Şimdi sizi kim kurtaracak?
15 Temmuz 2016 tarihinden önce...
Kimi belediye başkanları hakkında soruşturma izni verilir, müfettişler de incelemelerde bulunurdu.
Şayet ortada bir müşteki varsa; konu yargıya intikal ederdi.
Lakin, belediyelerimiz kanunlara riayet noktasında çok titiz oldukları için olsa gerek, "Hiçbir şey olmaz, bir şeycik çıkmaz!.." sözü her seferinde tecelli bulurdu.
Rutin denetimlerin dışında, gelen şikayetler üzerine belediyelere çıkarma yapan müfettişler, günlerce araştırma ve incelemelerde bulunur; ancak numunelik de olsa bir kusur bulamazlardı.
Adli makamlara taşınan konulardan da pek bir şey çıkmazdı.
Ya kovuşturmaya yer olmadığı için dava açılmaz, ya da delil yetersizliğinden beraat ederdi şüpheliler.
Ha! müştekinin eli güçlüyse, dava sudan bahanelerle olabildiğince uzatılır; cezanın ertelenmesi, kararın temyiz edilmesi derken konu bir güzel gargaraya getirilirdi.
Akabinde...
Muhtelif iddialara maruz kalanlar "Çok şükür çiğ süt içmedik ki karnımız ağrısın" diye böbürlenirdi.
Neticeyi "Bu devran böyle gelmiş, böyle gider" atasözü çerçevesine oturtarak yorumlayan vatandaş da minare-kılıf muhabbeti yaparak yüreğini soğuturdu.
Enteresan değil mi?
Bugüne kadar (15 Temmuz öncesi) 'görevi ihmal' suçundan sayısız devlet memuru ceza almış, memurluktan atılanlar da olmuştur.
Ancak medyanın üzerine gitmesiyle birlikte birkaç istisna dışında, siz hiç "filanca belediye başkanı cezaevine girdi veya başkanlığa veda etmek zorunda kaldı" diye bir havadis duydunuz mu?
Duyamazsınız! Çünkü tüm belediye başkanlarımız peygamber soyundan gelmekle birlikte zemzem suyuyla yıkanmış müstesna kişilerdir.
"Kral çıplak" diyebilme cesaretini gösterenler ise müfteridir.(!)
Bu arada, yeri gelmişken bir parantez açalım; Türkiye'de belediye başkanlarını ürküten tek konu: SİT-tir.
Fakat demokrasilerde çareler tükenmez!
Kendi yaşadığım kasabadan, Foça'dan örnek vereyim.
Bir zamanlar "Kazı Kurulu Başkanlığı" bizim Foça Belediyesi'ne nefes aldırmıyordu. Öyle ki, bir ara kazı kurulu başkanı görevden alınınca, dönemin belediye başkanı meydanda lokma döktürüp halka dağıtmıştı, yani o derece...
Neyse ki Allah, Aziz Kocaoğlu'ndan razı olsun.
Tesadüf olsa gerek, İzmir Büyükşehir Belediyesi, Foça kazılarına yılda 1 milyon TL destek olunca...
Foça'da çok şükür her şey yoluna girdi.
Evet, yılda ortalama bir milyon TL desteğe karşın birkaç yıldır ortada gözle görülen bir çalışma yok!
Ama olsun! yeter ki başımız ağrımasın, öyle değil mi?
Demem o ki, bu dünyada bir tek ölüme çare yok!
Şimdi parantezi kapatalım ve konuyu dağıtmadan sonuca gitmeye çalışalım...
Ne zaman belediye konulu bir yazı kaleme alsam...
Telefona sarılıp "Yahu Hasan Eser, senin ne alıp-veremediğin var şu belediyelerle..." diye sitem edenler oluyor.
Hiç unutmam! Sevgili dostum mimar Metin Öngünşen, Foça Belediye Meclis Üyesi olduğu dönemde, belediye yönetimi ve işleyişiyle ilgili bir takım tespitlerini önce ilgili bakanlığa, sonra da yargıya taşımıştı.
Şimdilerde adalet havarisi kesilen bazı vatandaşlar, o günlerde Metin Bey'in önünü kesiyor ve şöyle diyordu: "Siz nasıl bir insansınız. Başkanımızı nasıl şikayet edersiniz! Yazıklar olsun size..."
Tabii, konuyu yazılı ve görsel basında gündeme getirdiğim için ben de nasibimi alıyordum. Bazı kokoş teyzeler az tükürmediler yüzüme...
