Boş verin Elazığ depremini! CHP'yi ve erken seçimi tartışalım...
Elazığ’da deprem olunca…
İnsanlar hayatını kaybedince…
Ülkemizin ‘deprem’ realitesiyle bir kez daha yüzleşince…
Ana gündem maddemiz yeniden ‘deprem’ oldu.
Bir süre gene Türkiye özelinde olası depremleri masaya yatıracağız ama hepsini masanın üzerinde bırakıp gideceğiz.
Depremler hakkında uzun uzun konuşmalar yapacağız ama sadece konuşmakla yetineceğiz.
Televizyon programlarına konuk olan bilim adamlarının açıklamalarına kulak kabartacağız ama anlatılanlar yine bir kulağımızdan girip öbür kulağımızdan çıkacak. Ve uyarıların hiçbirini yine dikkate almayacağız!
Üniversitelerimiz, STK’larımız ve belediyelerimiz çalıştaylar, paneller, konferanslar düzenleyecektir. Ama bu yöndeki faaliyetler de ‘kendin çal kendin oyna’ kabilinden olacaktır.
Magazinsel konularda son derece ısrarca olup adeta tuttuğunu koparan acar medyamız, ne yazık ki ‘deprem sorunsalımızı’ gündemde tutma konusunda yine sınıfta kalacaktır.
Ben de dahil olmak üzere, ‘fikri takip’ gazeteciliğinden bihaber olan kalemler, çok değil birkaç gün sonra konjonktüre göre yazmaya devam edecektir.
Birkaç gün geçtikten sonra, bazı haber kanallarındaki tartışma programları da, televizyonda yorum yapmayı meslek haline getirmiş kadrolu/sabit yorumcularıyla birlikte vazgeçilmez gündem maddemiz olan siyaseti konuşmaya kaldıkları yerden devam edeceklerdir.
Yeri gelmişken not düşelim, ülkemizde etkinliği olan TV haber kanalı sayısı bir elin parmaklarını geçmez! Ne ki onlar da hemen her fırsatta, canlı yayına çıkardıkları sarıklı bilmem kim hocanın engin(!) görüşlerine başvuruyor. Ne güzel, öyle değil mi?
Evet, zaman geçecek ve bunu da unutacağız ve yine hiçbir şey değişmeyecek.
Aradan bir müddet geçtikten sonra kaldığımız yerden devam edeceğiz.
CHP özelinde FETÖ’nün siyasi ayağını konuşmayı sürdüreceğiz.
“Erken seçim olacak mı olmayacak mı? Millet İttifakı’nın adayı Ahmet mi olacak Mehmet mi?” gibi standart gündem maddelerimiz olan belli başlı sorulara cevap aramaktan vazgeçemeyeceğiz.
Ama özellikle İzmir ve İstanbul’da olası bir büyük depremin sonuçlarını tartışmaktan imtina edeceğiz.
Yineliyorum! Elâzığ depremini kısa zamanda unutacağız ve ‘Kanal İstanbul’u yeniden ana gündem maddemiz yapacağız.
Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Yapacağız” diye haykırmaya…
Sayın İBB Başkanı İmamoğlu da: “Yaptırmayız” diye itiraz etmeye devam edecek.
Biz de bu sarmalın bir parçası olmaktan geri kalmayacağız.
Zaten yaşadığımız her felakette olduğu gibi, Elâzığ felaketi de yine sosyal medya eliyle sulandırılacaktır.
Bunun içindir ki bugünlerde sosyal medya provokasyonları da hiç eksik olmayacaktır.
Hükümete laf çakmak için hazırda bekleyenler, Elâzığ depremini de fırsat bilecektir.
“Kanal İstanbul’dan önce ‘kentsel dönüşüm’ sürecini tamamlamalıyız” şeklinde eleştiriler yerindedir-ki buna kimsenin itirazı olmaz-
Fakat sosyal medya üzerinden dolaşıma sokulan absürt, klişe ve ucuz eleştiriler, bizi olayların ciddiyetinden ve gerçekliğinden koparıyor.
Bu yazıyı kaleme almadan önce, belki feyz alabileceğim birkaç yorum okurum düşüncesiyle, sosyal medyada sörf yapıyorum.
Görüyorum ki felaket tellallığından büyük keyif alanlar yine işbaşındalar.
Aklı başında bir paylaşımı arayın ki bulasınız!
“Gerçek ölü sayısı gizleniyor” gibi saçmalıklar yine havada uçuşuyor.
Birileri ‘deprem vergileri ne oldu?’ diye soruyor. Diğerleri de ‘bizden önceki iktidarlar zamanında toplanan vergilere ne oldu?’ şeklinde soruya soruyla cevap veriyor.
Hadi onlar sosyal medya trolleri, bilerek ya da bilmeyerek belli bir amaca hizmet ediyorlar.
Ancak milletin vekiline ne oluyor!
Koskoca bir milletvekili, Şanlıurfa’da tadilat halinde olan bir hastanenin videosunu paylaşarak sanki Elazığ’daki depremde hasar görmüş gibi göstermeye çalışıyor. Yazık!..
Son olarak….
