Niyeti siyaset, önceliği Türkiye, hedefi iktidar olmaksa...
Türk futbolu ile CHP siyaseti benzerlik gösteriyor.
Türkiye'de takım şampiyon olamadıysa, fatura tek bir kişiye kesilir. Evet, günah keçisi ilan edilen teknik direktör derhal görevden alınır.
Genelde başarısızlığa neden olan sorunların temeline inilmez! Sorunu parçalara bölmek ve her parçayı ayrı ayrı analiz etmek de hiç kimsenin aklına gelmez. (Ali Koç'tan umutluyum)
Çünkü bizim tarihten gelen alışkanlıklarımız var; Yeniçeri kelle ister ve alır.
Amacım Kılıçdaroğlu'nu savunmak ya da aklamak değil.
Her başarısızlığın ardından "Kılıçdaroğlu bir gitse, her şey düzelecek" kolaycılığına sığınılıyor.
Daha önce, Deniz Baykal için de böyle söylüyorlardı. Olası bir lider değişikliğinde, aynısını Muharrem İnce için de söyleyecekler.
CHP, bu kısır döngüyü kıramadığı takdirde sittin sene başarılı olamaz.
Zira her seferinde ülkedeki iktidarı değiştirme hedefiyle yola çıkan CHP, bu hedefini parti içi iktidarı değiştirmekle sınırlıyor.
Siyaset deneme-yanılma işi değildir. Sizin her bir yanılgınız bu ülkenin 5 yılına mal olur/oluyor!
Belki klişe bir deyim olacak ama, zihniyet/sistem değişmediği sürece, değiştirilen tek şey isimler olur.
Yani, Deniz gider Kemal gelir, Kemal gider, Muharrem gelir.
Haa! Zihniyetten kastım, CHP'nin siyasi stratejileriyle ilgili değildir.
Bu bağlamda...
"İşte efendim o çarşafa rozet taktı, bu partiyi sağa çekti" gibi indirgemeci yaklaşımlar üzerinden düzenli olarak kamuoyuna pompalanan tespitlerin beni ikna etmediğini de söylemeliyim.
Nitekim diğer partilerin liderlerinde de, zaman zaman başkalaşımlar gözlenebiliyor. Terminolojide buna "siyasi konjonktür" deniliyor.
Öte yandan, siyaset bir 'din' olmadığı gibi, söylemler de 'hadis' değildir.
Yani çok keskin dönüşler olmadığı takdirde, mesela AK Parti muhafazakar siyaseti ret etmediği sürece, siyasi söylem boyutundaki değişimler seçim sonuçlarını etkileyecek düzeyde olmaz!
Konuyu yeterince dağıttık, o zaman zihniyetten devam edelim.
Önceki gün kaleme aldığım yazıda, Engin Civan'ın yıllar önce gündeme getirdiği "CHP vakıf olsun" önerisine atıfta bulunmuş ve buradan yola çıkarak CHP'yi merkezine alan sosyolojik değerlendirmeler yapmıştım.
Oysa, Engin Civan bu konuyu ele alırken, dönemin parti genel başkanı Deniz Baykal'ın parti içindeki hegemonyasına işaret ederek, CHP'de genel başkan olmanın, tipik bir genel başkanlık olmadığını yazmıştı.
Hatırlarsanız, bir zamanlar sık yapılan bir yorum vardı: "Deniz Baykal iktidar olmak istemiyor"
Misal, 2004 yılında, o dönem Hürriyet'te yazan Fatih Altaylı, CHP'li bir milletvekiliyle yaptığı sohbeti köşesine taşımıştı.
