Binali Bey ile Ekrem Ağabey
Napolyon'un "Eğer dünyada tek bir ülke olsaydı başkenti İstanbul olurdu" sözüyle nitelediği İstanbul'da seçim var.
Daha kendi şehrindeki sorunlara bile vakıf olamamış CHP'li belediye başkanları İstanbul'a gidip Ekrem İmamoğlu için kapı kapı gezerek vatandaştan oy istiyor.
Birbirinden önemli devlet büyüklerimiz, vekillerimiz, bakanlarımız da ülkesel işleri askıya almış, işi gücü bırakmış İstanbul'un derdine düşmüş.
İsteyen istediğini yapsın!
Nihayetinde son sözü yine HALK söyleyecek...
Malumunuz iki aday var.
Lafı dolandırmadan söyleyeyim.
İstanbul'da yaşıyor olsaydım, ikisine de oy vermezdim.
Al birini vur ötekine misali, iki aday da belli bir kısır döngü içinde kendini tekrar ediyor.
İstanbul dışında her şey konuşuluyor.
Romantizm, demagoji, popülizm ve mağdurizm havada uçuşuyor.
Biraz daha zorlasalar, ellerine birer mendil alıp iki göz iki çeşme ağlayacaklar 80 milyon insanın önünde.
Yazık! Bütün Türkiye'de olduğu gibi, İstanbul halkı da iki seçenek arasına sıkıştırılıyor.
Neyse ki 'Beka' ya da 'Kurtuluş' gibi milli kavramlar üzerinden hamasi söylemler bir kenara bırakıldı.
Bu arada, tipik sağ siyasetçileri andıran Sayın Ekrem İmamoğlu'nun sol cenaha umut olması, solculara hayatın bir cilvesi olsa gerek.
Ya da 'ümmetçi' bir bakış açısına sahip olduğuna inandığım Sayın Binali Yıldırım'ın milliyetçilerin umudu olması...
Yahu ben de neler anlatıyorum, halbuki bahse konu değerlerle belediyeciliğin ne alakası var, öyle değil mi?
Hiç de öyle değil maalesef.
İstanbul, merkezi iktidar ile muhalefetin bir hesaplaşması gibi görülüyor.
Bir sonraki genel seçimin provası gibi algılanıyor.
Hem iktidarın hem de muhalefetin konsolidasyon kaynağı gibi kabul ediliyor.
Yineliyorum! Geçmiş ve gelecek üzerinden İstanbul'un gerçek anlamda sentezini yapan yok!
Ekrem Ağabey bol bol romantizm kokan konuşmalar yapıyor.
Binali Bey de ısrarla 'Memleket için ne yaparsa yine AK Parti yapar!' algısını tazeliyor.
CHP'nin yıllarca dillendirdiği ancak sonuç alamadığı 'Motorları maviliklere süreceğiz' söylemini, 'Her şey çok güzel olacak' gibi söylemlerle güncelleyen İmamoğlu'nun beni heyecanlandıran tek bir söylemi ya da projesi yok!
Dünyanın en önemli şehirlerinden biri olan İstanbul'u yönetmeye talip olacaksınız ama bütün vizyonunuz klişe söylemlerden ibaret olacak...
Ekrem Ağabey, naftalin kokulu pembe ifadelerini sıralarken...
Binali Bey'e kulak kabartıyorum.
Ne var ki, Binali Bey'in söylemleri de beni heyecanlandırmıyor.
Binali Bey, daha önce yetkilerle donatılarak oturduğu koltuklarda Recep Tayyip Erdoğan'dan aldığı güçle büyük icraatlara imza attı.
Ancak 31 Mart'ta gördük ve şahit olduk ki, normal şartlarda AK Parti'nin "kalesi" kabul edilen İstanbul'a belediye başkanı seçilmek için, sadece Sayın Erdoğan'ın desteği yetmiyor!
Yani? Yanisi şu: Sayın Erdoğan'ın desteğiyle Milletvekili, Bakan, Başbakan, hatta TBMM Başkanı olabilirsiniz ama halkın desteğini alamazsanız belediye başkanı olamazsınız!
Pekiyi, halkın desteğini almak için ne yapmak lazım?
Ne yalan söyleyeyim, Ulaştırma Bakanlığı yaptığı dönemde, sıra dışılığıyla markalaşan Binali Bey, ülkemizdeki belediyecilik anlayışına yeni bir vizyon getireceğine dair bir umut ışığı uyandırmıyor bende.
Yeri gelmişken...
Yaşadığım yerde, Foça'da, Recep Tayyip Erdoğan'ı temsil edenlere; 'Niçin Foça'yı konuşmuyorsunuz?' diye sorduğumda...
Bana şöyle yanıt veriyorlar:
"Biz, AK Parti'nin yaptığı güzel işleri anlatıyoruz! Yol, tünel, köprü ve sair..."
Memleket için kim bir çivi çaktıysa, Allah ondan razı olsun!
Ancak... Türk halkı, bu duble yol-köprü muhabbetinden yeterince bıktı artık.
Bunun içindir ki, AK Parti'nin yerelde yeni hikayeler yazması gerekiyor.
Yerelde AK Parti çatısı altında siyaset yapanlar da, özellikle sosyal medya üzerinden 'Durmak yok, yola devam!', 'Reis arkandayız! şeklinde paylaşımlar yapmayı marifet kabul ediyor.
AK Parti'nin yereldeki temsilcileri hep aynı kısır döngünün birer parçası olmuşlar.
Nitekim onlar için yol-köprü-tünel sarmalından çıkmanın zamanı geldi de geçiyor bile.
Gerçekten bırakın şu köprü muhabbetini...
Artık Foça'yı konuşalım, İzmir'i konuşalım, İstanbul'u konuşalım...
Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan bile, hem de oy kaybetme ihtimali pahasına, “Kontrolsüz yapılaşma ve dikey mimari” gibi birbirinden önemli konular üzerinden kendince haklı öz eleştirilerde bulunuyor mu?
Geri gelelim Ekrem Ağabey konusuna...
Ekrem İmamoğlu, defaatle 'İSRAF', 'TASARRUF' gibi hassas konulara işaret ediyor.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde neler olup bittiğini bilemem, bilmiyorum!
Zaten daha önce bazı belediyelerdeki bildiklerimizi yazdık da ne oldu!
Bu noktada, Ekrem Ağabey'in israf-tasarruf çerçevesine oturttuğu konuşmalarının halk nezdinde karşılık bulduğuna bahse girebilirim.
Tabi şunu da eklemek zorundayım:
Belediyelerdeki "israf-tasarruf" sorunsalı keşke Ekrem Ağabey'in İBB iddiasıyla sınırlı olsa.
Maalesef ki "israf" parti ayrımı yapmaksızın belediyelerimizin belki de tamamında başlıca sorunumuz.
Demem o ki, belediyelerimizdeki israf sorunsalını kişiler üzerinden çözmeyiz.
Burada çok kapsamlı bir şekilde yerel yönetimler reformuna ihtiyacımız olduğu aşikar.
Çünkü ülkemizde alışagelmiş bir düzen var. Ve düzeni iyileştirmek vaadiyle işbaşına gelenler ise, isteseler de istemeseler de kısa sürede düzenin bir parçası oluyor.
Aksi halde (siyaseten) yok ediliyorlar.
Hatırlarsanız! MHP lideri Sayın Devlet Bahçeli de 31 Mart yerel seçimlerinin ardından yaptığı açıklamada yerel yönetim biçimiyle alakalı yeni bir sistem önerisinde bulunmuştu.
Özetle şöyle demişti: "Öyle bir sistem inşa edilsin ki, sadece büyükşehir belediye başkanını seçelim, o da üstlendiği görev ve yetkiye dayanarak ilçe belediye başkanlarını belirlesin."
Bu önerinin ardından, özellikle de sosyal medyada kıyamet koparanlar oldu.
İyi de niye kızıyorsunuz?
Ortada bir sorun var ve parlamentoda grubu olan bir partinin genel başkanı, kimine göre doğru, kimine göre de yanlış olarak değerlendirilen bir öneri ortaya koyuyor.
Peki, siz kızmaktan başka ne yapıyorsunuz?
Sizin öneriniz nedir?
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu da partisinin belediye başkanlarına, 'tasarruflu olun, kaynak israfı yapmayın' diye ısrarla çağrıda bulunuyor.
İyi de kim dinliyor?
Belediyelerin her biri birer küçük krallık gibi yönetilmeye devam ediyor.
Beş yılda bir yapılan seçimlerle değişen sadece isimler oluyor. Sistem kaldığı yerden aynen devam ediyor.
O zaman Sayın Bahçeli'ye kızıp sinirlenmek yerine, yerel yönetimleri zapturapt altına alabileceğimiz yeni bir sistem kurmak adına, ortaya başka öneriler de koymamız gerekmiyor mu?
Son olarak...
Konuyla doğrudan ilişkili olmasa da, benzerlik gösterdiği için paylaşmak istediğim bir anekdot var.
2017 yılının Ekim ayında, Habertürk TV'de Senem Toluay Ilgaz'ın sunduğu Habertürk Gündem programına konuk olan gazeteci-yazar Gürkan Hacır şöyle bir tespitte bulunmuştu: "Parti ayırt etmeden söylüyorum. Türkiye'de bugünkü belediyecilik sistemiyle 'Yolsuzluk yoktur' demek, komik olur"
O programda, Türkiye'deki mevcut belediyecilik sistemini eleştiren Gürkan Hacır'ın söylediklerini hatırlamakta ve hatırlatmakta fayda var.
Satır başlarıyla aktarıyorum:
"Belediyelerin neresine el atsanız bir şey bulursunuz. Çünkü denetim ve şeffaflık yok. İlaveten, 1980'lerin başından itibaren merkezi yönetimden alınan bütçelerle dev bütçeleri yönetir hale geliyorlar. Ve bu yönde yolsuzluk yapabilmeniz için bin bir tane yöntem var"
"Belediyelerde yapılan yolsuzlukların ancak çok kudretli ve merkezi idarenin arkasında durduğu güçlü müfettiş mekanizmalarıyla engellenebilir. Bugüne kadar böyle bir irade oluşmadı. Dolayısıyla Türkiye'de belediyecilik üzerinden şekillenen rant haritaları oluştu. Bunu ben söylemiyorum, sayın cumhurbaşkanı söylüyor. Bugün gene söyledi, 'İstanbul'un bu hale getirilmesi bir ihanettir ve bu ihanette benim de payım var' dedi. Yine Sayın Ali Babacan, İstanbul'un beton yığını olduğuna işaret ederek buradan 'rant' elde ettiklerini söyledi. Sayın Mehmet Özhaseki de 'Ankara ve İstanbul'un günahı ve vebali çoktur' dedi. Yani AK Parti artık bunu kendi içinden söylüyor"
"YOLSUZLUK KONUSUNDA BİRBİRİNDEN GERİ KALMAZLAR"
"İstanbul'un beton yığınına dönüşmesinin sadece bir çevre sorunu olduğu gibi aynı zamanda büyük bir yolsuzluk sorunu olduğunu da söyleyebilirim. Söylediklerim tüm belediyeler için geçerlidir. Belediyelerde yolsuzluk noktasında hiçbir parti birbirinden geri kalmaz, bu konuda emin olabilirsiniz"
Sevgiyle kalın...