Hayaller Barselona gerçekler İzmir
Solcular olmasaydı sosyal medya çekilmez bir yer olurdu.
Bayılıyorum onların romantizm kokulu algısal paylaşımlarına.
Hele bir tanesi var ki klişelikte zirve yapmış bir paylaşım.
Bahsettiğim paylaşımlarda, makamına bisikletle gidip gelen ya da toplu taşıma kullanan yabancı siyasetçilerin fotoğrafları kullanılıyor.
Derinden bir ahh çekiliyor. Gıpta ve özlem içerikli sözler üzerinden bizim siyasetçilere de gönderme yapılıyor. Sözüm ona subliminal mesaj verilmek suretiyle örtülü muhalefet ediliyor.
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer de o paylaşımlardan etkilenmiş olsa gerek, göreve gelir gelmez makam aracının arkasına, bisiklet taşınmasını sağlayan aparat taktırdı. Birkaç kez de bisiklete binerken haber oldu. Bu sayede, solcu vatandaşlarımızın hayalleri en azından İzmir özelinde gerçekleşmiş oldu.
Peki ya sonrası?..
Tunç Soyer’in bisiklete biniyor olması İzmir halkı için yeterli midir?
Tunç Soyer’in konuşmalarını, beyanatlarını takip ediyorum.
Süslü cümleler kuruyor, kulağa hoş gelen şeyler anlatıyor. Ama sadece anlatmakla yetiniyor.
İzmir’de değişen hiçbir şey yok! Değişeceğine dair emareler de yok!
Vizyonları belediye başkanının bisiklete biniyor olmasıyla sınırlı olan romantikler hayatlarından memnun olabilir. Ama belediyeden hizmet bekleyenler romantikler gibi düşünmüyor.
Özellikle de İzmir’in çevre ilçelerinde yaşayanlar büyük hizmetler bekliyor.
Misal Foça, Çeşme’den sonra İzmir’in vitrini konumunda. Peki, Büyükşehir tarafından şu ana kadar ne yapıldı Foça’ya?
Hiç kimse bana 25 yıldır yapılması gerekip de yapılmayan ‘isale hattı yenilenmesi’ gibi asli hizmetleri pazarlamaya çalışmasın!
Belediye, su ücretlerini topladığı gibi gerekli olan yatırımı da yapmak zorunda.
Uzatmayalım.
Gelen gideni aratırmış.
İzmir halkı (romantikler hariç) eski başkanımız Aziz Kocaoğlu’nu gündüz vakti elinde fenerle arar oldu.
Aziz Kocaoğlu, Türkiye’nin en çok eleştirilen, en çok üzerine gidilen ve en çok haksızlığa uğrayan belediye başkanıydı. Ama dezavantajlarına ve kısıtlı imkanlara rağmen birbirinden önemli işlere imza attı.
Aziz Kocaoğlu CHP’li bir belediye başkanıydı ama sağ partili bir belediye başkanı gibi yatırım/icraat odaklı çalışıyordu. Zaten romantikler de bu sebeple onu hiç sevemedi ve bir türlü kabullenmedi.
İzmir’de Aziz Kocaoğlu’nu en ağır eleştiren kalemlerden biri de bendim.
Ve Allah’ın sopası yok işte…
Kendimi Sultan 2. Abdülhamit’in sıkı muhaliflerinden olan ama tahtan indirildikten sonra da “Dîvâne sen değil, meğer bizmişiz. Bir çürük ipliğe hülyâ dizmişiz…” dizeleriyle nedamet getiren Rıza Tevfik Bölükbaşı gibi hissediyorum.
Foça Belediye Başkanı Fatih Gürbüz’e yakınlığı ile bilinen sevgili Tuncay Kır, benden Tunç Soyer için oy istemiş ve şöyle demişti: “Ağabey bak göreceksin İzmir Barselona gibi olacak…”
Evet, hayaller Barselona gerçekler İzmir.
Boş verin Barselona olmayı…
İzmir, Eskişehir’in yakaladığı prestije ulaşabilse ben ona da razıyım.
Tabii çok aceleci davranıyor da olabilirim. O vakit umutlu bekleyişe devam! Zaten başka çaremiz mi var?
Şimdi yazımızın başına dönelim.
Bisiklete binen ve/veya toplu taşımayı kullanan yabancı siyasetçilerin fotoğraflarını paylaşanların paylaştıkları fotoğraflara daha dikkatli bakmalarını tavsiye ediyorum.
Konuyu ülkemizden birkaç örnekle açalım.
Geçenlerde nüfusu 50 binin altında olan bir kasabadayız.
Alametifarikası belediyenin asli hizmetlerinden öte olmayan kasabanın belediye başkanı çarşıda yürüyor. Fakat o da ne! Kafeteryada gün yapan teyzeler alkış eşliğinde hep bir ağızdan “En büyük başkan bizim başkan…” diye tempo tutuyorlar.
Derken…
Birileri koşarak boynuna sarılıyor. Biri kolundan çekiyor, diğeri şap şup öpüyor. Bu arada yoldan geçen başka biri de selfie yapmak istiyor. Sonra diğerleri de istiyor.
Bir diğer vatandaş da balkondan sesleniyor.
Herkes sanki belediye başkanıyla değil de Megastar Tarkan’la karşılaşmış gibi davranıyor.
Evet, Türkiye’de bir kısım insanlar hizmetkarımız olan siyasetçilere maalesef pop star muamelesi yapıyor.
Fakat yukarıda bahsettiğim fotoğraflara baktığınızda hiç kimsenin siyasetçilere salça olduğunu göremezsiniz. Adam milletvekili, bakan, belki de devlet başkanı ama bindiği trende ya da yürüyüş yaptığı caddede sıradan bir vatandaştan farksız.
Hiç kimse boynuna atlamıyor. Hiç kimse şap şup öpmüyor. Hiç kimse ‘Başkanıımmm…’ diye haykırmıyor.
Ve en önemlisi hiç kimse ‘Bizim damadı ne zaman işe alacaksınız?’ diye siyasetçilerin yolunu kesmiyor.
Özetle, siyasetçilere normal insan muamelesi yapılıyor.
Bu noktada…
Avrupalı siyasetçilerin toplu taşımayı tercih ediyor olmalarına gıpta edip bunu sosyal medyada paylaşanlara naçizane tavsiyem; fotoğrafın büyüğüne bakmaları yönündedir.
Sözün özü, Avrupalı siyasetçilerle Türk siyasetçileri mukayese ederken, toplumsal farklılıkları da mukayese etmemiz gerektiği kanaatindeyim.
Hasan Eser / Mahalli Gündem.com