Altaylı'nın kim olduğunu açıklamadığı o vekil, "Genel başkan, muhalefette olmanın rahatlığını, iktidarda olmanın rahatsızlığına tercih ediyor" demiş ve eklemişti: "CHP çok büyük bir parti. Onun genel başkanı olarak Başbakan kadar saygı görüyorsun. Protokolde yerin hazır. Partinin imkánları emrinde. Canın seyahate mi çıkmak istiyor. Parti kasası orada. Birini bir yere mi yollamak istiyorsun. Ver kasadan 10 bin dolar harcırah. Muhalefet lideri olarak eşin dostun sorunlarını da çözecek gücün var. Üstelik düşünmen gereken hiçbir şey yok"
Ne dersiniz, o vekil, acaba lisan-ı münasiple de olsa; "CHP zaten kendi içinde bir cumhuriyet" demek istemiş olabilir mi?
Aslında bu bilinmedik bir şey değil. Bakın eskinin anlı-şanlı iktidar partilerine; meteliğe kurşun atıyorlar.
Demem o ki, CHP'nin gücü maneviyatla sınırlı değil. Bugün dünyaya kafa tutan AK Parti bile yarın ANAP'ın durumuna düşebilir. Ama CHP'yi kuranlar CHP'yi öyle bir sağlama almışlar ki, o imkanlar o partide olduğu sürece, gelen gitmez, giden de her daim geri dönmenin hayalini kurar.
Her zaman yaptığım gibi, yaşadığım yerden (İzmir-Foça) örnek vereyim. Yarın siyasete atılacak olsam, hangi partinin ilçe başkanlığına geçersem geçeyim, parti binası kirası için, Foça şatlarında aylık en az 2 bin TL'lik bir meblağı gözden çıkarmak zorundayım. Elektrik, su, çay-kahve paraları da ekstrası...
Ancak...
CHP'nin İlçe Başkanı olursanız böyle bir derdiniz olmaz!
Çünkü CHP'nin Foça'da (birçok yerde olduğu gibi) mülkiyetine sahip olduğu, hem de denize nazır bir parti binası var. Parti binasının birinci katında, kirada olan ve partinin günlük giderlerini karşılayan bir mekan da var. Tabii 30 yıldır yerel iktidarın/belediyenin CHP'de olduğunu da gözardı etmemek gerekir.
Velhasılıkelam...
Allah daha çok versin! CHP varlıklı bir partidir. Hatta İş Bankası’nın da ortağıdır.
CHP'nin banka ortaklığından herhangi bir geliri olmadığı söylenir.
Doğrudur! Ama bu söylemi, gönüllülük esasına dayalı bir dernek üyeliği gibi de algılamamak gerekir.
Neden?
Gelin, meslek büyüğüm Zafer Şahin'in geçen yıl Yeni Asır Gazetesi'nde yayınlanan "CHP'de İş Bankası Krizi" başlıklı haberinden birlikte okuyalım: " CHP'de İş Bankası yönetimine atanacak yeni isimler parti içinde krize neden oldu. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun İş Bankası yönetimine Tuncelili hemşerisi Umut Akdoğan, eski milletvekili Müslim Sarı ve Ankara Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı Murat Karayalçın'ı atama kararı alması tartışma yarattı. CHP'nin İş Bankası'nda görev yapacak üyeleri ayda 12 bin lira maaşın dışında, yıllık 800 bin lira civarında huzur hakkı alıyor. (...)"
Ee bundan iyisi, Şam'da kayısı değil midir?
Neyse, Zenginin malı züğürdün çenesini yorarmış.
Yeterince yorulduğumuza göre, yazıyı daha da uzatmadan şöyle bitirelim:
Muharrem İnce'nin niyeti siyaset, önceliği Türkiye, hedefi iktidar olmaksa; CHP'de daha fazla vakit kaybetmesine gerek yoktur.
Günün Sözü: Sistemden beslenenler sistemi değiştiremezler. (Cem Boyner)
Kaynakça:
Fatih Altaylı / Hürriyet / 20 Nisan 2004 / Deniz Baykal’ın yüzünde neden kırışık yok?
Zafer Şahin / Yeni Asır / 09 Mart 2017 / CHP'de İş Bankası Krizi