Gençlik nereye koşuyor?
ÜNİVERSİTE MEZUNLARI TÜRKİYE’NİN NİTELİKLİ İŞ GÜCÜNÜ KARŞILAYACAK DÜZEYDE EĞİTİMLİ Mİ?
Eğitimci Prof. Dr. Ziya Selçuk 15 Şubat 2011-02-15 tarafından aktarılan “Kızılderili’nin eğitimi” ve bunun karışında da ABD’nin eğitim sistemine ilişkin esaslı eleştirisini okuyunca doğanın pratiğinden gelen insanın ne denli iyi gözlemci ve analizci olduğunu bir kez daha iyi anladım. Kızılderili kabile liderleri ile ABD’li yetkililerin Kızılderili erkek öğrencilerin eğitimi konusundaki tartışmaları şöyle gelişmiş;
1944’te Lancaster’da ABD’li yetkililerle Kızılderili temsilciler arasında bir anlaşma görüşülüyor. ABD’li yetkililer, Kızılderililerin erkek çocuklarını üniversiteye göndermeleri halinde masrafları devletin üstleneceğini söylediler. Kızılderililer teşekkür ederek bu teklifi reddettiler ve şöyle dediler: “Biz gençlerin eğitimi konusunda sizden farklı düşünüyoruz. Bazı gençlerimiz kuzey eyaletlerinizde üniversite eğitimi gördü; her türlü bilgiyi aldılar, ama geri döndüklerinde onların iyi koşamadıklarını, ormanı tanımadıklarını, avcılık ve savaşçılık konularında hiçbir şey bilmediklerini gördük. Yani ABD’nin eğittiği erkekler Kızılderililer için hiçbir işe yaramıyor. Teşekkür ediyorlar ABD’lilere ve şükranlarımızın ifadesi olarak bazı Virginia’lı gençleri eğitim için bize göndermenizi öneriyoruz. Onlara bildiğimiz her şeyi öğretir, birer erkek olarak sizlere geri göndeririz.”
Genelde her toplum/devlet geleceği olan yetişkin bireyleri yaratmak için çocuklarını belirli bir yaşa kadar eğitim sürecinden geçirirler. Kızılderili’nin eğitim anlayışı bütünlüklü olarak kültürel değerlerini koruma sürdürülebilirlik üzerine oluşturmaktadır. Anlaşılan Kızılderili için öğrencilerin içinde bulunduğu toplumun dilini kültürünü, toplumsal değer yargılarını, içinde yaşadığı coğrafyayı, yaşam sürdüğü toprakları ve onların kıymetinin bilmesini kendilerine yetiyor. Kızılderili bugünkü anlamda uygarlaşma ve teknoloji geliştirme gibi konulardan çok kendi gerçekliklerini öğretmek istiyorlar. Tabii aradan geçen nerdeyse 70 küsür yılda bilim ve teknolojinin yaratığı yeni ekonomik model doğal olarak eğitim beklentisini ve işleyişini de değiştirdi.
Genelde de hemen her toplum çocuklarına ve gençlerine yerel anlamda yaşadığı veya yaşatmak istediği değerler yanında evrensel anlamda da bir dünya vatandaşı yetiştirmek içinde yaşına, kavrama ve anlama düzeyine göre ileri düzeyde eğitim ve öğretim yaptırılmaktadır. Bütün dünyada ortalama 12 yıllık bir eğitim süreci içinde yerel ve evrensel düzeyde coğrafyayı, tarihi, felsefeyi ve antropolojiyi bilmesini çok önemseniyor. Sonra içinde yaşadığı doğanın fiziği, kimyası, biyolojisi ve bunların işleyiş mekanizmasını ve bunların mekanizmalarının yasalarının dili olan matematiğin kavranmasını önemsiyorlar. Günümüz iletişim teknolojileri çağının gereği olan ekonomik yapı ve bunun dayandığı temel bilimler ve teknoloji doğal olarak fen ve matematik öğretimini zorunlu kılıyor. Bugün bilim ve teknolojinin geldiği ileri aşama sayesinde dün tanımlayamadığımız birçok doğa olayını daha iyi açıklayabiliyoruz. Bütün bu gelişmişlik ve doğalın anlaşılması ve insan yaşamının kolaylaşmasını sağlayan biricik faktör iyi bir fen okur-yazarlığıdır. Aynı zamanda doğanın anlaşılması içinde kişinin kullandığı dili iyi bilmesi gerekiyor ki okuduğunu anlasın. Coğrafya, iklim, doğal yapılar, jeomorfoloji, jeoloji ve toprak gibi yapılar kişilerin düşünce dünyasının ve algılarının şekillenmesine yol açmaktadır. Tarih ve felsefe gibi olayları analiz eden, tartışıp yorumlayan disiplinler konunun anlaşılmasına yardımcı olur. Mantıksal sonuçların çıkarımı için düşünme metotları ve psikoloji bilimleri de ayrıca önemlidir.