Çıkar ilişkisi ya da ideolojik fanatizm duygularıyla hareket eden bu insanların...
Şikayetin içeriğine bakmak yerine, şikayet edenin kim olduğuna bakmayı tercih ettiklerine bizatihi şahit olmuştum.
Onlara göre; şikayete konu olmak haksızlık, şikayet etmek ise çok ayıptı.
Nasıl olsa, kültürümüzde her durumu kurtaracak bir atasözü var: "İyi insan lafın üstüne gelir /İti an çomağa hazırla" misali...
Hülasa edecek olursak, Metin Öngünşen bir takım konuların üzerine gittikçe, birileri hep şöyle mukabele etti: "Meyve veren ağaç taşlanır"
Hal böyle olunca, bize de 'ağacın meyveleri size afiyet olsun' demek düştü.
Gelelim tekrar asıl konumuza...
15 Temmuz hain darbe girişiminden sonra, Devlete sızmış kripto FetÖCÜ'ler büyük ölçüde deşifre oldular.
Halkı devlete düşman etmek için, zalime yol verirken mazlumun canına okuyanlar nihayet layıklarını buldular.
Bunun içindir ki, 15 temmuz sonrasında vatandaşta büyük bir beklenti oluştu.
Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı inancıyla devletine yeniden güven duyan vatandaş, büyük bir umutla beklemeye koyuldu.
Dönüm noktası olan 15 temmuz'dan sonra "Yapanın yanına kâr kalmaz adaleti"nin işletileceğine tüm kalbiyle inanan vatandaş, gözlerinin önünde cereyan eden olumsuzluklar karşısında eskisi gibi eli kolu bağlı kalmayacağını düşünmeye başladı.
Amma velakin uydurma şehir efsaneleri kafa karıştırıyor, moral bozuyor, mide bulandırıyor.
Örneklemek gerekirse...
Diyelim ki kamuoyunda "Filanca belediyede bazı olumsuzluklar var" diye bir iddia var.
Bu noktada belediye başkanının mensup olduğu partiye göre yapılan değişken yorumları şöyle sıralayabiliriz:
- "Yahu o şu partili, ona ilişirlerse tepki alırlar"
-"Yok canım, kendi ayaklarına mı sıkacaklar"
-"O partinin genel başkanı ile araları çok iyi, en azından onun hatırına ilişmezler."
Sanırım, birileri ülke yönetimini çocuk oyuncağı zannediyor.
Benim devletim ortada bir olumsuzluk varsa, olumsuzluğun müsebbibi kim ya da kimden olursa olsun gerekeni yapmaktan geri durmaz.
Yineliyorum!
Bir zamanlar zalimleri adaletin pençesinden kurtaranlar, şimdilerde kurtarılmayı bekliyorlar. Çok beklerler; ama beklemeye devam etsinler, mehdi ilan ettikleri hain belki gelir de kurtarır onları.
Uzun yazının kısası...
Vatandaş şunu söylemek istiyor:
"Her kim tüyü bitmemiş yetimin hakkına tenezzül ederse...
Her kim beytülmala el uzatırsa...
Her kim devletin parasını çar-çur ediyorsa...
O kişi ya da kişiler cezasız kalmayacaktır!"
Ha! PKK yardakçılığı yapan HDP'li belediyeler dışında, hani 'ibreti alem olsun' diye, "şu belediye başkanı da şunu yaptı, ama cezasını da buldu" diyebiliyor muyuz?
Sözün özü, ya bizim belediyelerimiz gerçekten çok şeffaf ve birilerinin iftirasına maruz kalıyor. Ya da "Şunu yapmak yasaktır" ile başlayan "Ancak" ile devam eden kanun maddelerinden ve bu maddelerden doğan yasal boşluklardan beslenen eskimiş sistem birilerine yol açıyor, koruyor ve kolluyor.
NOT: Tüm belediye başkanlarımızı aynı kefeye koymamak gerekir. Bu ülkede tabii ki özüne-sözüne güvenilen başkanlarımız da var. Mesela: Eskişehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen, Manisa Belediye Başkanı Cengiz Ergün ve Antalya Belediye Başkanı Menderes Türel gibi şimdi ismini sayamadığım nice gerçek hizmet adamlarını tenzih etmek gerekir.
Günün sözü: Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.
Hasan Eser / 21 Eylül 2017