Muhalefetin istediği bir göz, iktidar verdi iki göz

HASAN ESER

Millet İttifakı, Cumhur İttifakı’na nispeten çok daha çeşitliliği olan bir ittifak konumunda.

CHP ile İYİ Parti’nin başını çektiği Millet İttifakı’nı “beş benzemez” yakıştırması üzerinden eleştirenler de “Tam bir Türkiye mozaiği” şeklinde güzellemeler yapanlar da var!

Şahsi kanaatim o ki, Millet İttifakı tam anlamıyla bir “çaresizler” ittifakıdır.

Yermek için söylemiyorum! İktidar partisinin oy kaybediyor olmasına rağmen oy oranını yükseltemeyen CHP’nin, birbirinden farklı ideolojilere sahip olan başka başka siyasi partiler ile bir araya gelmekten, ittifak kurmaktan başka bir çaresi var mı?

Tabii bu durum sadece CHP’ye ya da İYİ Parti’ye özgü bir durum değil. Öyle ki Cumhur İttifakı için de “mecburiyet” ittifakı diyebiliriz.

Nitekim AK Parti de iktidarını halen konsolide edebiliyorsa bunu MHP’ye borçludur.

Kuruluş çizgisinden kısmen de olsa uzaklaşan AK Parti’nin günümüz politikaları da AK Parti’yi MHP ile ittifaka mecbur bırakıyor ve başka marjinal partilerle ittifak kurmasına da izin vermiyor zaten.

AK Parti’yi ilk defa 2002’de yüzde 34 oy ile tek başına iktidara taşıyan parlamenter sistem, “Koalisyon siyasetinden kurtulacağız…” vaadiyle değiştirildi. 

Kurulan yeni yönetim sistemi de (Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi) tek başına iktidar olmayı neredeyse imkânsız kıldı ve siyasi partileri ittifak kurmaya mecbur eden bir sisteme dönüştü.

AK Parti; kuruluşundan bugüne, belki de toplumsal destek açısından en olumsuz dönemini yaşıyor.

Ancak muhtelif araştırma şirketlerinin paylaştığı günümüz anket sonuçlarına baktığımızda ise ortaya şu çıkıyor: “Eğer eski sistemde olsaydık, AK Parti, hem de hiç kimseye ihtiyaç duymadan yine tek başına iktidardı.”

Kimse burun kıvırmasın! Yeni/mevcut sistem muhalefete yaradı.

Millet İttifakı; 2019 Mahalli İdareler Seçimlerinde Ankara, İstanbul ve Antalya gibi büyükşehir belediyelerini bu sayede kazandı. 

Yüzde 20-25’e hapsolan CHP’ye ilk defa iktidar yolu açıldı.

6 milyon oy alan HDP “kilit parti” konumuna evrildi.

2018’de yüzde 1.3 oy alan Saadet Partisi kıymete bindi.

Demokrat Parti, uzun bir aradan sonra nihayet TBMM’de temsil edilir oldu.

Yeni düzen en çok da İYİ Parti’ye yaradı. Meral Akşener, siyasetin yükselen yıldızı oldu.

Normal şartlarda, Abdüllatif Şener’in akıbetini yaşamaları kaçınılmaz olan Ali Babacan ve/veya Ahmet Davutoğlu da yeni sistemin semeresi oldu. Eski sistemde olsa parti kurmaya cesaret edebilirler miydi acaba?

Hakeza CHP’den ayrılıp Memleket Partisi’ni kuran Muharrem İnce’nin çıkışı da Davutoğlu ile Babacan’ın çıkışıyla benzerlik gösteriyor.

Muharrem İnce demişken…

2018 Genel Seçimleri öncesinde, CHP lideri Kılıçdaroğlu, Muharrem İnce’ye yakın olan isimleri milletvekilliğine aday göstermemişti.

