Muhalefete düşmek AK Parti'nin yararına olur mu?
Döviz kuru, nominal döviz kuru, reel kur, çapraz kur, efektif kur, nominal efektif kur vs vs...
Şimdi eğri oturalım doğru konuşalım! Ben ne ekonomiden anlarım, ne de terminolojisinden...
Her sade vatandaş gibi ben de kendi cebimden yola çıkarak değerlendiririm ülke ekonomisini.
Aylık şahsi gelirimle ne kadar döviz satın alabildiğimi defterime not düşer, zaman zaman da bu notlar üzerinden karşılaştırmalar yaparım.
Misal, geçen yıl şahsi gelirimle 100 dolar satın alabiliyorken, bu yılki gelirimle 50 dolar satın alabiliyorsam, bana göre tehlike çanları çalıyor demektir.
Birbirimizi kandırmayalım!
2002'den bugüne AK Parti'ye oy veren seçmeni konsolide eden en önemli etkenlerden biri, ekonomik istikrarı koruma iç güdüsüydü.
Öyle ki, "Durmak Yok Yola Devam", "İstikrar Sürsün Türkiye Büyüsün" minvalinde sloganlar halk nezdinde büyük karşılık bulmuştu.
Bugün gelinen noktada ise AK Parti tarafından ekonominin geleceğine yönelik yapılan vaatler inandırıcı bulunmamaya başlandı.
2001 krizinin ardından milletin umudu olarak doğan AK Parti'yi 2002'de iktidara getiren yegane sebeb ekonomiydi.
Erken seçim süreciyle birlikte AK Parti'nin gitmesi gerektiği yönünde alevlenen tartışmalarının da ana sebebi ekonomi.
Ekonomik nedenlerin getirdiği AK Parti'yi, yine ekonomik sorunlar götürebilir.
Tabii zaman ne gösterir, bilemeyiz elbet.
AK Parti, ekonomik buhranla ilk defa karşılaşmış bir parti değil.
Mesela 2008 küresel krizinde, sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın "Kriz Türkiye'yi teğet geçecek" şeklinde söylemiyle Türkiye krizden en az etkilenen ülkeler arasında yer almıştı.
Ancak...
Dolar 5 TL sınırına dayandığı bugünlerde, AK Parti iktidarı ekonomi konusunda ciddi söylem eksikliği içinde gibi görünüyor.
Ya da diğer bir bakış açısıyla...
“Dış mihraklar Türkiye'ye operasyon çekiyor” gibi söylemlerin toplumu ne kadar ikna ettiği ayrı bir merak konusu.
Bir kısım medyanın ekonomik gelişmelere olan yaklaşımı da, eski Türkiye'nin, zam artışlarını 'fiyat ayarlaması' şeklinde aktaran ana akım medyasını andırıyor.
Gelelim asıl konuya...
Ne yalan söyleyeyim, ben de dolar karşısında TL’nin değer kaybetmesini “dış mihrakların oyunu” olarak kabul edenlerdenim.
"Recep Tayyip Erdoğan'ı dış güçler istemiyor" tezine de katılıyorum.
Zira dış güçler bir lidere karşı çıkıyorsa, bu o liderin doğru yolda olduğunu gösterir.
Fakat ortada ciddi bir paradoks söz konusu olabilir mi?
Demem o ki, önüne gelene meydan okumak ne derece doğru?
Zaman zaman sayın Erdoğan ile Sultan 2. Abdülhamid'in özdeşleştirildiğine mutlaka siz de şahit olmuşunuzdur.
Doğru! Her iki dönemde yaşanan gelişmeler benzerlik göstermektedir.
Amma velakin birbirinden kıymetli tarihçilerimiz Sultan Hamid'in Osmanlı Devleti'ni 33 yıl başarıyla yönetme yetisini, dış güçlere karşı uyguladığı sulhçu ve denge siyasetiyle açıklamıyor mu?
Son olarak...
Sayın Erdoğan'ın iktidarı bir başka lidere devir etmesi halinde Türkiye düzlüğe çıkar mı?
Hiç sanmıyorum. Zira sayın Erdoğan'ın yerine kim gelirse gelsin, uzun bir süre "enkaz devraldık" edebiyatı yapacaktır.
Diğer taraftan, kim bilir belki de muhalefete düşmek AK Parti'nin yararına olur.
AK Parti teşkilatlarında yer alan bazı isimlerin ne kadar samimi oldukları ortaya çıkar.
Gerçek AK Partililer de 2001 ruhuyla yeni bir sayfa açarak her şeye sıfırdan başlar.
Nasıl olsa "gelen gideni aratır" misali, Devleti yönetme tecrübesi olmayan yeni iktidar döneminde işler kısa zamanda sarpa sarar.
Hal böyle olunca da, bir zamanlar "Kurtar bizi baba" diyerek, Demirel'in iktidara davet edildiği gibi, sayın Erdoğan da ikinci kez Türkiye'nin umudu olur.