Bazen düşünüyorum da dünyada ‘Bize bir şey olmaz’ ifadesini bizim kadar sık kullanan bir millet daha var mıdır acaba?
İzmir/Karşıyaka’da oturduğumuz apartman biraz eski ve bendeniz şiddetle yıkılıp yeniden yapılmasını savunuyorum.
Komşulara binadan ‘karot’ aldırmak istediğimi söyledim, kıyameti kopardılar.
Neden?
Binayı yeniden yaptırdığımız takdirde, inşaatı üstlenen firmaya ya üste para ödeyeceğiz ya da 3+1 olan evimizin bir odasından vazgeçip 2+1’e razı olacağız.
Komşularımız; “3+1’de geniş geniş oturmak var iken, ne diye durduk yerde 2+1’e mecbur kalalım?” diyor.
Bunu sadece benim komşularım söylemiyor!
“Bugünü atlattık, yarına Allah kerim…” mantığında olan Türk halkının ekseriyeti söylüyor.
Alışmışız bir kere kaderciliğe…
Siz, kentsel dönüşümün önemi anlatıyorsunuz, karşınızda ki ise size bilindik klişeler üzerinden goy goy yapıyor: “Eğer senin ölüm saatin geldiyse yapacak hiçbir şeyin yok, alnına ne yazıldıysa o, kaderden kaçış yok, vakti geldiğinden şurada yürürken ayağın takılır yine de ölürsün”
Yani bile bile çürük binada otur, freni tutmayan araçla yola çık, hasta olunca doktora gitme, fırtınanın çıkacağını bile bile denize açıl…
Sonra da “nasıl olsa ölümden kaçış yok” kolaycılığına sığın, kadercilikte teselli bul...
O vakit Cenab-ı Allah bize boşuna akıl-fikir vermiş, öyle mi?
Önlemini alma, tedbirli davranma, sonra da ‘canım olacağı varmış olmuş’ diyerek, tövbe haşa, başına gelen her şeyden Allah’ı sorumlu tut!
Şüphemiz yok!
Allah'ın müsaadesi olmadan bir yaprak bile yerinden kıpırdamaz.
Fakat şunu da unutmamalıyız: Tedbir bizden, takdir Allah'tan!
###
15 Haziran 2017 tarihinde, 'Foça'da Deprem Olmayacak' başlığı altında kaleme aldığım yazımın son bölümünü biraz kısaltarak yeniden paylaşıyorum:
FOÇA'DA DEPREM OLMAYACAK!
(...)Şimdi bazı Foçalı hemşerilerim şöyle diyebilir:
"Akıllım İzmir'den önce kendi yaşadığın yeri, yani Foça'mızı konuşsak ya.."
Peşinen cevaplamak isterim: Foça'da sorun yok(!)
Nereden mi biliyorum?
Ne yalan söyleyeyim gazetelerde okudum; İstanbul Teknik Üniversitesi'nden Jeofizik Mühendisliği Öğretim Üyesi deprem uzmanı Prof. Dr. Ahmet Ercan açıklamış.
"FOÇA'DAN KORKMA!" demiş ve eklemiş: "Bilinenin aksine tatil bölgeleri Dikili ve Foça sağlam zemin üzerine kurulu. Ama o bölgeden ana kırık geçer. Fakat buna karşın zemin sağlam olduğu için Foça'dan korkulmamalı."
Bizim bir Ünal abimiz var. İzmir Kooperatifler Birliği yönetiminde birlikte görev yapmıştık. Ünal abi akademisyenlerin fikirlerine aşırı itibar gösteren bir abimizdir. Kendisiyle ne zaman balıkçılığı tartışsak, bana şöyle derdi: “Hasan Eser, görmediğin Allah'a inanıyorsun da bilime niçin inanmak istemiyorsun? (tövbe haşa)
İşin latifesi bir kenara…
Bilime ve akademisyenlere her daim inanmalıyız.
Amma velakin bazı gerçekleri ön görmek için de alim olmaya gerek yok!
Sayın Hoca'mızın dediği gibi: Foça'nın zemini sağlam olabilir.
Ancak…
Foça 1980'li yıllarda müteahhitler cennetiydi. O furyada enteresan binalar yapıldı. Öyle ki bugün bazı evlerin duvarlarını kazıyınca deniz kabuklarına rastlayabiliyorsunuz.
Yine kanalizasyon olmadığı için, evlerin altında bulunan fosseptik çukurlarının binalara ne kadar zarar verdiğini uzmanlara sormakta fayda var.
Ayrıca...
Sanırım bazı bölgelerin dolgu oluşundan sebep; Foça'da bazı binaların bodrum katında su eksik olmuyor.
İlaveten Arkeolojik ve Doğal Sit alanlarından dolayı binaların yenilenemediğini de unutmamak gerekir.
Son noktayı koyarken...
Siz benim söylediklerime aldırış etmeyin. Zira Ahmet Hocamız, yaptığı açıklama ile Foçalıların yüreğine adeta su serpmiş oldu. Bunun içindir ki kendisini bu yaz tatil için mutlaka güvenilir Foça'mıza bekliyoruz.
Hasan Eser / Mahalli Gündem.com