Başkanım size kim zarar verebilir ki..?
Kuzey İzmir'in fenomen siyasetçilerinden Tansu Kaya 2004 yılında, henüz 29 yaşındayken Aliağa Belediye Başkanı seçildi.
2004-2009 döneminde, Aliağa için güzel ve kalıcı hizmetlere imza attı.
Siyasetin adaleti olsaydı, o göreve en az 4 dönem daha seçilebilirdi.
Tansu Kaya Aliağa Belediye Başkanı iken yeniden aday olduğu 2009 yerel seçimini, CHP'nin 67 yaşındaki adayı (Allah uzun ömür versin; şu an 77 yaşında) Turgut Amca'nın (Oğuz) karşısında kaybetti.
Sandıktan çıkan sonuca elbette kimsenin diyecek bir sözü olamazdı; ama koltuğuna veda ederken Tansu Kaya'nın da iki kelam etmek hakkıydı.
Turgut Oğuz, mazbatasını aldıktan sonra kendine eşlik eden kalabalık bir grup partili ile görevi devralmak üzere Aliağa Belediye binasına geldi.
Tansu Kaya, birazdan veda edeceği koltuğunda son kez oturuyordu; karşısında da Aliağa'nın çiçeği burnunda başkanı Turgut Amca.
Turgut Amca heyecanlıydı, haliyle bir an önce koltuğuna oturmak istiyordu. Anı ölümsüzleştirmek için sabırsızlanan duayen gazeteci Erdal Çarboğa da fotoğraf makinesiyle adeta avını gözüne kestirmiş avcı gibi eli deklanşörde bekliyordu.
Bir an sessizlik oldu ve tam bu esnada Yunus Emre'nin dizeleriyle söze girdi Tansu Kaya:
“Mal sahibi mülk sahibi, Hani bunun ilk sahibi, Mal da yalan mülk de yalan, Var gel biraz da sen oyalan”
Doğru söze ne hacet!
Devir teslim sırasında orada değildim; daha sonra videodan izlemiştim.
O gün izlediğimde mesajı almıştım, ama Ooo koskoca 5 yıl öyle kolay geçer mi? diye terennüm etmekten de geri kalmamıştım.
Yanılmışım! Çünkü o koltukta 5 yıl oyalanan Tansu Kaya'nın ardından 5 yıl da Turgut Amca oyalandı. 5 yıl 3 aydan beri de Serkan Acar başkanım oyalanmaya devam ediyor.
Koltuk dediğiniz kime kalmış ki...
Ankara'da 5 dönem üst üste büyükşehir belediye başkanlığını alarak adeta bir rekora imza atan Melih Gökçek'e kalmadı.
Menemen’de 4 dönem CHP’den belediye başkanlığı yapan Tahir Şahin'e kalmadı.
Foça tarihinde ilk defa 3 dönem üst üste seçilen Gökhan Demirağ'a kalmadı.
Efsane Başkan Ahmet Piriştina'nın ani ölümünün ardından kendini bir anda büyükşehir belediye başkanlığı koltuğunda bulan ve 3 dönem İzmir'i yöneten Aziz Kocaoğlu'na da kalmadı.
Yahu döneminde dünyanın bir numaralı adamı olmakla birlikte 46 yıl hüküm süren Kanuni Sultan Süleyman'a dahi kalmadı tahtı/iktidarı.
Hatta ne diyordu koca sultan: “Saltanat didükleri ancak cihan gavgasıdır. Olmaya baht-ü saadet dünyede vahdet gibi.”
Yani: "Saltanat dedikleri sadece bir dünya kavgasıdır. Dünyada Allah’a yakınlık gibi büyük saadet ve baht açıklığı olamaz."
Kıssadan hisse...
Makamlar geçicidir!
***
Makam, mevki, saltanat ve iktidar kavramlarıyla tanımladığımız sözde zenginlikler; tam anlamıyla bir aldatmacadır. Kişiye verilen sınavdır. O sınav kıldan ince, kılıçtan keskindir.
Koltuk oturana rahat gelir ama aslında dikenlidir.
Mühre sahip olan kendinin Süleyman olduğunu sanır; aslında elinde ateşten bir kor tuttuğunun farkında bile değildir.
Hülasa, iktidar tehdittir; kör ve sağır eder. Bakarsın göremezsin, dinlersin ama duyamazsın.
Nitekim kör çobanın sürüsünün akıbeti de uçurumdur.
***
Yönetici dediğin...