Bugün teknoloji ve bilimsel veriler üzerinden gelişmişlik ve refah düzeyine çoğunlukla batının fen ve matematiği iyi kavramış ve bunu öğrencilerine öğreten toplumlar sahiptirler. Bu ülkelerin eğitim modelleri incelendiğinde insanı hayata hazırlama konusunda bütünlüklü bir eğitim politikalarının olduğu aşikâr. Örneğin başta Fransa olmak üzere halen çoğu ülkede lise son sınıfta olgunlaştırma sınavları bulunmaktadır. O sınavlarda kişinin dünyayı ve içinde bulunduğu ortamı kavrayıp kavramadığı ölçülmeye çalışılıyor.
Ülkemiz artan nüfus artışı ve buna karşın yetersiz iş olanağı yaratamaması sonucu çok doğal olarak çok sınırlı nitelikli meslek için milyonlarca öğrenci kıyasıya ve birbirini ezercesine ilkokuldan itibaren sınava hazırlatılıyor.
Ezbere ve test tekniğine dayalı eğitim sistemi çok defa değişik eğitim bilimcileri tarafından analiz edildi. Birkaç kez bende üniversite öğrencilerinin yetersiz akademik alt yapı ile üniversiteye geldiğini yazdım. Ancak son birkaç yılda ders verdiğim Ziraat Fakültelerine gelen öğrencilerin yalnız akademik değil kültürel olarak da çok çok yetersiz olduğunu yaşayarak tanıklık ediyorum. Ancak günden güne ben ve benim gibi çoğu öğretim üyesi hocamdan edindiğim intiba ile “bu kadarda kötü olamazlar” dedirtecek düzede çok yetersizler.
Ayrıca öğrencilerin derste ne öğrendiğini belirlemek için yapılan sınav sonuçları çok daha korkutucu ve de ülkemizin geleceği açısında da ürkütücü.
Genel Kültür ve Bilgi Düzeyi Sınırlı
24 Mayıs 2018 tarihli gazetelere yansıyan bilgilerden TÜSİAD yöneticileri ekonominin gidişatına ilişkin görüşlerini açıkladıkları toplantıda eğitme dayalı çarpıcı tespitlerde de bulundular. TÜSİAD yönetim Kurulu başkanı Erol Bilecik’in konuşmasında “ülkenin sorunlarının nedenlerini anlayabilen ve çözüm üretebilen bir nesil yetiştirmeyi henüz başaramadık” diyor. Ayrıca diyor ki “gençlerimiz fikirlerini özgürce ifade edemese, özgüveni yüksek yaratıcı eleştirel düşünebilen, inisiyatif alan, farklılıklara sahip bireyler yetiştiremesek ülke olarak koyduğumuz hedefleri gerçekleştiremeyiz”.
Maalesef uzun yıllardır üniversite ve ortaöğretim öğrencilerin sınıf içinde ve dışındaki tutumlarını izlemekteyim. Üniversite öğrencilerinin bildiğim üniversite öğrencisi görüntüsü ve davranışı gösterdiğine çok rastlamadım. Öğrencilerin sınav kâğıtları bir bütün olarak korkunç derecede sorunlu. Mezun olma durumundaki öğrencilerin sınav kâğıtlarını okuyunca içimdeki duygularım ”bu gençler ile Türkiye ileriye gidemez” duygusu oluşuyor.
