Foça'da Ekonomi Nasıl Çöktü?
‘İşsizlik’ sadece İzmir’in ve/veya Foça’nın sorunu değil.
Türkiye’nin de en önemli sorunlarından biri.
Ülke genelindeki işsizlik noktasında epeyce kalem oynatan var nasıl olsa.
Yazılı ve görsel (ulusal) basında hemen her gün birileri çıkıyor ve neden-sonuç ilişkisi çerçevesinde değiniyor işsizlik sorununa.
Bunun içindir ki genele odaklanıp istatistikler üzerinden sizi rakamlara boğacak, herkesin diline doladığı tespitleri tekrar edecek değilim.
Velhasıl…
“Herkes kendi kapısının önünü süpürsün” deyiminden yola çıkarak, ben de yaşadığım kasabadan, Foça üzerinden çıkarımlar yapmaya çalışacağım bu yazımda.
Kısa bir süre önce Habertürk TV’ye konuk olan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in İzmir’deki genç işsizliğe yönelik tespitleri son derece dikkatimi çekmişti.
O programda; gençlerin İzmir’i neden terk ettiği konusu konuşuldu. Soyer de “İzmir’den kaçanlar çok daha parlak gelecek umuduyla gidiyorlar” itirafında bulundu. Sonra da kurduğu süslü cümleler üzerinden İzmir için yine pespembe bir gelecek tablosu çizdi.
İsmail Saymaz’ın sorusu üzerine Habertürk TV’de masaya yatırılan o konu aslında Foça’daki işsizlik sorunuyla da benzerlik gösteriyor.
Sosyal medyada sık sık birileriyle polemiğe giren Foça Belediye Başkanı da Foça’daki işsizliğe yönelik ilginç tespitlerde bulunuyor. Hem de itiraf niteliğinde…
Bir de konuyu/sorunu yüzeysel kavramlar üzerinden değerlendirenler var ki evlere şenlik…
Hep aynı klişe:
“Ahh ahh şu AKP yok mu mahvetti bizi, ülkemizdeki işsizlik sorunu tamamıyla bunların eseri.”
“Yanlışın en tehlikelisi doğruya en yakın olandır” sözünü söyleyen merhum Necmettin Erbakan’ın ne demek istediğini şimdi daha iyi anlıyorum.
Ülkemizim tarımda kaybettiği irtifa, üretim ekonomisinden tüketim ekonomisine evrilmemiz ve AK Parti iktidarının inşaat/beton odaklı büyüme yaklaşımını elbette inkâr edemeyiz.
Fakat AK Parti iktidarından önce de Türkiye’deki refah düzeyinin Avrupa standartlarında olduğunu söylemek bir mugalatadır.
Şimdi…
Foça özelinde söylüyorum, bütün olumsuzlukları ‘AK Parti’nin iktidarda oluşuyla’ açıklamak, bütün başarısızlığı AK Parti’ye fatura etmek ve defaatle AK Parti’den yakınmak, kolaycılığa kaçmaktan başka bir şey değildir.
‘Foça’ penceresinden AK Parti’ye bir eleştiri getirmemiz gerekirse, uzun yıllardır âtıl bırakılan Fransız Tatil Köyü üzerinden getirebiliriz.
Tabii tesisin kapanmasının hemen ardından ‘özelleştirme’ kapsamında gerçekleşen satışın iptaline kimlerin sebep olduğunu da unutmamak gerekir.
“Ucuza gidiyor, peşkeş çekiliyor” denilerek satışın iptaline vesile olanlar da görece haklı olabilirler. Ancak tesis henüz atıl duruma düşmeden o satış gerçekleşmiş olsaydı, Foça’mız 15 yıldır kazanmaya devam ediyor olacaktı. Yani (itiraz edenlere göre) satış miktarından edilen milli zarar, tesisin işlevselliğiyle bertaraf edilebilirdi.
Fransız Tatil Köyü konusunda, Foçalı bir vatandaş olarak ben iki tarafa da hakkımı helal etmiyorum.
Çünkü her iki taraf da soruna çözüm üretmek yerine, krizi fırsata çevirmeyi tercih etti.
CHP’li yerel siyasetçiler hemen her seçimde Fransız Tatil Köyü’nü işaret ederek, “İşte sizin tesisinizi bu zihniyet kapattı” söylemi üzerinden oy devşirdi.
AK Partili yerel siyasetçiler de sorunu bir an önce çözüp Foça’da AK Parti’ye karşı oluşan tepkiyi bitirmek yerine…
“Bizi seçerseniz tatil köyüne yeniden kavuşursunuz” gibi son derece hatalı bir söyleme sarıldı.
Olan Foça’ya oldu, Foça halkına oldu. Her iki tarafın siyasetçileri el ele verip Foça’yı bu duruma getirdi.