İşte tam da o günlerde, Muharrem İnce şöyle bir açıklama yaptı: “Cumhurbaşkanı olduğumda bakanlar kurulunu ben belirleyeceğim, yürütmenin başında olacağım…”

Demem o ki, siz bakmayın muhalefetin “güçlendirilmiş parlamenter sistem” güzellemeleri üzerinden ahkam kestiğine…

Nitekim uzun yıllardır politika geliştiremeyen ve başarısını iktidarın başarısızlığına endeksleyen muhalefetin "güçlendirilmiş parlamenter sistem”den başka tutunacak bir dalı da yok.

Türkiye’nin tek parti dönemini anımsatan “Türk tipi başkanlık sistemi” özellikle de CHP’nin arayıp da bulamadığı bir yönetim sistemi. Kaldı ki Sayın Kılıçdaroğlu da mezkûr sistemin simülasyonunu parti içinde uygulamıyor mu?

Türk siyasetinin ritüelidir: Düzenden şikâyet edip düzeni değiştirmek iddiasıyla iş başına gelenler, kısa zamanda düzenin parçası olmaktan geri kalmazlar.

Ayrıca bugün mevcut düzenden şikâyet edenlerin, gelecekte iktidara gelmeleri halinde, Türkiye’yi nasıl ve hangi sınırlar çerçevesinde özgürleştireceklerine dair somut bir söylemleri var mı?

Acaba onlara göre mesele, Türkiye’nin başkanlık sistemiyle yönetiliyor olmasında mı, yoksa yönetenlerde mi?

Evet, muhalefetin bu defa iktidar olma ihtimali yok değil.

Ancak “Parlamenter sisteme döneğiz” vaadi, Cem Uzan’ın “Mazot 1 TL olacak!” vaadinden farksız.

Merhum Süleyman Demirel ne demişti? "Cumhurbaşkanlığı hiçbir faninin elinin tersiyle iteceği bir makam değil."

Üstelik de Süleyman Demirel’in işaret ettiği Cumhurbaşkanlığı sembolik bir makamdan ibaretti. Gelinen noktada ise Amerikan başkanından daha büyük yetkilere sahip bir Cumhurbaşkanlığı makamından bahsediyoruz.

Yani Sayın Kılıçdaroğlu da “Cumhurbaşkanı adayı güvenilir bir profil olmalı…” diye boş yere söylemiyor.

Toparlamak gerekirse…

Türkiye siyasetine renk getiren Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, merkez sağ hegemonyasını kısmen de olsa yıktı. Hem de merkez sağı temsil ettiği söylenen AK Parti’nin kendi eliyle…

“Her şey bu kadar muhalefetin lehine olsa muhalefet niye bu kadar şikâyet etsin ki…” diyebilirsiniz!

Haklısınız ama yukarı da belirttiğimiz gibi, muhalefetin tutunacak başka bir dalı yok.

Ayrıca Türkiye’de son dönemde vuku bulan her olumsuzluk ve mağduriyet “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” üzerinden açıklanır oldu. 

Eee... Türkiye’de “sözde” mağduriyetler üzerinden siyaset yapmak, kısa vadede olumlu sonuçlar veriyor nasıl olsa.

Sözün özü: Türkiye'nin iddia edildiği gibi gerçekten parlamenter sisteme dönmesi gerekiyorsa bunu gerçekleştirme kudreti ve dirayetinin CHP'de değil, yine AK Parti ya da AK Parti'nin devamı niteliğindeki partilerde olacağını düşünüyorum. 

"Kim neyden çok bahsediyorsa, o şey aslında onda eksiktir; yerli yersiz neyi yüksek perdeden eleştiriyorsa, kendisi, aslında o şeyin ta kendisidir..."  Geçenlerde Twitter'da denk geldim bu paylaşıma. Kime ait olduğunu bimiyorum ama ne yalan söyleyeyim, bazı düşüncelerime tercüman niteliğinde... 

HASAN ESER / MAHALLİ GÜNDEM.COM