyorum. Hem daha önce yaptım, yüreğimi soğutmaktan başka hiçbir faydasını da görmedim.
Zira klişe paylaşımların kimseye faydası yok! Bunun içindir ki sorunu realist temellere oturtarak düşünmemiz, konuşmamız ve tartışmamız gerektiğine inanıyorum.
Aksi halde vatan hainlerinin de, “Aaa Hasan Eser bizi sosyal medyada ya da köşe yazısında kınamış, bir daha böyle şeyler yapmayalım” diye düşünecek halleri yok.
Günün sözü: Allah, düşmanın bile şereflisini versin.