Üniversite ve Bilim İnsanı Sorumluluğu

PROF. DR. İBRAHİM ORTAŞ

Akademisyen bir toplumun belleği, zekâsı, anlama ve algılama gücüdür.
Bir üniversitenin başarısı akademik kadroların başarısı ile eşdeğerdir.

Ülkemizin Önceliği Bilim Olmadığı İçin Sorun Yaşıyoruz!

Üniversite Nedir?

Türkiye bugün içeride ve dışarıda birçok yapısal ve yönetsel sorun ile uğraşmaktadır.

Toplumun genel kanısı ise günden güne sorunların giderek ağırlaştığı yönündedir.

Bilim ve üniversite tam da bu durumda sorun çözmek için vardır.

Teknik sorunların çözümü belki daha kolay, ancak sosyal sorunların çözümü çoğu zaman yönetimler, hâkim görüş, mahalle baskısı ve siyasi etkilerden dolayı çok daha sorunlu ve zordur.

Bu nedenle insan odaklı sorunların rahat incelenmesi için üniversitelerin üzerinde hiçbir etkinin olmaması, akademisyenlerin rahatça görüşleri ve bulgularını geliştirmek için özerklik talebi oluşmuştur.

Üniversitelerde bugün yaşanan birçok sorunun temelinde üniversitenin tam olarak bilinememesi yatmaktadır.

Üniversitenin varlık nedeni ve kendisinden beklenilenler doğru tanımlanmadığı ve anlaşılmadığı için doğru bilim insanı da yetiştirilemedi ve buna bağlı olarak doğru da yönetilemedi.

Cahit ARF’ın ifadesi ile "Üniversite kurulmaz, Üniversite olunur" Üniversite olmak için bilimsel bilgiye nasıl ulaşılacağını bilmek zorunludur."

Bilimsel bilgiye nasıl ulaşılacağını bilmek için öncelikle Bilim Tarihi, Bilim Felsefesi ve Araştırma Metotları derslerinin en başta üniversitelerde öğretilmesi/okutulması gerekiyor.

Üniversitelerin toptan aydınlanması için üniversite mutlaka tartışmayı ve felsefeyi öğrenmek zorundadır.

Öğrenmeden öğretimin olduğunu gösteren bir tek bilimsel örnek ve pratik bulunmamaktadır.

Bilimin işleyiş mekanizması metodolojiye dayanmaktadır. Yani bilgiye nasıl ulaşılacağına bağlıdır.

Bilim adamı mesleği gereği bilimin felsefesini, elde ettiği bilgiyi tanımak ve bilimin işleyişini bilen kişi olmak zorundadır.

Bilim kişisi bilgi ve sorumluluğu edindiği zaman bilgiye ulaşmasını bilir. Ne aradığını bilirse bilinçle her bulgu analiz edilir ve yorumlanır.
 
Üniversitenin görevi nedir?
1. Güncel ve gelecekte ortaya çıkabilecek sorunlarla ilgili derinlemesine araştırmalar yapmak ve çözüm önerileri sunmak,
2. Eğitim görevi yapmak, nitelikli insan yetiştirmek,
3. Toplumu aydınlatmak ve önderlik yapmak.

Ancak en önemli görevi “doğanın ve toplumun” gizemlerini (sırlarını) deşifre etmektir. Deşifre etmesi görevi önemli, çünkü bilim insanı bilinenleri değil, bilinmeyenleri anlamak üzere çalışmalarının peşinde coşku ile koşan kişidir.

Atomun varlığını gözle görerek anlayamayız, ancak derin sezgiler, gözlemler, araştırmalar ile atomun varlığı anlaşılır. Gizem çözüldükçe bulgular paylaşılır, öğretilir ve toplum aydınlatılır.

Üniversitenin yeri ve görevi doğru anlaşılırsa, öğretim üyesi veya bilim insanının görevi daha net anlaşılır.

