Lozan Hezimet Değil, Ama Zafer de değil

HASAN ESER

Hasan Eser / 05 Ekim 2016 - Türkiye bir haftadır, Lozan antlaşmasının zafer olmadığını savunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın sözlerini tartışıyor. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'Lozan' çıkışına eleştiri getirenlere saygı duyulması gerekir. 

Ancak… 

Laf olsun torba dolsun misali konuşanlar için birkaç kelam etmezsem şişerim, çatlarım! 
 
Birileri Erdoğan’ı anlamasına çok iyi anlıyor. Ama nedense sürekli yanlış anlıyor.

Kim bilir yanlış anlamak belki de siyaseten işlerine geliyor. 

Eğer, kaleme alınan bir yazının ya da yapılan bir konuşmanın bütününe  bakmazsanız, yanılabilirsiniz! 

İnsan doğası gereği yanılabilir. Lakin ifadenin geneline bakmak yerine,  ifade içinde yer alan bazı cümleleri cımbızlamak suretiyle yorumlamak, elektronik cihaza kaydedilen sesi montajlamaya benzer. 

Fikirlerin çatışmasından hakikat güneşi doğarmış ki, doğruyu bulmak için tartışmalıyız elbet. 

Lakin tarihimizde dönüm noktası niteliği taşıyan bazı önemli hadiselerin irdelenmesinden rahatsızlık duyanları anlayabilmiş değilim. 

Öte yandan,  ‘asla dokundurtmam’ , ‘üzerine söz söyletmem’ , ‘bu konuda konuşamazsınız, hatta konuşmayı teklif dahi edemezsiniz’  dercesine bir tutum sergileyerek,  kamuoyuna psikolojik baskı uygulamak ifade ve fikir özgürlüğüyle bağdaşır mı?
 
Nihayetinde tartışmaya açılan konu İsmet Paşa’nın Lozan Konferansında Türkiye'yi temsil noktasında ne kadar başarılı olabildiği… 
 
Yani gündeme getirilen konu sonsuza dek hiç bir kimsenin değiştirmeye yetkisi olmadığı din kitaplarındaki yazılı ayetler değil, doğru mu? 
 
Ayrıca ben, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ‘Lozan’ konusunu öyle durduk yerde tartışılsın diye gündeme getirdiğine de inanmıyorum. 
 
Öyle ki yeniden kurulmak istenen dünya düzeninin merkezinde kalan Türkiye, tıpkı tarihinde olduğu gibi bir kez daha yedi düvele karşı mücadele veriyor. 
 
Bir taraftan PKK, PYD, DAEŞ, DHKP-C, ve FETÖ gibi vekalet savaşı yürüten terör örgütlerine karşı mücadele ederken, diğer taraftan da uluslararası arenada oyunu kuralına göre oynamaya çalışıyor. 
 
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çıkışları adeta satranç ustalarının akıl dolu, gizli hamlelerini andırıyor. 
 
Cumhurbaşkanı Erdoğan, herkesin anlayacağı dilden konuşmayı çok iyi biliyor.
 
FETÖ'nün darbe girişimi sonrası helikopterle Yunanistan'a kaçan 8 askeri halen iade etmeyen Yunanistan’ın ülkemize karşı ne kadar samimi olduğu aşikâr. 
 
Meselenin sadece ‘FetÖCÜ askerler ile sınırlı olduğuna inanmamakla birlikte, sürpriz bir şekilde  Lozan’ı gündeme getiren Erdoğan’ın yine hak eden birilerine aba altından sopa gösterdiğini düşünüyorum. 
 
Tıpkı geçen yıl, Nazi döneminden kalma çözümlenmemiş savaş tazminatı üzerinden Almanya Başbakanı Angela Merkel’i tehdit eden Aleksis Çipras’ın yaptığı gibi… 
 
Daha açık ifade etmemiz gerekirse; kurdurmak istedikleri Kürt devleti için Türkiye’den parça koparmak isteyen güçlere çok net bir mesaj verdi Erdoğan. 
 
Elbette Erdoğan’ın siyasi dehasını kavrayabilmek için insanda biraz vizyon olması gerekiyor. 
 
Ki ülke yönetmeyi; bin civarında delegeden müteşekkil olan siyasi partileri yönetmekle karıştıran biriyseniz, Erdoğan’ı anlayamazsınız, anlamadığınız gibi de peşinen söylediklerinizden daha sonra pişmanlık duyabilirsiniz. 
 
