Atatürk'ün Samsun'dan bir daha gelişini beklemek yerine...
Güzel ülkemde sırtını belediyelere dayamaya alışmış olanlar seçim, evine ekmek götürme telaşına düşmüş olanlar da geçim derdinde.
Vatandaş yerel seçimleri değil, aldığı üç kuruş maaşı ailesine nasıl yettireceğini düşünüyor.
Haa! Hiç mi yerel seçimleri düşünen yok? Var elbet.
Belediyelerin 'tek geçim kapısı' olarak görüldüğü yerlerde yaşayanlar seçimle yatıp seçimle kalkıyor.
Üret(e)meyen bir topluma dönüştüğümüz için olsa gerek, belediyeler tek istihdam ve ticaret kapısına, yerel seçimler de adeta ekmek kavgasına dönüşüyor.
Misal, benim yaşadığım kasabada (Foça) bir zamanlar, belediye temizlik işlerinde çalıştırılacak işçi bulunamazdı; çünkü balıkçılık, tarım, esnaflık, turizm vs gibi alanlarda çalışanlar belediyeden ayda kazanacağını haftada kazanabiliyordu.
Şimdilerde ise hatırı sayılır üniversitelerden mezun olan gençler dahi belediyenin temizlik işlerine girebilmek için sıra/torpil bekler oldu.
Şöyle gözlüyorum da, hastane, huzurevi gibi devlet kurumlarında işe girmek isteyenler merkezi iktidar partisinin, belediyelere girmek isteyenler de yerel iktidar partilerinin bayrağını sallıyor.
Yani sanıldığı gibi ortada bir dava/ideoloji yok!
Herkes sırtını devlete dayamanın derdine düşmüş.
Ne var ki, "Ülkede tek geçim kaynağı devlet olursa, bu işin sonu nereye varır?" diye soran da yok!
Düzeni tartışması gerekenler, isimleri tartışmakla yetiniyor.
Ayrıca...
Sokakta yerel seçimden heyecan duyan yok!
Yerel seçimler, belediyeye muhtaç olmadan yaşamayı başaranların umurunda değil.
Hiç kimse hiçbir belediye başkanından mucize beklemiyor.
Güzel ülkemde başarı çıtası o kadar düşük kü, rutin belediyecilik hizmetlerini yerine getiren bir başkan başarılı sayılıyor.
Sanırım bu nedenle, belediye başkanları da asli görevlerini bir lütufmuş gibi yansıtıyor.
Türkiye'de belediyecilik maalesef sınıfta kalmış...
Nitekim birkaç istisna dışında kentini abad eden kaç tane belediye başkanı var?
Nasıl olsun ki...
Her biri küçük birer krallığı andıran belediyelerde bir yumurtayı beş kişi taşıyor. İsraf muslukları Niagara Şelalesi gibi akıtılıyor.
Belediyelerin gelirleri, giderlerini karşılamıyor.
Gider dağılımı yapıldığında geriye kocaman bir sıfır ya da sürekli artan borçlara yeni sıfırlar ekleniyor.
Halbuki belediye başkanlığı deyip geçmeyin!
Düşünsenize, belediye başkanlığında rüştünü ispatlayan en son kişi, sayın Recep Tayyip Erdoğan 16 yıldır Türkiye'yi yönetiyor.
Halbuki Atatürk'ün Samsun'dan bir daha gelmesini beklemek yerine, Türkiye'ye umut olacak yeni isimler bulunmalıydı.
CHP, belediyecilik noktasında en güçlü olduğu şehirde/İzmir'de, Türkiye'ye iyi bir referans olamadı.
Ovacık gibi küçük bir kasabanın belediye başkanı bile tüm Türkiye'nin sempatisini kazandı; ama İzmir'i 20 yıldır yöneten CHP'nin herhangi bir belediye başkanı, şöyle ülke genelinde parmakla gösterilen marka bir isim olamadı.
Zira, CHP'nin İzmir'de belediyecilikte öne çıkan bir ismi olsaydı, o isim bugün İzmir büyükşehir belediyesinin doğal adayı olurdu.
CHP'nin İzmir'de marka değeri olan tek ismi Tunç Soyer. Fakat sayın Soyer'in Seferihisar'daki belediyecilik anlayışına dair yazılıp-çizilenler de kafalarda soru işareti bırakmıyor değil.