Eğer üniversite ve bilim kavramlarını ve tarihçesini doğru anlarsak veya üniversite ve sorumluluklarını doğru okuyabilirsek hangi nitelik ve düzeydeki kişilerin bu işi yapabileceğini daha iyi tanımlarız.

Üniversite tarihi üniversitenin en önemli özelliğinin her tür otoriteden bağımsız araştırma ve eleştiri hakkı olduğunu göstermektedir. Bu anlamda üniversite birkaç şekilde tanımlanabilir, fakat en yaygın ifade ile kamu yararı için bilgi üreten, bilgiyi ileten ve yayan özerk bir öğretim ve araştırma kurumudur.

Üniversitelerin sorunları evrensel boyutta olduğu için sınırları da dünya sınırlarının ötesine taşınmaktadır. Bu ortamlarda her türlü düşünce otoritelere, tabulara ve kişilere bağlı olmaksızın tartışılmaktadır. 

Ancak özerk üniversitelerin özgür tartışma ortamında, göreli doğrular ve göreli yanlışlar, değişik fikirlerin, çeşitli ekollerin, farklı hipotez ve teorilerin tartışılması ve birbirini elemesi ile sağlıklı bilgi ve görüş ortaya çıkar.
 
Bilim İnsanı Kimdir? Kim değildir?
Bilim insanı “Dünyayı ve/ya içinde yaşadığımız evrenin sırlarını araştıran, hatta yaşamı anlayabilmek için ufkumuzu açmak için sordukları sorular ve cevapları ile bizleri aydınlatan kişilerdir.

Newton'un ölümünden sonra Alexander Pope, onunla açılan çığırı iki mısrada anlattı: “Doğa ve doğanın yasaları gecenin koynunda saklıydı: Tanrı, Newton'u yarattı! Her yer ve de her şey ışıktı artık” der. Diğer bir ifade ile “Bilim İnsanı
Gizemi Aralayandır


Matematikçi Prof. Dr. Cahit Arf'a göre bilim insanı, bize evrenimizi anlamak için yol gösteren rehberlerdir.

Bilim insanı, bir soruna çözüm bulmak için kendiliğinden harekete geçen kişidir.

Engel tanımadan, bir zamanlar olanaksız denilen şeyleri olanaklı kılmak için yeni yollar arayandır.

İnsan, bildiği, tanıdığı şeyleri sever, bilmediği, anlamadığı şeylerden korkar.

Aklımız, korkularımıza karşı kullanacağımız en güçlü silahımızdır. Karşımıza çıkan sorunlara aklımızla çözüm yolları arar, zorlukları aklımızla aşmaya çalışırız.

Kendimize neden, nasıl, ne zaman gibi sorular sormaya başladığımızda biz de bilim insanı olma yolundayız demektir. Çünkü bilim, biraz da doymak bilmez merak demek değil midir?

Bu bağlamda bilim insanı tutkuları olan, kafasında çok farklı soruları olan kişidir.
Bilim Adamının   en önemli özelliklerinden biri, mütevazi yaşamı ve kişiliğidir.

- Bilim adamı dürüstlüğü imbikten damıta damıta elde edilmiş saf su damlalarına benzemelidir.  

- Bilim İnsanı kendi iktidar çıkarları için duruma göre pozisyon almaz.  

- Tersinden bilim adamı duruma göre pozisyon alan, para pul, makam mevki için çalışan, birkaç makale yaparak akademik aşamaları sağlayan kişi değildir.

- Toplumsal sorumluluktan kaçan, “gözerimi kaparım vazifemi yaparım” diyen memur hiç değildir.

- Bilim insanı bu bağlamda hediye, rüşvet, iltizam gibi ilişkilerin içinde bulunmaz. Akademisyen bazılarının yakıştırması gibi özel iş, ek ders, danışmanlık ve paralı proje peşinde koşman insanlar değillerdir.  