Neyse, gelelim asıl konumuza…
1980’li ve 90’lı yıllardayız.
Foça Belediyesi çalıştıracak personel bulmakta zorluk çekiyor.
O yıllarda herhangi bir Foça’lıya belediyede iş teklif etmek "hakaret" kabul ediliyor.
Foça Belediyesi, Foça’da çalıştıracak adam bulamadığı için ülkemizin Doğu yöresinden gelen emekçilere kucak açıyor. Zaten günümüz Bağarası’nda oluşan demografik yapı da o dönemin tezahürüdür.
Evet, o dönemin Foçalı gençleri “belediye personelliğini” elinin tersiyle itiyor.
Neden?
Çünkü ülkesel ekonomideki olumsuz tabloya rağmen, ekonomisi kendi kendine yeten ender kentlerden biridir Foça o yıllarda.
Öyle ki en küçük sermayedarından tutun, en vasıfsız emekçisine kadar Foça’da ticaretle uğraşan hemen herkes ülke standartlarının çok üzerinde meblağlar kazanıyordu. Emekçiler açısından, belediyenin ödediği maaşla, dışarıda elde edilen kazanç arasında adeta uçurum vardı.
Nitekim dünyada eşi benzerine ender rastlanan nitelikte bir coğrafyaya sahip olan Foça, Anadolu’da tipik bir taşra kasabası değildi.
‘Doğal klima’ niteliğindeki iklimiyle, tarihi zenginlikleriyle, büyüleyici doğasıyla, sahip olduğu kültürel değerleriyle, kısacası, bir kenti emsallerinden ayıracak, üstün kılacak manada sayısız avantaja sahip olan Foça gibi bir ilçenin, kendi kendine yeten bir ekonomiye sahip olması da şaşılacak bir şey değildi aslında.
Peki sonra ne oldu!
Foça eski Belediye Başkanı Nihat Dirim’in yıllar önce Dobra gazetesine verdiği bir mülakatta belirttiği gibi, Foça turizmde iddiasını yitirdi.
Örneğin, Foça’ya İskandinav ülkelerinden turist getiren Bastıyalı Turizm Firması’nın kenti apar topar terk etmesi tam bir muamma.
Nitekim bu yönde epeyce tevatür olduğu için de “Bastıyalı’nın Foça’yı neden terk ettiği” konusunu şimdilik pas geçiyorum.
Dahası, Foça’daki ekonomik çöküşü sadece bir turizm acentesinin kenti terk etmesiyle de açıklayamayız. Nihayetinde Foça gelecek vaat eden bir kent olsaydı, giden acentenin yerini bir başkası rahatlıkla doldurabilirdi.
Foça, 1990’lı yıllarda adını aldığı Akdeniz Foklarını, tarihi ve kültürel değerlerini öne çıkarmaya başladı.
Fakat şimdilerde olduğu gibi, o yıllarda da gelişimin ancak bina yapmakla mümkün olduğuna inanan bir kesim vardı. Bugün de Foça’nın geri kalışını yapılaşmaya kapalı oluşuyla açıklamaya çalışanlar var.
Hülasa…
Dönemin Foça Belediye Başkanı Nihat Dirim’in Foça için çizdiği gelecek vizyonu doğruydu. Foça o vizyonda ilerleyebilseydi, bugün Alaçatı’nın gerisinde kalmazdı.
1999 yılında seçildiği takdirde hiçbir şey yapmayacağını vaat eden Ali İlcan’ın Belediye Başkanı olmasıyla, Anadolu’da tipik bir taşra kasabası vizyonuyla devam etti yoluna Foça.
Düşünün, Kazı Kurulu Başkanı görevden alındığında lokma döktüren bir yerel yönetim anlayışı vardı Foça’da.
Rahmetli dedem Hasan Eser 50 yıl, babam Recep Eser de 30 yıl Foça’da esnaflık yaptı. Babamın dükkanından hatırlıyorum; Foça, gelir düzeyi yüksek sayfiyecilerin olduğu bir kentti. Harcama limiti yüksek tatilciler de Foça’yı tercih ediyordu.
Babam kasaplık yapıyordu, o yıllarda pahalılıktan değil ucuzluktan şikâyet eden bir müşteri portföyü vardı. “Ürünlerinizi niçin bu kadar ucuz satıyorsunuz?’ diye sorgulayan müşterilerine birçok kez şahit olmuşluğum var.
1990’lı yıllarda Foça sahilinde yürürken restoranlarda oturanların masalarını gözlemlerdim; Istakozlar, tuzda balıklar, yanarlı dönerli meyveler…
Şimdilerde ise 2 tane çiftlik çipurası, 17’lik rakı ve bir salatayla, bütün gece masayı işgal eden bir müşteri yelpazesi var Foça’da.