Belediyecilikte marka değeri olan isimlerin ülke siyasetini şekillendirmedeki etkisi tartışılmaz!
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'de 31 Mart yerel seçimlerini en çok ciddiye alan isim.
Çünkü AK Parti'yi belediyeler iktidara getirdi. Öyle ki çıkışın kaynağı olan belediyeler, yarın düşüşün de müsebbibi olabilir.
Belediyecilikte kendi içinden marka isimler çıkaramayan tek parti CHP değil.
AK Parti Genel Başkanı, ülkenin geleceği noktasında belirleyici konumda olan İstanbul gibi bir şehirde, TBMM Başkanını aday göstermek zorunda kalmışsa, şapkasını önüne koyup düşünmesi lazım.
Son dönemde birkaç istisna dışında adı öne çıkan AK Partili bir belediye başkanı var mı?
AK Parti'nin İzmir'de yönettiği ilçelerden herhangi birinde, İzmir'in diğer ilçelerine referans gösterebileceği bir belediye başkanı var mı? Yok! Olsaydı, İzmir büyükşehir belediye başkanlığı için Denizli'den aday transfer etmeye gerek kalır mıydı?
Bu tespitim Ankara için de geçerli!
AK Parti, karşıdan bakıldığında başarılı gibi görünen ama detayında başarısız olduğu tescillenen Melih Gökçek'in yaptıkları ve yapamadıkları sayesinde belki de Ankara'yı kaybedecek.
Ve AK Parti, 25 yıllık Ankara iktidarında Melih Gökçek'e bir alternatif yetiştirememiş olsa gerek, Ankara'ya Kayseri referanslı Mehmet Özhaseki'yi aday göstermek zorunda kaldı.
Bakınız, Beylikdüzü'nde görece başarılı bir belediye başkanlığı yapan Ekrem İmamoğlu, İstanbul için umut oldu.
Aynı tespiti daha önce Beypazarı'nda belediye başkanlığı yapan ve bugün Ankara için umut olan Mansur Yavaş için de yapmak mümkün.
Şahsi kanaatim, liderin/partinin rüzgarıyla seçilen ve gölgesinde siyaset yapan belediye başkanları pek başarılı olamıyor.
Misal, İzmir büyükşehir belediye başkanı Aziz Kocaoğlu, İzmir'de yaptığı belediyeciliği başka bir şehirde yapmış olsaydı, geleceğin CHP genel başkanı olurdu.
Ne var ki varlığı 'İzmir'de odunu koysan seçilir' yaklaşımı üzerinden değerlendirilen ve ağzıyla kuş tutsa kimseye yaranamayan Aziz Kocaoğlu, algıda seçiciliğin kurbanı oldu.
Ayrıca şunu da eklemeden geçemeyeceğim.
Türkiye'de güven vermeyen ve belediyecilik kurumunu itibarsızlaştıran bazı belediye başkanları yüzünden, Adem-i Merkeziyetçiliği ne savunabiliyor ne de tartışabiliyoruz.
Çünkü birçok belediye borç batağında ve merkezin desteklediği ölçüde başarılı.
Biraz karmaşık bir yazı olduğunun farkındayım.
Ve buraya kadar anlatmaya çalıştığım bağlamda...
- Siyaset yerelde başlar. Belediye seçimlerinde alınacak başarı ya da başarısızlık da geleceği belirler.
- Günümüz siyasetinin olmazsa olmazı çeşitliliktir. Belli başlı isimler etrafında şekillendirilen bir siyaset anlayışı belki günü kurtarabilir; ama uzun vadede olumsuz sonuçlar doğurur.
- Yerel seçimleri genel seçim gibi algılamak, şerlerin en kötüsü olan 'ehven-i şer' anlayışını güçlendirir.
- Kasaba siyasetinin bir tarafında mevcut düzenin devam etmesini isteyenler, diğer tarafında ise mevcut düzenden faydalanamadığı için olası bir yeni düzende yer almanın hesabını yapanlar var. Hal böyleyken, seçilecek belediye başkanlarından büyük başarılar beklemek yersiz bir çabadan farksız! Eğer açıkça söylemek gerekirse, ne insanları belediyelerde işe almakla Türkiye'nin istihdam sorununu çözebiliriz; ne de belediyeler üzerinden ticaret yaparak milli ekonomiyi güçlendirebiliriz.
Son söz: Sistemden beslenenler sistemi değiştiremezler.