- En büyük hediye laboratuvarında bulduğu yeniliktir, yetiştirdiği ufku açık, sorumluluk sahibi, ülkesine hizmet eden öğrencileridir. Bilim insanları tarih boyunca insanın mutluluğu için uğraş veren ve bu uğruda maddi ve manevi bedellerde ödemiş kişilerdir.Sonuç olarak, bilim adamı toplumdan kopuk değil, toplumun içinde, sevinçleri, acıları olan insanlardır. Bilim insanı sürekli kafasında soruları olan, aydın sorumluluğu olan, açık, uzak görüşlü ve çözümleyici yeteneği olan kişidir.
 
Akademisyenler İnandıkları Görüşlerini Açıklamak Zorundadır
Prof. Dr. Ali Demirsoy e-posta paylaşımında (17 Ocak 2016) “Üç meslek grubunun, askerler, yargıçlar ve akademisyenler, kızarak, hormonlarının etkisine uyarak, paniğe kapılarak, emir vermesi, karar vermesi, fikir beyan etmesi kesinlikle affedilemez ve Çok özel mesleklerdir” diyor.

Sayın Demirsoy “….. akademisyenlerin paniğe kapılamayacağını, etki altında kalamayacağını ve özellikle de kurulu düzene yaranmak, bilime aykırı davranmak ve yorumlarına din, ırk, aile, akraba, çıkar unsurlarını katarak fikir beyan edemez, yorum yapamaz” diyor.

” Akademisyenler, eğer bir fikirde ısrarlı iseler, onu sosyal ve bilimsel gerçekler içerisinde açıklayabilmelidirler. Aynı zamanda diyor ki özelde akademisyenlerin, yanlış yaptım, elimde değildi, etki altında alınmış kararlardan dolayı özür dileme hakkının olmaması gerekir. Akademisyen bu bağlamda model olma özelliğine sahip ve ayrıcalıklıdır. Akademisyenin bilgi birikimi, ufuk açıcı özelliği nedeniyle doğal olarak aykırı düşünceyi savunma hakkına sahiptir. Bir toplumun temel zenginliğini ve dinamosunu oluşturan akademisyenler, hemen her toplumda hangi sistem altında olursa olsun, bilimsel ve akademik temeli sağlam olduğuna inandığı görüşlerini açıklamaktan çekinmemeli ve taviz vermemelidirler. Ve kendilerine tarihsel olarak biçilen görevi en iyi şeklide yapmaları ve sistemin akarsuyuna göre yalpalamamaları gerekir” diyor.
 
Bilim insanı sorumluluğu aynı zamanda aydın sorumluluğunu da getirmektedir.
Üniversiteler bu bağlamda aydın insan yetiştirmek zorundadır.

Ülkemizin yöneticileri Türkiye’yi çağdaşlaştırmak için bilimden faydalanmayı, bilimin öngördüğü sistematik, planlı ve stratejik gelişmeyi yeterince benimsememişler, hatta tabiri caiz ise bilim kuruluşlarını bir devlet dairesi, bilim insanlarını da maaşlı memur gibi görmüşlerdir.

Ancak son yıllarda oluşan bir kanıda sorunlar yalnızca siyaset yapanlar tarafından konuşulur ve tartışılır. Diğer kesimler sanki sorunları konuşamaz ve öneri geliştiremez.

Nihayetinde siyaset yapanlarında üretilmiş olan bilgiyi kullanmaları gerekir. Bilginin üretildiği tartışıldığı ve olgunlaştırıldığı doğal ortam üniversite ve akademilerdir.

Genelde de tarihsel süreçte, Çin’de, Orta Asya’da, Sümerlerde, Babil’de, Bağdat’ta, Mısırda, Atina’da, İstanbul’da ve Bologna’da, Paris’te ve Oxford’da dahi aydın ve filozoflar ve toplumun taşıyıcı güçleri hep üniversite ve akademilerde kendilerini ve düşüncelerini geliştirmişlerdir. Aydınlanmanın başka türlüde gerçekleşmesi beklenmez.
 
