Galatasaray'ın Kadıköy sendromu gibi...
Savunma mekanizması defaatle kullanılırsa gerçeklik algısı yok olur. Bunu ben demiyorum, psikologlar diyor.
Son dönemde iktidara yakın bazı yazar, çizer ve yorumcuların sürekli bir savunma halinde olduklarının farkında mısınız?
Sosyal medyada, ekranlarda ve gazete köşelerinde devamlı bir laf kalabalığı ve hamaset edebiyatı yapılıyor.
'Güneş batıdan doğsa bile değişen hiçbir şey olmaz' imasıyla, 'muhalefet yine kaybedecek' algısı pompalanıyor.
Acaba...
Belli bir kesime, "Tatilinizden, eğlencenizden geri kalıp boş yere umutlanmayın-ki şansınız yok"
Bir diğer kesime de, "Henüz kaybedilmiş bir şey yok, sakın safları bozmayın, zinhar gemiyi terk etmeyin" mi demek isteniyor?
Bilemeyiz! Ama bakınız bazı uzmanlar yine şöyle diyor: "Bilinçaltı, telkinle yerleştirilen düşüncenin doğru veya yanlış olduğunu asla sorgulamaz!"
Özellikle...
Hakan Bayrakçı'nın "...Sağlıklı cevap almak imkânsız çünkü cevap veren kişilerin yüzde 15'i korktuğu için yanlış bilgi beyan ediyor" sözleriyle nitelediği 'anket sonuçları' üzerinden subliminal mesajların havada uçuştuğu bugünlerde..
AK Parti karşıtı seçmenler de, Galatasaray'ın Kadıköy sendromu gibi, 'Bu iktidar gitmez' algısını peşinen kabullenmiş oluyor.
Öte yandan (teşbihte hata olmaz) kaybolan eşeği yana döne arayanlar, eşeğin en kısa sürede bulunacağını işitince çok seviniyor; ama eşeğin en başta nasıl ortadan kaybolduğunu sorgulamak hiç kimsenin aklına gelmiyor.
Geçen akşam ekrana çıkan anlı-şanlı bir gazeteci şöyle diyor: "Türkiye'nin etrafı sarılmış durumda. Bizi bu durumdan ancak güçlü bir lider kurtabilir"
Kendisine "Peki, biz bu duruma nasıl geldik?" diye sorulduğunda ise hariçten gazeller okuyor.
Kanaatim o ki, iktidarı savunan yazar-çizerler, iktidara faydadan çok zarar veriyor.