Fırat’ın kıyısında kaybolan kuzunun sorumluluğunu üstlenen Hz. Ömer’in adaletini kendine şiar edinmiyorsa...
Ki, bir Hadîs-i Şerîf`te de şöyle buyrulur: “Sultanın bir günlük adaleti, Allah’a karşı yapacağı yetmiş yıllık nafile ibadetinden daha üstündür”
Yeri gelmişken...
Bir taraftan adalet kavramını defaatle kutsayan, ama diğer taraftan da peşinden gelen insanlara karşı ne kadar adil olduğu "tam bir muamma" olan bazı yöneticilere/siyalere de buradan şöyle seslenmek istiyorum:
"Adalet, her şeyi lâyık olduğu yere koymaktır. Ayakkabı ayağındır, külâh başın" (Mevlana)
Devam edelim...
Yönetici dediğin...
Hz. Mevlana'nın "Sevgide güneş gibi ol, dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol, hataları örtmede gece gibi ol, tevazuda toprak gibi ol, öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol, ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol" sözünü kendine rehber edinmemişse...
Vay o yöneticinin haline...
Fakat...
Barış Manço'nun şarkıda dediği gibi; Barış söyler kendi bir ders alır mı?
Sanmam!
Topkapı Sarayının bahçesindeki meyve ağaçlarına zarar veren karıncalardan rahatsız olan ve karıncaları yok etmeyi düşünen Kanuni Sultan Süleyman, konuyu Şeyhülislâm Ebussuud Efendi'ye bir beyitle danışır:
- Dirahta ger ziyan etse karınca Günah var mıdır ânı kırınca?
Yani: Eğer karınca ağaca zarar verir, onu kurutursa onu yok etmenin bir günahı var mıdır?
Ebussuud Efendi aynı naiflikte yanıt verir:
-Yarın Hakkın divanına varınca, Süleyman'dan hakkın alır karınca...
Düşünün, adam dünyanın bir numaralı hükümdarı ve karıncanın günahına girmekten imtina ediyor.
Şimdilerde ise 3 tane kediye, 5 tane köpeğe sahip çıkamayan belediye başkanları yönetiyor bu ülkeyi.
İşte size nereden nereye geldiğimizin özeti...
Son olarak...
Evde dizi-film izlerken not defterim her daim yanımdadır.
Genelde hoşuma giden diyalogları/replikleri not alırım.
Hiç unutmadığım diyaloglardan biridir: Muhteşem Yüzyıl'da Vezir-i Azam İbrahim Paşa; "Kim zarar verebilir ki bana?.." diye böbürlenir Ebussuud Efendi'ye.
Ebussuud Efendi'nin cevabı taşı gediğine oturtan cinstendir:
"Kendinizi unutmayın paşa hazretleri-ki bazı insanlar vardır; kendi kendilerine zarar verirler"
Uzun yazının kısası...
Ne güzel söylemiş şair: "Âvâzeyi bu âleme Dâvûd gibi sal, Bâki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş..."
Tabii yöneticiysen sade bir hoş sadâ da yetmez! Öyle ki bir yöneticiyi bâki kılacak olanlardan biri de ardında bırakacağı eserlerdir.
Teşbihte hata olmazsa...
'Eşek ölür kalır semeri, insan ölür kalır eseri'
Biraz ağır mı oldu?
O zaman Hadimi Hazretlerinin şu beyitine kulak verelim:
Kâmil odur ki koya dünyada bir eser / Eseri olmayanın yerinde yeller eser.
Bitirirken...
EDEBALİ HAZRETLERİNİN OSMAN GAZİ'YE VASİYETİ
Ey oğul! Beysin... Bundan sonra öfke bize, uysallık sana...
Güceniklik bize, gönül almak sana...
Suçlamak bize, katlanmak sana...
Acizlik bize, yanılgı bize, hoş görmek sana...
Geçimsizlikler, çatışmalar, anlaşmazlıklar bize, adalet sana...
Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize, bağışlama sana...
Ey oğul!
Bundan sonra bölmek bize, bütünlemek sana...
Üşengeçlik bize, uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana...
Ey oğul!
Sabretmesini bil, vaktinden önce çiçek açmaz...
Şunu da unutma!
İnsanı yaşat ki Devlet yaşasın.
Ey oğul!
Yükün ağır, işin çetin, gücün kıl’a bağlı.
Allah (c.c.) yardımcın olsun!..
GÜNÜN SÖZÜ: "Dervişlik olaydı taç ile hırka / biz dahi alırdık otuza kırka” (Yunus Emre)