Üçüncü çocuğu yapalım yapmasına da...

NECLA KETENCİ ESER

İki yıl önce kucağıma aldığım ikiz bebeklerimle yaşadığım tarifsiz mutluluğu hala dün gibi hatırlıyorum. O büyülü andan itibaren annelik duygusunun bambaşka bir boyutunu keşfettim. Çocuklarımın her gülüşü, her adımı kalbimi tarifsiz bir sevinçle dolduruyor. Ancak bu mutluluğun yanında, Türkiye'de son yıllarda doğum oranlarının düşüş trendini de endişeyle takip ediyorum. Tabii ki bu durum, sadece beni değil, hepimizi yakından ilgilendiriyor. Çünkü bu gidişat, gelecekte demografik dengenin bozulmasına, iş gücü piyasasında ciddi eksikliklere ve sosyal güvenlik sistemi üzerinde artan bir baskıya yol açabilir.

Türkiye'de doğum oranlarının düşmesinin birçok sebebi var. Yüksek yaşam maliyetleri, konut/kira fiyatları, düşük ücretler ve işsizlik gibi ekonomik zorluklar ilk aklımıza gelenler arasında. Kreş/anaokulu ücretlerinin yüksekliği, bakıcı bulmanın zorluğu ve maliyeti de cabası. Çalışan anneler için yetersiz doğum izni, esnek çalışma saatlerinin yetersizliği ve ailelere yönelik yeterli maddi desteğin sağlanmaması da bu sorunu derinleştiren diğer etkenler arasında.

Tüm bu sorunlar ve endişeler (belki de daha fazlası) genç çiftleri çocuk sahibi olma planlarını ertelemeye veya tamamen vazgeçmeye itiyor. En iyi ihtimalle de bu konuda tereddüt etmelerine sebep oluyor. Ayrıca, günümüzde eskiden olduğu gibi anneanne ve babaannelerin torun bakma konusunda pek gönüllü olmadıklarını da görüyoruz. Bu da genç çiftlerin çocuk bakımı konusunda yalnız kalmalarına neden oluyor.

Bir vatandaş, bir emekçi ve bir anne olarak ben de bu endişeleri gayet iyi anlıyorum. Ancak unutmayalım ki, çocuklarımız geleceğimizin teminatıdır. Ayrıca onların varlığı, sadece ailemize değil, tüm topluma umut ve neşe kaynağı oluyor. Bunun içindir ki "Doğum oranlarındaki düşüşü nasıl durdurabiliriz?" sorusuna yanıt aramak zorundayız!

Öncelikle, ailelere yönelik ekonomik desteklerin artırılması gerekiyor. Çünkü çocuk sahibi olma kararı, birçok aile için ekonomik bir yük olarak görülebiliyor. Bu nedenle, doğum izinleri ile birlikte esnek çalışma saatlerinin uzatılması ve kreş ile anaokulu ücretlerinin devlet tarafından karşılanması gibi adımlar, ailelerin bu kararı daha rahat alabilmesine olanak sağlayabilir. Ayrıca, bakıcı istihdamının daha fazla desteklenmesi de önemli bir adım olabilir.

Gelişmiş dünya ülkeleri, doğum oranlarını artırmak için çeşitli politikalar uygulayarak bu konuda Türkiye'ye örnek olabilir. Özellikle İskandinav ülkeleri, ailelere yönelik geniş kapsamlı destek sistemleri ve esnek çalışma saatleri ile dikkat çekiyor. Bu politikalar, doğum oranlarını olumlu yönde etkileyerek nüfusun sürdürülebilirliğine katkıda bulunuyor.

Türkiye'nin de bu konuda kapsamlı bir politika geliştirmesi ve bu politikanın ekonomik, sosyal ve kültürel boyutlarıyla entegre bir şekilde uygulanması gerekiyor. "3 Çocuk Tavsiyesi" gibi telkinlerin yanı sıra, ailelere yönelik artırılmış maddi ve manevi destekler de bu süreçte önemli bir rol oynayabilir.

Sağlıklı bir toplumun ve ekonominin temeli olan güçlü aile yapıları ve sürdürülebilir nüfus artışı için mutlaka bir şeyler yapılması gerekir. Bu süreçte, hepimizin üzerine düşen görevler var. Zira geleceğimizi şekillendirecek olan bu politikaların oluşturulması ve uygulanması, toplumsal bir sorumluluk olarak kabul edilmelidir.

Unutmayalım ki, güçlü aileler güçlü toplumları yaratır.

NECLA KETENCİ ESER