Deniz kenarında simit parasına balık ekmek satan mekanlara olan yoğun ilgiyi de atlamamak gerekir.
1980’lerde ve 90’ların ilk yıllarında yapılaşmaya maruz kalan ve geleceği planlanmadan büyüyen Foça, bilinçsiz gelişimin bedelini daha sonraki yıllarda ödedi.
Plansız gelişim konut ve nüfus artışıyla birlikte Foça’daki yaşam standartlarını düşürdü.
Foça ‘kaliteli yaşam’ noktasında irtifa kaybetmeye başlayınca, gelir düzeyi yüksek sayfiyeciler ve tatilciler kenti yavaş yavaş terk etmeye başladı.
Turizm kenti olma özelliğini kaybeden Foça, ununu eleyip eleğini duvara asmış insanların yaşadığı bir kente dönüştü. Halk arasındaki tabirle, “emekli cenneti” oldu.
Öyle ki 1990’lı yıllarda Foça’da gençliğe hitap eden mekân sayısıyla günümüzdeki mekân sayısını karşılaştırdığımızda, ortaya çıkan tablo Foça’nın emekli cenneti olduğunu da doğruluyor.
Foça ekonomisinde belli başlı kırılmalar yaşandı.
Sırayla gidelim…
Akşam olduğunda bütün hasılatı İstanbul’daki genel merkezlerine havale edilen ve birkaç kişiyi istihdam etmenin dışında ekonomik yönden kente hiçbir faydası olmayan zincir marketler…
Zincir marketlere hiçbir sınırlama getirmeyen Foça Belediyesi, Foça’nın küçük esnafını bizatihi kendi eliyle yok etti.
Esnafın aidat ödediği STK’yı temsil edenler de üyelerinin haklarını savunmak yerine, belediye başkanlarıyla kol kola girip günlerini gün etmeyi tercih ettiler.
En acı tarafı da turizme hizmet eden otel-restoran gibi mekanların süper markete dönüştürülmesine Foça Belediyesi tarafından izin verilmesiydi.
Foça’daki yerli halkın ‘balıkçılık’ gibi bir bankamatiği vardı.
Balıkçılık sektörü birçok ailenin geçim kapısıydı. Ben de 14 yıl balıkçılık mesleğini icra ettim.
Foçalı endüstriyel balıkçılar, bir zamanlar istihsal ettikleri balığı Foça’da hem de piyasa değerinin üstünde pazarlayabiliyorlardı.
Yani kentteki ekonominin güçlü olduğu yıllarda, İzmir balıkhanesindeki kabzımallar değil, Foçalı balıkçılar zenginliklerine zenginlik katıyordu.
Endüstriyel balıkçılık sektörü Foça’da bir istihdam kapısıydı.
AK Parti iktidarı, gönüllülük esasıyla olmakla beraber balıkçı gemilerini devlet desteğiyle avcılıktan geri çekmeye başlayınca, Foça’daki birçok balıkçı da teknesini geri dönüşümü yapılmak üzere devlete hibe etti.
Devletten alınan ödenek çoktan bitti, tekneler de yok edildiğiyle kaldı. Böylelikle, Türkiye’nin bir zamanlar balıkçılık üssü olan Foça’da bir istihdam kapısı daha kapanmış oldu.
Foça’da askeri alanların çoğalmasıyla, kıyı balıkçılarının da avlanma sahaları kısıtlandı.
Balıkçılıkta gelecek görmeyen yeni jenerasyon da tercihini başka mesleklerden yana yapınca, Foça’da balıkçılık mesleğini icra edenlerin sayısı iki elin parmakları kadar oldu.
Foça, en büyük kırılmalarından birini (yukarıda bahsetmiştik) Fransız Tatil Köyü’nün kapanmasıyla yaşadı.
Ancak Foça’daki turizmi sadece ve sadece tek bir tesis üzerinde açıklamak, ne kadar doğru olur?
Nitekim Fransız Tatil Köyü de ekonomik ömrünün tamamlamış, modernlik noktasından emsallerinin çok gerisinde kalmıştı.
Foça’daki birçok turizm işletmesi (tıpkı Fransız Tatil Köyü gibi) kendisini yenileyemedi.
Allah’tan Muvaffak Bülbül ve Sebahattin Karaca gibi vizyoner turizmciler, Foça’nın konaklama turizminde belli bir kalite akımı başlattı da diğer işletmeler kendilerine biraz çeki düzen vermek zorunda kaldı.
Yoksa kamyoncuların konakladığı motelleri andıran sözde turistik işletmeleriyle, Foça’nın turizmde nereye gelmesini bekliyordunuz ki?
Sadece konaklama sektörü mü?
Restoranlarımıza ne demeliyiz?
Sunum fakiri olan restoranlarımıza?