Günümüz Üniversite Gençliğinde Gördüğüm En Önemli Sorunlar Şöyle;
Öğrencilerin bütünlüklü bir kavrayışa sahip değiller. Hiçbir alanda herhangi bir konuyu ele alıp sebep-sonuç ilişkileri için ciddi bir analiz yapacak durumda ve yetenekte değiller.
Çok azı net olarak ne istediğini biliyor veya tersinden neyi istemediğini biliyor.
Çoğunda farkındalık gelişmemiş.
Soyut düşünceden yoksun, analitik düşünme becerisi kazanmamış.
Mantıksal bir önerme ve kurgu geliştiremiyorlar.
Kelime bilgisi yetersiz ve kavramları tamı tamına açıklayamıyor. Özellikle kavramları bilmedikleri için konularında ya kavrayamıyorlar veya yanlış yerde konumlanıyorlar.
Herhangi bir konunun sınır değerleri, büyüklük ve küçüklük boyutları ayırt edemiyor veya bilmiyorlar.
Büyük çoğunluğu iç disiplinini sağlamda ve kendi kendini yönetmede yetersiz görülüyorlar.
Herhangi bir konuda kendini geliştirme, yeni şeyler öğrenme konusunda çaba görülmüyor.
Yetenekleri geliştirmek için özel zaman ayırmaya tahammülleri yok. Çok azı hobi sahibi ve bir şeyler ile ilgilenmek için zaman ayırıyor.
Büyük çoğunluğu cep telefonu bağımlısı olmuş ve çok sık aralıkla telefon üzerinden sosyal medyada dolaşmaktadır.
Her ne kadar teknoloji çağında olsak da bir kısım öğrencinin sosyal medyada e-posta veya web ortamında hazır gelen bilgileri analiz etmediği ve olduğu gibi kullandığı görülüyor.
Öğrencilerin sınavlarda soruları analitik olarak çözümlemek ve yorum yaparak yazmaktan kaçındıkları görülüyor. Çoğunlukla ortaöğretimde edindikleri test geleneğinin üniversitede de devam etmesini istediklerini belirtiyorlar.
Büyük çoğunluğu spor dahi yapmıyor, kitap okuma alışkanlığı çoğunluğunda yok. Gazeteleri sınırlı sayıda genç internete manşetlere bakarak bilgi sahibi olmaya çalışıyor.
Çoğu gencin daha çok şekilci, biçimsel, gösterişe düşkün ve kof bir haz peşinde koştuğu görülüyor.
Gençlerin ben merkezli egoları nedeniyle eleştiriye tahammülleri çok yok. Hemen her olayda rekreasyon göstererek kendilerinin de düzeltilmesi gereken alanları olabileceği akıllarına gelmiyor.
En Ciddi Sorun Gençler DERS ÇALIŞMAYI BİLMİYOR ve DERS MATERYALİ DAHİ OKUMUYOR
Görebildiğim kadarı ile öğrencilerin çoğunluğu ders çalışmayı bilmiyor. Çoğu kalemsiz deftersiz derse yoklama için geliyor izlenimi veriyor. Sınıfta genel olarak NOT almak yok. Not alanda ise aldığı NOT’u sorgulamadığı için ezbere bilgilere sahip olmaktadır. Öğrencilerin neredeyse tamamı günlük işlenen dersleri tekrarlamadıkları ve/ya konuya ilişkin bir şey okumadıkları görülüyor. Öğrenciler genelde kendi sorumluluğunda olan ders materyalleri dahi nerdeyse hiç okumuyor ve yazmıyor. Genel çoğunluğu kendilerine verilen ders materyalini okumuyor. Hatta yazmaktan hiç hoşlanmıyorlar.
