Soğuk Ülkenin Sıcak İlişkisi...
Hasan Eser / 12 Ağustos 2016 - Dünyada küresel terör ile mücadelede bayraktar olduğunu söyleyen ABD, terörist başı Gülen’i Türkiye’ye teslim etme konusunda dansöz Nana gibi kıvırmaya devam ediyor.
Türkiye kâşiflerin tesadüfen keşfettiği bir coğrafya değildir.
Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin milyonlarca evladı kanlarını dökerek bu toprakları vatan yapmıştır.
Kutsiyet taşıyan bu coğrafyaya bugüne kadar her kim ihanet ettiyse, er ya da geç cezasını bulmuştur.
Kuşkusuz Türkiye’ye ihanet eden ABD’de elbet bir gün cezasını bulacaktır.Zira bu dünya ne cengâver devletler gördü.
Yeryüzü, ne batıda balkanların ortasından, doğudaki Hindikuş dağlarına uzanan bir imparatorluk kuran Büyük İskender’e, ne de dünyayı ele geçirmeye çalışan Napolyon’a ya da Hitler’e kalmamıştır.
Dünyayı yönetme fikrine kapılanlar, eninde sonunda kendi kanlarında boğulmuşlardır ki, kainatın bütün noktalarına egemen olan sadece Allah'tır.
Ayrıca meşhur atasözüdür: Deveden büyük fil vardır.
Kendini yenilmez addeden Amerika'nın da gardını düşürecek bir güç çıkacaktır elbet bir gün karşısına…
On yıllardır Müslümanların kanını döken Amerika'nın aldığı beddualar çıktı arşa dayandı.
Biz dünyaya adalet dağıtan ve hoşgörü timsali olan Osmanlı'nın beş yüzüncü yılını kutladığımız dönemde kurulan ABD, bugün kalkmış bize devlet olmanın erdemini ve demokrasinin gereksinimini anlatıyor.
ABD daha düne kadar kabilelerden müteşekkil bir toplulukken, biz üç kıta, yedi denize hükmeden, doğruluktan yana ve evrensel kötülüklere karşı çıkan bir Adalet devletiydik.
Kabul ediyorum, Osmanlı da dönemin emperyalist devletiydi, ama günümüzde ‘özgürlük, barış ve demokrasi getireceğim’ diyerek girdiği topraklarda kan ve gözyaşını hakim kılan ABD gibi hiçbir zaman olmadı.
Geçmişte Osmanlı hakimiyetinde yaşamış toplumlar, bugün ecdadımızı halen minnetle ve şükranla yad ediyorlar.
Zira Osmanlı'nın küllerinden doğan Türkiye Cumhuriyeti de tarihinden üstlendiği misyonu büyük bir hassasiyetle yerine getiren bir ülkedir.
Her daim kimsesizlerin kimsesi olan Türkiye, milli gelirine göre dünyada en çok insani yardım yapan ülke…
ABD’nin ruh ikizi, sözde insan hakları savunucusu Avrupa Birliği de mültecileri mavi sularda ölüme terk ederken, ölüm ile yaşam arasında kalan o insanlara da yardım elini uzatan tek ülke Türkiye…
Böyle uzun bir girişten sonra gelelim yeniden tesis edilen Türkiye – Rusya ilişkilerine…
ABD, FetÖCÜ’ler eliyle Erdoğan’ı zayıflatayım derken, uyuyan devi uyandırdı ve bu sayede Türkiye’yi karşısına aldı.
Bir taraftan terörist başı Fethullah Gülen’i teslime yanaşmayan, ama diğer taraftan da ısrarla müttefik ülkeler olduğumuzu anons eden ABD’li yetkililer, biz Türklerin yılan ile yaşlı adam arasında geçen o meşhur dostluk hikâyesini bilmiyor.
Yani bu saatten sonra biz Amerika’ya ya da Amerika bize ne kadar güvenebilir?
Bunun içindir ki bir satranç ustasının kıvrak zekâsına sahip olan Erdoğan, Rusya hamlesini yaparak Amerika ve Avrupa Birliğine gerekli cevabı vermiş oldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Sultan 2. Abdülhamit’in denge siyasetine benzer bir strateji izliyor.
Sultan Hamit de küresel güçleri birbirine karşı koz olarak kullanan bir liderdi.
Bu bağlamda Erdoğan’ın Rusya hamlesini teslimiyetçilik olarak okuyanlara tavsiyem, Sultan Hamit’in denge siyasetini araştırmaları yönündedir.
Tarihte Sultan Hamit’e de ‘teslimiyetçi’ diyenler, O’nun bu dahiyane politikasını idrak edememiş olsalar ki, iktidarı ele geçirmeleriyle birlikte Almanya’dan yana taraf olmuş ve Osmanlı'yı cihan harbine dahil ederek Devlet'in sonunu hazırlamışlardır. (ayrı konudur)
Şimdi sizi 15 Temmuz öncesine götürmek istiyorum.
Hatırlarsanız uçağını düşürdüğümüz Rusya ile sürpriz bir şekilde buzları eritmiştik.
Ben o günlerde Rusya ile Türkiye arasında yeniden kurulan bağın tesadüf olmadığına inanıyorum ki, uçak düşürme hadisesine karışan bazı pilotların FETÖ üyesi oldukları iddiası gündemde…
Nihayetinde KGB gibi dünyaca ünlü istihbarat örgütüne sahip olan Rusya, istihbaratı enişteden almıyor.
Tarih olarak olmasa da, şekli itibariyle Türkiye'nin böyle bir işgal girişimine uğrayacağını bence Rusya biliyordu ve bizi bu konuda uyaran ve destekleyen tek ülke Rusya’ydı.
Stratejik konumu nedeniyle Türkiye'nin Rusya için ne kadar önemli olduğu herkesçe biliniyor.
Öyle ki Rusya’nın Avrupa ile arasında köprü vazifesi gören Türkiye’den başka güvenebileceği tek bir devlet yok!
Eğer bu böyle olmasaydı, milli mücadele döneminde Sovyet Rusya’sı maddi ve manevi anlamda Türkiye'yi hiç destekler miydi? Yani o dönem Avrupa'nın süper güçlerinin kendi coğrafyasına komşu olmasını istemeyen Rusya, bugün ABD'nin kendisine komşu olmasını neden istesin ki?
Tüm bu düşünceler ışığında Türkiye'nin NATO üyeliği de ayrı bir tartışma konusu…
Ancak... Türkiye ile NATO'nun çizgisi her ne kadar ayrışmaya gösteriyor olsa da, bu yönde fevri hareket edilmemesi gerektiğine inanıyorum.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Ya darbeci terörist Feto veyahut demokrasi ülkesi Türkiye” diyerek, Amerika’dan bir tercih yapmasını istedi.
ABD ise Erdoğan’ın bu çıkışına, “Bu konuda bir tercih yapmak zorunda değiliz” yanıtını verdi.
İşte şimdi bizde ABD ile Rusya ya da NATO ve AB ile Avrasya Birliği arasında bir tercih yapmak zorunda değiliz. Yoksa yanılıyor muyum?
Günün Sözü: Bu dünyada insanlar bir kere aldatılınca, gerçekten bile şüphe duyarlar.( Hitopadesha)
NOT: Düşünceler zorla ve şiddetle, top ve tüfekle asla öldürülemez. Duygulu bir ulusa karşı yapılan kıyıcı davranışların, onu daha çok güçlendirdiği denenmiştir. Mustafa Kemal Atatürk