CHP'nin İzmir Paradoksu

HASAN ESER

Hasan Eser / 22 Haziran 2016 - CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, kredi notuna atıfta bulunarak, İzmir'in Türkiye'den daha iyi yönetildiğini söylemiş.

Kılıçdaroğlu, bu anekdotu daha önce de söylemişti. İzmir’e yaptığı bu son ziyarette bir kez daha yineledi.

Hak veriyorum kendisine,  zira İzmir Büyükşehir Belediyesi ile ilgili övünebileceği başka bir argüman daha yok elinde...

Türkiye'nin büyük bölümünde esamisi okunmayan CHP’nin İzmir’de bir belediyesi olmuş, tutmuş kredi notunu diline pelesenk yapmış çok mu?

Bu arada yiğidi öldürelim, hakkını yemeyelim. Bir zamanlar IMF'nin kapısında borç dilenen ülkemizi bataktan kurtarıp, IMF'ye borç verir hale getirmeyi başaran siyasi irade bile, Kılıçdaroğlu’nun İzmir’in kredi notuyla övündüğü kadar övünmüyor.

Kılıçdaroğlu, Arabın yalellisi misali, ‘İzmir’ diyor da başka bir şey demiyor.

CHP’nin İzmir Belediyeciliğini Türkiye’ye referans gösteren Kılıçdaroğlu, aslında bir nevi intihar ediyor.

Çünkü İzmir’in dışında ki şehirlerde yaşayan insanlar, İzmir'e bakınca haline şükrediyor, hatta şanslı olduğunu düşünüyor.

Kılıçdarooğlu, İzmir’i örnek göstermek yerine, Eskişehir’i işaret etse kimsenin itirazı olmaz!

Ama… Eskişehir’deki başarılı belediyeciliğin CHP’den değil, Yılmaz Büyükerşen’in kişisel kabiliyetinden kaynaklandığını herkes gibi Kılıçdaroğlu da biliyor olsa gerek!

Malumunuz bugüne kadar sayısız makale yazıldı. Nice tartışma programlarına konu oldu. Hatta ‘CHP Nasıl İktidar Olur’ başlığı altında kitap yazan bile oldu.

Lakin sonuç hiç değişmedi. CHP ne yaptıysa iktidar olamadı, bu kafayla olamaz da.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da dediği gibi; Siyaset yerelde başlar.

Örneklemek gerekirse, AK Parti’yi 2002’de tek başına iktidara getiren en önemli unsurlardan biri,  1994’te yerel yönetimlerde iktidara gelen Refah Partisi’nin belediyecilik alanında sergilediği üstün başarıdır.

Yine ilk defa 2004 yılında iktidara gelen AK Partili belediyeler de Refah Partisi’nin yakaladığı o başarı çizgisini daha ileri noktalara taşımıştır.

Yani AK Parti’yi iktidara taşıyan da,  14 yıldır tek başına iktidarda kalmasına neden olan da belediyecilik ve sosyal politikalarda olan başarısıdır.

Tam da bu noktada tüm CHP’li Belediyelerin Eskişehir gibi olduğunu tasavvur etmeniz,  CHP’nin Kılıçdaroğlu’na rağmen iktidara gelebileceğine kanaat getirmenizi sağlayacaktır.

Ancak CHP’nin vitrini İzmir, dolayısıyla Aziz Kocaoğlu, Gökhan Demirağ gibi belediye başkanları olduğu sürece ülke genelinde kaybetmeye mahkûmdur.

Şimdi geri dönelim Sayın Kılıçdaroğlu’nun dilinden düşürmediği kredi notuna…

Oldum olası matematiğe endeksli konulardan haz etmem!

Ayrıca ben duyduğuma değil, gördüğüme inanırım. Lafa değil, icraata bakarım. Rakamları değil, neticeyi tartışırım.

Kentin kredi notuyla övünen Sayın Kılıçdaroğlu, İzmir’in neden Süper Lig’de takımı olmadığını acaba hiç düşündü mü?

Bir kentin ekonomik olarak ne kadar güçlü olduğunu öğrenmek için, o kentin spor kulüplerine bakmanız yeterlidir. Zira ekonomisi zayıf bir kentin sadece futbol da değil hemen her alanda başarısız olması kaçınılmazdır.

Bunun içindir ki ekonomisi çöken İzmir’in modern kentleşmede, ulaşımda, turizmde, eğlence hayatında, sporda, üretimde ve istihdam alanlarındaki sürekli gerileyen grafiği analize muhtaçtır.

Ancak yapacağımız analizde; Aziz Kocaoğlu’nun İzmir’e Belediye Başkanı olduğu günden bugüne iş dünyasının İzmir’i terk ediyor olmasını da tesadüf olarak değerlendirebilir miyiz, acaba!

Öte yandan Sayın Kılıçdaroğlu’na nacizane tavsiyem, İzmir’in borçlanmasıyla övünmek yerine CHP’nin önünü kesen İzmir ve ilçe belediyelerini mercek altına alması yönündedir.

Ama…

Mercek altına almaktan kastım birilerinin Foça’ya gelip sahilde kadeh tokuşturması değildir.

Rahmetli Necmettin Erbakan, belediyesini kazandığı şehirlere düzenli olarak genel merkezden müfettiş heyetleri gönderir, belediye başkanlarının çalışıp çalışmadığını denetlerdi.