Öğrenciler ortaöğretimden beri bildikleri ve ÖSYM’nin yaptığı test tekniğine uygun yetişme tarzı ile konuları derinlemesine kavramak için çalışmıyorlar. Öğrenciler ellerinde cep telefonu ile hocların derste sunduğu sunuları fotoğraflayarak sınava hazırlanıyorlar.
Gençlik Nereye Koşuyor?
Gençliğin günümüzdeki yaşam biçimi ve öğrenme stratejisi üzerine Fatoş Karahan tarafından yazılan “Açılın Gençler Geliyor” kitabında beklentim gümbür gümbür bir gençliğin geleceği yönündeydi. Ancak beklediğimin aksine Sia Insight araştırma verileri üzerinden yapılan değerlendirmeye göre Türkiye’de ki gençlerin Batıdaki akranlarına göre birçok yönden geride olduğunu gösteriyor. Açıkçası benimde uzun zamandır öğrencilerimizde gördüğüm durumu yansıtıyor. Çoğu zaman acaba bizim mi öğrenciler böyle veya hoca gözü ile daha çok şey beklentimizden mi? kaynaklanıyor diye düşündüğümden bu konuya değinmek istemiyordum.
Ancak elimizde artık bir rapora dayalı veriler olduğuna göre daha cesaretle gözlemlerimizi ülkemizin gençliğinin daha iyi olması için paylaşabiliriz.
Gençlerin çoğunluğunun uzun dönemli planlama ve yaşama kendilerini hazırlama gibi bir eğilimi görülmüyor. Çoğunluğu günübirlik yaşıyor. Örneğin bir yabacı dil bileyim dünyaya açılayım, iletişimi geliştireyim diye bir kaygısı yok. İnternet için biraz dil bilmeyi yeterli görüyor. Sia Insight verilerine göre gençlerin % 89’u yabancı dil bilmiyormuş. Çoğu zaman öğrencilere İngilizce ismin ne diye sorduğumda “ no engiliş” diyorlar. Çok üzücü.
Gençlerin nerdeyse tamamının %95’inin pasaportu yokmuş Yurt dışına özellikle de ABD’ye gitmek istiyormuş ancak hiç yurtdışına çıkmamışlar. Gençlerin % 61’i hiç uçağa binmemiş ve kütüphane kullanamıyormuş. Nerdeyse zamanının çoğunluğunu cep telefonu üzerinden sosyal medyada gezinerek geçiriyor. Günde 6.5 saat sosyal medyada geziniyor (KTÜ gençlik araştırması).
Gençliğin ülke sorunları ile ilgisi, yaşam felsefesi vs. birçok konuda sorunlu olduğu görülüyor. Geçmişteki benzer araştırma verilerinde de bunlara yakın veriler ve değerler belirlenmişti.
Tabi bu durumdaki gençliğin bir dünya vatandaşı olması beklenebilir mi? Çok emin değilim.
Gençler Geçmişi İyi Kullanamadığının Farkına Çok Geç Varıyor
Günümüzde en yağın işsizlik % 25’in üzerinde üniversite mezunu gençlere olduğunun bilinmesine karşın farklı nitelikler kazanayım, becerilerimi artırayım gibi hiçbir kaygı göremiyorum. Bir an önce mezun olayım elimde belgem olsun istiyor. Ancak mezuniyetten sonra elinde diploması ile evde iş bekleyen çok sayıda insan her gün değişik sorunlar ile karşı karşıya. İşsiz kalan gençlerin çoğunluğu geçmişi iyi değerlendirmediğini itiraf ettiklerini görüyorum. Çoğu işi arayışında birkaç teşebbüsten sonra iyice içine kapanma noktasına gelerek ailesine yük olmaya başlıyor. Genç nüfusun işsizliği gençliği daha da mutsuz ve yalnızlaştırıyor.
Fatoş Karahasan diyor ki “bugün miras yiyen bir gençlik var ve mutlaka bu gençlerin üretime kazandırılması gerekir”. Bu görev bir bütün olarak hepimizin birlikte çalışmasını gerektiriyor.
