Girişimcilik ve teknoparklar
Sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçiş süreci tüm toplumu yakından etkilemiş ve bu süreçte bilgi üreten ve bunu yeni teknoloji haline getiren Ar-Ge ve yenilik üzerine çalışan yaratıcı ve girişimcilik yeteneğine sahip bir sınıf oluşmuştur.
Schumpeter girişimciliği bağlantılı olmayan kaynakları bir araya getiren, yeni fırsatlar oluşturma yeteneği olarak ifade etmiştir. Bu çerçevede girişimcilerin inovasyon (yenilikçilik)ile değişimi hızlandıran ekonominin durağanlığını bozan yapılar olduğunu söylemek mümkündür.
Eski ile yeninin yer değiştirmesi sonucu oluşan yaratıcı bir yıkım sürecinden bahsedilir. Bu çerçevede gelişmiş ülkelerde yeni teknolojilerin ticarileşmesi ve yenilikçi fikirlerin açığa çıkarılmasına yönelik Yenilik Merkezleri (İnovation Hub) fikri doğmuştur.
Bu bağlamda Türkiye’de de 6 Temmuz 2001 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren ‘Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu’ hazırlanmıştır ve ülke sanayisinin inovasyon yeteneğinin geliştirilmesi amaçlanmıştır.
Bu çerçevede üniversite-sanayi işbirliğinde teknoparklar oluşturulmuştur. İzmir’den örnek vermek gerekir ise Yüksek Tekonoloji Enstitüsü ‘Teknopark İzmir’, Yaşar üniversitesi ‘Bilgi Teknolojileri Transfer Ofisi' ve Dokuz Eylül Üniversitesi ‘DEPARK’ bu teknokentlerden bazılarıdır.
Bu teknokentlerde girişimcilere alt yapı ve hizmet desteği sağlanmaktadır ve bazı vergi muafiyetlerinden faydalanmaktadırlar. Bu merkezlerde amaç girişimcilik fikrinin bir teknolojik ürüne dönüştürülebilmesi ve bu girişimlerin sürdürülebilirliğidir. Bu girişimler gelişmiş ülkelerdeki teknolojileri takip ederek Ar-Ge çalışmaları yaparlar.
Girişimlerin en önemli problemlerin yatırım fonu bulmak, ticarileşme, büyüme ve dijitalleşme olduğu söylenebilir.
Tüm bunlar için en önemli faktörlerin başında geniş bir network’e(uzman platformlarla bağlantılar) sahip olmaları gerekir.
Bu şekilde eğitim hizmetlerinden faydalanma, teknolojilerini geliştirme, ekosistemin (sanayi, akademisyen, yatırımcı, mühendis, tasarımcı, kamu kurumları, tasarımcı) yapısını değiştirecek politikalar üretme ve böylece rol model haline gelmeleri mümkün olabilir.
Girişimcilerin bu bahsedilen bağlantıları kurabilmesi için eğitim hizmetlerinden yararlanması son derece önemlidir.
Çünkü girişimcinin öncelikle girişimcilik dilini kullanabilmesi, ihtiyaçlarını rahatça ifade edebilmesi, yaptığı işi iyi analiz edebilmesi önemlidir.
Doğru soruları sormasını bilmiyorsanız aslında hiç de sizin için değerli olmayan şeyler üzerinde çalışırsınız ve hem zaman hem para kaybedersiniz.
Örneğin bir girişimcinin iş planı geliştirme yönünde bir sıkıntısı olabilir ancak bunun farkında olmayabilir ve çok farklı alanda uzman birine danışmış olabilir ancak bu çözüme götürmez.
Girişimci insan kaynağını iyi tanımalı, işinin yarattığı değeri iyi tanımlayabilmiş, dolayısıyla uygun iş planını geliştirmiş, doğru kişiler ile temas halinde ve içinde yaşadığı kültürü analiz edebiliyor olmalıdır.
Tüm bu konulardaki sorunlar ortadan kalktıktan sonra tespit ettiği soruna yönelik çözüm geliştirici ürün üzerinde çalışması mümkün olabilir. Çünkü öncelikli konulardan birinin tek seferlik bir ürün geliştirmek olmadığını sürdürülebilirliğin önemli olduğunu belirtmiştik.
Ticarileşmek ve büyümek için girişimin hem yapısını sağlam kurmuş olması, hem ekosistemin önemli bir paydaşı olması hem de çevresel koşulları iyi gözlemlemesi gerekir.
Özge Uğurlu
İşletme Bilimi Uzmanı