Türkiye'nin Hasta Adamı: İzmir
Hasan Eser / 01 Eylül 2016 - “İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ve ESHOT Genel Müdürüne: Şoförlerinize iletişim ve öfke yönetimi eğitimi verin ve halka hakaret etmelerini önleyin! Aksi halde görevlerine son verin!”
Bu sözler İzmir Kent Konseyi Başkanı Çağrı Gruşçu’ya ait.
Çağrı Gruşçu’nun sosyal medya hesabı üzerinden paylaştığı bu sözler, kamuoyunda geniş yankı buldu.
Kraldan fazla kralcılık konusunda pek mahir olan bazı muhteremler, ESHOT’un avukatlığına soyunurken, genel kanı Çağrı Gruşçu’nun önerisinden yana oldu.
Bu noktada benim de dikkat çekmek istediğim bir kaç husus var.
Ne yalan söyleyeyim gençlik yıllarımda otomobil kullanma tutkunu olan ben, artık İzmir’de araç kullanmaktan nefret ediyorum.
Bunun iki nedeni var:
Birincisi: yolcu kapmak için trafikte slalom yapan rallici dolmuşlar.
İkincisi ise: “Ben yolda bildiğim gibi giderim, ben seni değil, sen beni kollayacaksın. Haa yiyorsa buyur gel çarp, neticede olsan sana olur” dercesine traktörle tarla sürer gibi İzmir trafiğinde belediye otobüsü kullanan bazı ESHOT şoförleri…
Tavsiyemdir, sakın çarpmayın! Zira belediye otobüslerinin karıştığı kazalarda, aracın onarım bedeli dışında, çalışamadığı günler içinde tazminat talep ediliyor .(benden söylemesi)
Kent trafiğini zulme dönüştüren belediye otobüsleri ile ilgili yaşanan sıkıntıları dost meclislerinde paylaştığımda, bazıları şöyle diyor: “Ya kardeşim İzmir gibi mega bir şehirde kolay mı otobüs şoförlüğü yapmak, gün boyunca strese maruz kalıyorlar. Onlar da haklılar.”
Allah aşkına böyle bir mantık olabilir mi?
Trafik kanunu açıktır ve ‘mesleği stresli’ diye hiç kimseye üstünlük sağlamaz.
Kişinin yaptığı iş kendisine ‘zor’ geliyorsa o işi derhal bırakacak, mesleğine duyduğu öfkeyi başkalarına yansıtmayacak, eğer tahammül edemiyorsa da; görevini kendisinden daha iyi yapabilecek birine devredecek.
Peki, söz konusu belediye otobüslerinde hiç mi işini severek yapan yok?
Tabii ki var! RayBan güneş gözlükleriyle şoför koltuğuna oturunca; kendisinin Airbus A330 kaptan pilotu olduğunu zanneden bazı şoförlerimiz yok değil.
Artistik hareketler eşliğinde koca otobüsü; spor otomobil edasıyla kullanan bu şoförlerimize hayran olduğumu söyleyebilirim.
Ustam, gazeteci Şenol Gök de, elektrikli bisiklet fiyatına alıp satılan Doğan görünümlü Şahin marka otomobilleri ile teybi son ses açarak, sahilde piyasa yapanlara hayran olduğunu söylüyor.
Elbet, insanların küçük şeylerle mutlu olabilmesi çok güzel bir duygu ama abartmamak şartıyla! (ayrı konu)
Neyse konuyu dağıtmadan devam edelim.
İzmir Kent Konseyi Başkanı Çağrı Gruşçu’nun bugün yazımıza konu olan tespitine yönelik sosyal medya üzerinden yapılan yorumlarda oldukça ilginçti.
Görüşlerini bildirmek suretiyle konuya müdahil olan birçok vatandaşın İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde siyasi bir kadrolaşma olduğuna işaret ederek, personel alımlarında liyakatin esas alınmadığı iddialarını gündeme getirmeleri de dikkat çekiciydi.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun kamudaki liyakat sisteminin bozukluğunu yüksek sesle eleştirdiği şu günlerde; iddialar önemli ama tartışmaya açık.
Öyle ki “Şoförlüğün liyakatimi olur, ehliyetiniz varsa, adli sicil kaydınızda temizse girer çalışırsınız!” diyebilirsiniz.
Bence demeyin! Şöyle düşünün: Bugün Kamil Koç, Pamukkale, Ulusoy gibi firmalarda her ehliyet sahibine araç teslim ediliyor mu? Kesinlikle Hayır!
Ayrıca iddialardan yola çıkarak soruyorum: CHP üyesi olmanın yanı sıra, Menemen ve Menderes ovalarında traktör şoförlüğü deneyimi yeterli referans olarak görülüyor mu otobüs şoförü olmaya?
Mutlaka yeterli görülmüyordur. Nihayetinde özel firmaların otobüsleri de insan taşıyor, belediye otobüsleri de…
Yine Çağrı Gruşçu’nun paylaşımında, “Şoförlerinizin halka hakaret etmelerini önleyin” iddiası da öyle yenir yutulur cinsten değil.
Bazı ESHOT şoförlerinin lakayt konuşmalarına şahit olmuşluğum var, ama insanlara hakaret edene hiç rastlamadığımı söyleyebilirim. Ancak Çağrı Gruşçu’nun sayfasına yapılan yorumlar, ne yazıkki bu noktada birleşiyor.
Velev ki iddialar doğru olsun!
Ama…
Biz şimdi bu insanlara nasıl kızabiliriz ki?
Meşhur Atasözüdür: Balık baştan kokar!
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, “Bu millet böyledir vurdukça yalakalığa devam eder” diye ulu orta konuşursa olacağı budur.
Yani İmam yellenirse, cemaat ne yapmaz hesabı…
Aslında İzmir’de bu kötü gidişata el koyması gereken kişi Sayın Kılıçdaroğlu’dur.
Fakat Aziz Bey’in her seferinde istifa kartını açması O’nun da elini kolunu bağlıyor zannımca.
Yoksa benim tanıdığım Kılıçdaroğlu, muma çevirir hepsini! Kaldı ki bir yumurtayı beş kişinin taşıdığı İzmir Büyükşehir Belediyesinde çalışan hemşerisi de çoktur.
Toparlamak gerekirse, keşke İzmir’deki tek sorunumuz ESHOT şoförleri olsa. Getirirsiniz başına otoriter birini, en geç altı ayda düzene koyar her şeyi…
Malumunuz İzmir’in neresini tutsanız elinizde kalıyor, İzmir’in kurtuluşu da mümkün görünmüyor.
Bugün iktidar değişikliği olsa, en az bir dönemi enkaz kaldırma çalışmalarıyla geçer.
Dolayısıyla CHP’de dahil olmak üzere hangi partiden olursa olsun İzmir’i düzeltmeye talip olanın akıl sağlığından şüphe duyarım.
İzmir’i bu saatten sonra teslim alan İzmir’i kısa sürede kurtarmayı başarırsa hiç şüphesiz kahraman ilan edilir.
Ancak…
Son döneminde ‘Avrupa’nın Hasta Adamı’ olarak anılan Osmanlı Devleti’nin başına geçen Sultan Vahdettin ile aynı kaderi de paylaşabilir.
Ne mi demek istiyorum? Canım onu da siz düşünün bulun artık!