Bu bağlamda bizlere de özellikle Üniversitelerde büyük görev düşüyor. Hatta anne ve babalara, sivil toplum kuruluşlarına, demokratik kitle örgütlerine. Bizim gençler için ortam hazırlamamız gerekiyor. Evet, bir bütün olarak çevremize, öğrencimize bakınca görüyoruz ki genç öğrencilerimizin farkındalığı düşük, günlük keyiflerinden taviz vermedikleri için gerçeği bütünlüklü olarak göremiyorlar. Bu durumu olduğu gibi kabullenmek yerine eğitimin doğasına uygun olarak BİR ŞEYLER YAPMAK GEREKİR.
Bize düşen, çağın gereklerine uygun kişinin kendisi olması, birey olması, kendi alanını kavraması ve herhangi bir konuyu tartışabilmesi fikir üretebilmesi, ihtiyaç duyulduğunda bilginin nerde olduğunu ve ona nasıl ulaşacağını bilme becerilerinin kazandırması gerekiyor.
Bu bağlamda yarından tezi yok ülkemizin ciddi bir gençlik araştırması yaparak sorunu analizi etmeli ve çözüm yolları üretmesi aciliyet göstermektedir.
Konu Bir Bütün Olarak Ülkenin Sorunu Olduğu İçin Siyasi Karar Alınmasını Gerekiyor.
Alınacak karar siyasi tarafgirlik değil günümüz gerçeğine uygun bilimsel eksenli bir eğitim öğretim reformu niteliğinde olmalıdır. Türkiye’nin geçmiş tecrübesi bu sorunun üstesinden gelebilecek yapıdadır. Bu aşamadan sonra Türkiye çağının gereklerini uygun sağlıklı ve niteliğe dayalı bir bilim ve üniversite politikası ile geleceğin nitelikli insan gücünü oluşturmak zorundadır. Bu hali ile bu gençler ile ileriye taşınamayacağı kanaati beni çiten içe çok rahatsız ediyor.
Ne Yapmalı?
Görebildiğim kadarı ile Üniversite gençliği orta öğretimde üniversite eğitimi alacak düzeyde akademik bilgiden yoksun olarak mezun oluyor. Öğrencilerin en önemli eksikliği okuma alışkanlığı yok ve genel kültürden çok yoksun. En kısa sürede orta öğretim özelliklede Lise eğitimi kişinin kozmosu, doğayı ve doğanın işleyiş mekanizmalarını, tarih coğrafya iyi öğrenmeli. Ve Lise sonda bir olgunluk sınavından geçmelidir. Öğrencilerin becerilerini geliştirecek, yaşamı tanıması ve ondan zevk alacağı programlar geliştirilmeli. Liseden itibaren yaratıcılık gelişilmelidir.
Üniversite eğitimi tamamen eleştirel düşünmeye ve kritik okumaya dayalı olmalı. Öğrenci merkezli sorun çözen ve kişinin farkındalığının aratılmasına yönelik bir planlamaya geçilmeli. Her şeyden önce üniversite ortamı kişinin kendisini geliştirecek özgürlük ortamı sağlamalıdır.
Öğrencinin derse aktif olarak katılımı ve sürekli tartışma ortamının sağlanmalıdır. Yaparak öğrenme ortamı yaratılmalı ve kişi kendi kendisine bir fiil işi yapmalı ve karşılaştığı sorunları kendisinin çözmesine olanak sağlayacak sistem kurmak gerekir.
Derslerde öğrenmeyi etkili kılmak için öğrencilerin ders dışı kaynaklara ulaşması ve konu hakkında geniş okuma yapacak şeyleri devreye sokmak gerekir.
Teknoloji çağının gereği olarak fen-teknoloji okuryazarlığı ve kodlama öğretilmeli. Her öğrencenin tarihi bilinci yanında felsefi düşünme yetkinliği kazanılmalıdır.
Yoksa GENÇLİK ELDEN GİDİYOR demeyi bir hoca olarak sorumluluğumun gereği olduğunu belirtmek istiyorum.