40 yıldır aynı terane…
Balığı pişir, porselen tabağın içine yatır, yanına biraz roka ve yuvarlak kesilmiş bir soğan dilimi…
Ve spesiyal olmaktan uzak mezeler de cabası.
Evet, insanlar bir zamanlar İzmir’den Foça’ya sahilde balık yemek için gelirdi, ama İzmir’de ve çevresinde sunumu öyle güçlü mekanlar açıldı ki, Foça’nın belki de tutunabildiği tek dal olan ‘restorancılık’ sektörü de büyük yara aldı.
Yakın zamanda, Foça sahilindeki restoranların tamamı, 8 TL’ye balık ekmek satan mekanlara dönüşürse, şaşırmam!
Foça’ya ESHOT-İZBAN seferlerinin başlaması, kent ekonomisi için bir dönüm noktasıdır.
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin toplu taşıma seferleriyle birlikte, turizmde marka olma hayalinden vazgeçmek durumunda kalan Foça, zorunlu bir tercih yaparak, yoluna günübirlik turizm(!) ile devam etmek zorunda kaldı.
Foça’da karpuz, dondurma ve çiğdem satanlar ihya oldu.
Ekmek elden su gölden misali…
Foça’daki tarihi sokak çeşmelerinden su ihtiyaçlarını karşılayan günübirlikçi misafirlerimiz, yemek ihtiyaçlarını da hemen her gün çarşı merkezinde ‘hayır’ için döktürülen lokma tatlısıyla karşılayabiliyorlar.
Ayrıca, mimar Metin Öngünşen’in ‘beyaz don turizmi’ tespitine de hak vermemek elde değil.
Şimdi…
Eski bir konak/köşk hayal ediniz. İçinde çiniler, seramikler, ahşap oymalar, mermer motifler ve sair…
Çağırın ustaları ne varsa sıyırın, söküp atın, temizleyin. Sonra da kartonpiyer ustalarına alçı malzemeden yeni motifler yaptırın…
Sizce oldu mu?
Olmadı değil mi?
Peki, biz 5 bin yıllık tarihi olan Foça gibi bir kentin caddelerini ‘sevgi yolu’ adı altında yapılan modernizasyonla niçin katlettik?
Foça sokaklarına döşediğimiz karo taşlarla Foça’yı Karşıyaka Çarşısı’nın devamı niteliğine taşıdık.
Niçin Foça’nın o otantik havasını bozduk?
Niçin Foça’yı betonla kapladık?
Foça’ya özgün kılan her şeyin içine ettik!
Tabii cennetlerinde yaşayan emeklilerimiz için sorun yok,
Onlar için önemli olan cadde ve sokaklarda rahat rahat yürüyebilmeleri…
Yoksa Foça’nın tarihi dokusu yok edilmiş, onlara ne!
Turizmde gelişmeyi hedefleyen belediyeler, kentlerini imitasyon çalışmalarla eskitmeye çalışırken, biz, 5 bin yıllık tarihi olan kentimizi kendi elimizle modernize ettik, bunu yapan belediyeyi ayakta alkışladık.
Ve şimdi birbirimize soruyoruz: Gelir düzeyi yüksek insanlar niçin Foça’yı tercih etmiyor?
Foça’ya dair yazılacak o kadar çok şey var ki…
Hangi birini anlatalım…
Netice olarak…
Foça gibi dünya markası bir ilçenin tek geçim kapısı: Belediye
Gençlerimizin en büyük hayali: Belediyede işe girebilmek!
Esnafın bütün arzusu: Belediyeye fatura kesmek…
Esnafın en büyük korkusu: Belediye
Ekseriyetin derdi: Belediyeden menfaat elde edebilmek!
Ve haklı olarak…
Ne gerek var tarlada ekip biçmeye, gir belediyeye, salla başı al maaşı.
Ne gerek var balığa gitmeye, gir belediyeye, salla başı al maaşı.
Ne gerek var dükkân açmaya, gir belediyeye, salla başı al maaşı.
İyi de kardeşim, Foça Belediyesi hangi birimize yetecek?
31 Mart 2019 tarihinden bugüne, Foça Belediyesi’nde 43 kişinin daha işe alındığı iddia ediliyor.
Ne güzel!..
Ancak…
1043 kişi daha sırada bekliyor!
Herkesi Belediyede işe alarak Foça’nın işsizlik sorununu çözmek mümkün mü?
CHP, Foça’da son 20 yıldır herkesin belediyeye muhtaç kalışının kaymağını yiyor. İnsanlar belediyeye muhtaç oldukça, CHP de Foça’daki iktidarını konsolide ediyor. Bunun içindir ki, Foça’nın geldiği nokta CHP’de siyaset yapanları hiç mi hiç rahatsız etmiyor!
Hasan Eser / Mahalli Gündem.com
- FOÇA NASIL KURTULUR? çok yakında!