Parti müfettişleri belediye icraatlarını inceler, hatta tebdil-i kıyafet ile halkın arasına karışarak, belediye hakkında nabız yoklardı.

Toplanan tüm bilgilerde Erbakan Hoca’ya rapor edilirdi. Hâsılı başarı hiçbir zaman tesadüf değildir.

 Amma velakin CHP, İzmir’i denetlese ne olur, denetlemese ne olur? Nihayetinde İmam, pardon Aziz Kocaoğlu bildiğini okuyor!

İzmir’in başında CHP genel merkezine gerektiğinde kafa tutabilen, her türlü başarıyı kendinden menkul sayan ve ‘astığım astık, kestiğim kestik!’ misali çok şekerli bir büyükşehir belediye başkanının olması adeta kentin seyrini değiştiriyor.

İlçelere gelince de Maşallah hepsinin misafir ağırlama konusunda eline kimse su dökemez! Bu konuda gerçekten çok başarılar.

Hal böyle olunca da İzmir adına, dolayısıyla da CHP için ‘Bu devran böyle gelmiş, böyle gider’ demekten başka çaremiz yok! Bu ifadeyi ‘kervan yürür’ şeklinde kullananlar da var. Ama ben bu tür yakıştırmaları yakışıksız bulduğum için kullanmıyorum.

Neyse uzatmayalım! CHP’nin neden iktidar olamadığını kendime dert edinecek değilim.

Bu konuda dert sahipleri dertlenmiyorsa, bizim gibi birkaç nacizane kalem bunları yazsa ne olur, yazmasa ne olur?

Öyle ki muhalefet denizine demir atmış CHP Gemisinin yolcuları göreceli vaziyetlerinden memnunken, bize de boyoz yemek düşer.

Ama madem elimiz değdi bir kere, hazır konu açılmışken şu saptamalarımızı da eklemeden bitirmeyelim yazımızı.

İzmir’in büyük başkanı Aziz Kocaoğlu’nun Anadolu coğrafyası ile Ege Denizi’nin arasına sıkışmış CHP’nin mağrur komutanı gibi davrandığı herkesin malumu…

Başkan Kocaoğlu bu edasıyla sanırım CHP genel merkezinde kabul gördüğünü sanıyor olabilir. Aslında biraz da olsa kabul görmüyor da değil hani. Ama al birini vur ötekine…

Doğduğu yerden seçilememe korkusu ile İzmir’den milletvekili adayı olmuş bir genel başkan olunca daha fazlasını da beklememek lazım.

Ancak tüm bu olumsuzlukların diyetini yine İzmirliler ödüyor.

Kendilerini adeta İslamiyet’in müjdesini almış Arap yarımadasındaki Hristiyan ve Musevi cemaati gibi hisseden İzmirliler, CHP’yi kayıtsız şartsız desteklemeye devam etse de İzmir ‘Mega Köy’ olma konumundan bir adım öteye gidemiyor. Diğer taraftan AK Partiye destek kararı alsa Cumhuriyet devrimlerinin özgürlüğünü ve İzmir’in tadını yaşayamayacağını düşünüyor, İzmirliler. Hem de gelişmişliğe rağmen!

Ama yine de alternatifini aramaya devam ediyor. Her ne kadar iki din arasına sıkışmış Araplar gibi cenneti hangi dinin, ne pahasına vereceği yönündeki inancını zihinlerinde tasavvur edemiyor olsalar da…

Biraz karışık mı oldu sanki? O zaman herkesin anlayabileceği bir şekilde söyleyelim: Aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık misali İzmirlilerin siyasi tercihi…

Velhasıl kelam, kısaca toparlamak gerekirse; Sayın Kılıçdaroğlu, Pirus Zaferi misali kazandığı İzmir’in kredi notuyla övünürken, kredi notunun daha ne olduğunu bilmeyen bazı vatandaşlar, “Üç beş  kuruş borç için bile üç tane kefil isteyen bankaya Aziz Kocaoğlu mu kefil olacak?” diye soruyor.

Gerçi, hoş bu tür söylemler İzmirliyi ne kadar ilgilendirir ki? Daha açık ifade etmemiz gerekirse; Kim takar kredi notunu?

Yani İzmirliler tavuğun mu yumurtadan, yumurtanın mı tavuktan çıktığına değil, cebine girene bakar.

Bir de etrafındaki güzelliklerin korunup korunmadığına…

Kaldı ki sadece karnını doyurmak adına  İstanbul gibi devasa illere ekmek parası için göç verecek ise İzmirli olmanın ne anlamı kaldı?

Sözün özü: Sayın Genel Başkan, “İzmir İyi Yönetiliyor” derken sorgusuz sualsiz, kayıtsız şartsız oyunu CHP’den esirgemeyen İzmirlilere "Gözlerinizi ve burnunuzu kapayın vazifenizi yapın"  mesajını mı vermeye çalışıyor bilmiyorum! Ama bildiğim bir şey varsa o da Kılıçdaroğlu gibi İzmir’i yaşamadan, İzmir’den milletvekili seçilmekle bu işlerin olmadığıdır. 

NOT: CHP İzmir'i kaybetmeden Türkiye'yi kazanamaz!