Türk futbolu nasıl kurtulur?

HASAN ESER

Hasan Eser / 11 Ekim 2016 - Bir zamanlar milli maçları izlemek için ekran başına geçerken şöyle dua ederdik: fark yemeyiz inşallah…

33 bin nüfusa sahip olup tarihinde galibiyeti bulunmayan San Marino gibi minik bir ülkenin milli takımını mağlup edince, nasıl da sevinirdik.

Daha sonra 1990’ların ortalarından itibaren yükselişe geçen Türk futbolunda önemli başarılar elde edildi.  

Yükselişimizi,  Galatasaray’ın 2000 yılında kazandığı UEFA Kupası ve 2002 FIFA Dünya Kupası’nda Milli Takımımızın elde ettiği Dünya 3’üncülüğüyle taçlandırdık.

Lakin üst üste elde edilen bu başarılar bir anlamda ‘sonun başlangıcı oldu’ diyebiliriz.

Dünya 3’üncülüğünden sonra duraklama dönemine giren Türk futbolu,  özellikle de son yıllarda gerileme dönemine girdi.

Öyle ki Türk futbolu çeyrek asır öncesine geri döndü.    

Geçtiğimiz akşam İzlanda karşısında izlediğimiz ‘Türk Milli Takımı’ bize tam bir nostalji gecesi yaşattı.

İzlanda maçı bir istisna değildi. Ki uzun bir süredir S.O.S. veren Milli Takımımızın geldiği son noktaydı bu.

Sürekli bahaneler üreten, beklentilerini mucizeler üzerine kuran, şansızlıktan yakınan ve ruhunu kaybetmiş bir milli takım izliyoruz ne zamandır.

Başarısızlığın sorgulanmasına tahammül edemeyen bir de teknik direktörümüz var ki, kendisini eleştirebilene aşk olsun.

Tamam, kabul ediyoruz. Fatih Hoca geçmişte önemli işler yaptı, ama Zat-i alileri o başarıların bakiyesini çoktan yitirdi.

Bir kısım medya, “Yahu ne yapacak, Fatih Hocamız sahaya girip golü kendi mi atacak?” şeklinde ucuz propaganda yaparak, Terim’in bakiyesini canlı tutmaya çalışıyor.

Ancak bu yönde yapılan yorumlar, Milli Takımın oynadığı futbol gibi 1980’li yılları anımsatıyor.  

Birileri faturayı futbolculara keserek, Fatih Hoca’yı aklamaya çalışıyor.

Elbette futbolcularımız da sütten çıkmış ak kaşık değiller.

Lakin bir teknik direktör, başarıyı kabul gördüğü gibi, başarısızlığı da kabullenmek zorundadır.

Çünkü verilen mücadele sportif bir savaştır ve bu savaşta mücadele eden ekibin tek sorumlusu da takımın başındaki komutan, yani Fatih Hocadır.

Fatih Hoca yatsın kalksın Cumhuriyet rejimiyle yönetildiğimize dua etsin.

Yoksa savaş kaybeden Komutanı’nın kellesini almayı kendine hak gören Padişah, Fatih Hoca’ya acaba ne kadar tahammül edebilirdi?

Şaka bir yana…

Milli takımın Fatih Terim ile başarıya ulaşamayacağını anlamak için alim olmaya gerek yok.

Galatasaray’ı birleştirici mizacıyla Avrupa şampiyonu yapan Fatih Hoca,  bugün başta Arda Turan olmak üzere çeşitli polemikler üzerinden ayrıştırıcı olmakla itham ediliyor.

Milli takımın her maçı sonrasında, Fatih Terim’in aldığı teknik direktörlük ücreti sosyal medyada gündem oluyor.

Milli takımdan hoşnut olmayan her vatandaş, ‘Aldığın parayı hak etmelisin’ diyerek, faturayı doğrudan Fatih Hoca’ya kesiyor.

Sürekli polemiklerin yaşandığı ve paranın konuşulduğu bir ortamda milli duyguları ne kadar öne çıkarabiliriz ki?

Ayrıca…

Milli Takımımıza karşı hassasiyeti tartışılmaz olan halkımız arasında,  sadece Fatih Terim’den kurtulmak düşüncesiyle; Milli Takım’ın başarısız olmasına sevinenlerin sayısı da az değil.

Birileri başarısızlığa sevinenleri vatan haini olmakla suçlayabilir, ama böyle düşünmek en büyük yanılgıdır.

Çünkü rahmetli Kemal Sunal’ın ‘Sahte Kabadayı’ filminin senaryosunu anımsatan bir şekilde, şans üzerinden elde edilen başarılar bizi ilk anda sevindirse de, uzun vadede sonuca götürmez.

Bazen başarıyı yakalamak için dibe vurmak gerekir. Ki bugün geldiğimiz noktada dibe çakılmış konumdayız.

Yani Milli Takımımız dünya kupasına katılsa bile değişen hiçbir şey olmaz, olmayacaktır. Tıpkı şans eseri katıldığımız Euro 2016’da olmadığı gibi.

Maalesef her şeye yeniden başlamak ve farklı bir sayfa açmak zorundayız.

Misyonunu tamamladığına inandığım Fatih Hoca’nın da komutayı milli takıma yeni bir heyecan kazandıracak birine devretme zamanı geldi. Hatta çok geç bile kalındı.

Haa ‘o isim kim olmalı’  diye soracak  olursanız, size kişisel kanaatimi söyleyeyim.

Kamuoyunda Fatih Terim’e alternatif olarak görülen birçok ismin,  milli takımlar nezdinde ülkemiz milli takımını yeniden orta ölçekli bir takıma dönüştüreceğine inanırım.

Ama bizi göklere çıkaracağına, yenidünya devleriyle başa baş konuma getireceğine inanmam.

Çünkü bizim sorunumuz sistemle alakalı…

Türkiye geçmişte; Jupp Derwall ve Sepp Piontek sayesinde iyi kötü bir futbol ekolü edindi kendine…

Derwall ve Piontek’in attığı temeller, Türk futbolunu önemli yerlere getirdi.

Derwall’den Mustafa Denizli, Piontek’ten de Fatih Terim en çok faydalanan isimler oldu.

Ama artık deniz bitti, o iki yaşlı kurdun temellerini attığı sistem, değişen ve gelişen yeni düzende çöktü.

Uzun lafın kısası, ülkemiz futbolu adına elzem olan para peşinde, popülist hocalar değil, bize yeniden sistem kuracak, ufkumuzu açacak ve Türk futbolunda devrim yapacak isimler gereklidir.