Zira bizim en büyük handikabımız devlet meselelerini futbol maçı tartışıyor gibi konuşmamız. 
 
Özellikle de konuları farklı mecralara sürükleme konusunda pek mahir olan Sayın Kılıçdaroğlu, anlamakta zorluk çektiğimiz açıklamalar yapmaktan geri kalmıyor. 
 
Hatırlayınız!  Yeni anayasa önerisinin gündeme geldiği bir dönemde, "Bayraktan ne istiyorsunuz" diyerek, yine tozu dumana katmıştı Sayın Kılıçdaroğlu…
 
Sanki AK Parti hükümetinde, Anayasa’da bayrağı düzenleyen ilgili maddenin değiştirilmesini talep edenler varmış gibi…  
 
Bu son tartışmada da,  “Biz Lozan’ı savunuyoruz onlar Sevr’i savunuyorlar” diyerek, yine alakaya maydanoz doğradı Sayın Kılıçdaroğlu…
 
‘Peki, o zaman sen ne düşünüyorsun bu Lozan konusunda” dediğinizi şimdiden duyar gibiyim. 
 
Okuduğum kitaplar ışığında edindiğim kanaat,  Sevr’in ölüm, Lozan’ın ise sıtma olduğu yönündedir. 
 
Kaldı ki  ‘Sevr Antlaşması’  uluslararası hukuk itibariyle ‘kadük’ kalmış bir antlaşmadır.
 
Tarihçiler bu konuyu şöyle açıklar: Antlaşmanın yürürlüğe girmesi için önce Meclis-i Mebusan'ın antlaşmayı görüşüp kabul etmesi, sonra da imzalamak üzere Vahdettin'e göndermesi gerekiyordu. Fakat antlaşma imzalandığı tarihte Meclis-i Mebusan kapalı olduğundan antlaşma mecliste görüşülemedi ve padişahın önüne gelmedi. 
 
Şimdi de gelelim Lozan’a Antlaşmasına…
 
Osmanlı’nın tasfiyesini meşru kılan Lozan Antlaşması,  Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gündeme getirdiği adalar konusunun yanı sıra, Musul başta olmak üzere petrol rezervleri açısından oldukça zengin olan topraklarımızın gasp edilmesinin yasal zemine oturtulmasıdır. 

İsmet Paşa’ya (İnönü) gelince,  Lozan konusunda merhumu eleştirenlere de karşı olduğumun altını çizerek şunu sormak isterim: 

Lozan konferansı yapılırken İstanbul halen işgal altındaydı. Öyle ki Lozan’da mutabakat sağlanmasına karşın işgal kuvvetleri İstanbul’u yaklaşık iki buçuk ay sonra terk etti. Ki bu dönemde teçhizatı ve teknolojisi yetersiz olan ordumuzun savaş yorgunu olduğunu ve halkımızın da yoksulluğa düştüğünü de göz önünde bulundurmamız elzemdir. 
 
Yani böyle bir ortamda İsmet Paşa’nın yerinde siz olsaydınız,  masada yer alan birbirinden güçlü itilaf devletlerine ne kadar karşı koyabilirdiniz?
 
Haa Lozan’da hatalar yapılmış mıdır? Son derece tartışmaya açık olduğuna inandığım bu konuda ciddi görüş ayrılıkları vardır. 
 
Naçizane tavsiyem ise Tarihçi &Yazar Mustafa Armağan’ın bir cihan imparatorluğunun cihangirlik sevdasından vazgeçmiş varisi tarafından nasıl hoyratça yok edildiğini anlatan ‘Satılık İmparatorluk’ adlı kitabını mutlaka okumanız yönündedir. 

NOT: Bazı eğitimli arkadaşlarımızın sosyal medya paylaşımlarından okuyoruz. Lozan Antlaşması’nın 100 yıllık olduğunu ve 2023’te sona ereceğini falan yazıp çiziyorlar. Sosyal medya üzerinden polemiğe girmeyi pek sevmediğim için buradan uyarıyorum; Bence yanlış biliyorsunuz. Öyle ki Lozan Antlaşması’nın yazılı metninde belirli bir süre ya da sona ereceği konusunda her hangi bir şerh veya madde yer almıyor. 
 
Günün Sözü: Herkes benim düşünceme katılırsa yanılmış olmaktan korkarım. (OSCAR WILDE)