Türkiye Üniversiteleri ve Akdemiyası Uluslararası Ölçekte Nitelikli Akademik karolarını Bir Türlü Yaratamadı ve Var Olanları da Elinde Tutamadı
Sonuçta hem üniversiteleri hem de ülkeyi ileriye taşıyacak, dönüşümü sağlayacak ve değiştirecek bilim insanları da üniversitelerimizde yetiştirilmesi ülkemizin geleceği açısında son derece önemli.

Ne yazık ki bugünkü hali ile YÖK’ünde kabul ettiği gibi çoğunlukla üniversite öğretim üyesi profili ve sayısı da ülkeyi ve üniversiteyi ne yazık ki ileriye taşıma kapasitesinin altında kalmıştır.

11 Şubat 2021 tarihli açıklamada YÖK Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç, "Akademide son günlerde yapılan atamalarda liyakat ve ehliyetin gözetilmediği, bu hususunda toplumsal vicdanı rahatsız ettiği yönünde dikkate alınması gereken şikâyetler var” ifadelerini kulandılar.

Geriye doğu dönüp üniversitelerin son 70 yılda neden nitelikli akademik kadroları bünyesinde tutamadığını sorgulamakta fayda vardır.  

Yapılması gereken, siyasetin etkisinin dışında yeni bir yükseköğretim yasasının yapılması, bilim adamı yetiştirme akademilerinin yeni baştan düzenlenmesi gerekir.

Bu akademilerde bilim tarihi, bilim felsefesi, araştırma deneme, insan ilişkileri gibi derslerin işlendiği, ülkeyi ileriye taşıyacak evrensel ölçekte bilgi üretme potansiyeli ve metodolojisini kavramış, soyut düşünme ve becerilere sahip bilim adamları yetiştirmek zorundayız.
 
Akademisyenlerin Omuzlarında Ağır Bir Yük Bulunmaktadır
Üniversitenin doğasını bilen akademisyenlerin omuzlarında ağır bir ahlaki, etik ve toplumsal sorumluluk bulunmaktadır.

Bilim tarihi ve felsefesini özümsemiş her akademisyen akademik özgürlüğü ve özerkliği rahat çalışmak için öncelikli olarak görmekte, sorumluluğu gereği doğa, insan, bilim ve bilimsel gerçeklikten yana taraf olmak zorundadır.

Stephan Zweig “Bilimde körlük yanılgı değil, ”korkaklık” tır. Bilim adamının “korkaklarla, ürkeklerle ya da saygıdan ötürü gerçeği görmemeye hakkı yoktur”.

Giordano Bruno 16. yüzyılda, “Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım” diyordu.

Genelde filozoflar, aydınlar ve akademisyenler hep dinamik gücü oluşturdukları için yaşamı geliştirme yönünde saf tutmuşlardır.

Akademik ortam için Voltaire “sizin ile aynı görüşte değilim, ancak görüşlerinizi savunmanız için sonuna kadar yanınızdayım, hatta canımı veririm der.

Akademisyen, ifade özgürlüğünün üniversite olmanın temel koşulu olduğunu benimser ve bu özgürlük olmazsa demokrasiden bahsetmenin anlamsız olacağını bilir.

Üniversitenin yarattığı demokratik ortamda akademisyen akıl yürütme ve araştırma ile edindiği bilgiyi özgürce paylaşır.

Bu amaçla batı üniversiteleri yüzlerce yıl önce krallara ve otoritelere karşı önce özerk üniversite talep ettiler ve bu konuda ciddi bedeller ödediler.

Aksi durumda gelişme olamaz. İnsanın insan olmasından bu yanan statükocu güçler ile dinamik güçler arasında hep bir çatışma alanı yaşanmaktadır.

Günümüz bilgi çağında bilgiye, bilime ve özgürlüğe verilecek en büyük zarar fikirlerin ifade edilmesinin engellenmesidir. Hangi ortamda olursa olsun, bilimin yaşam hakkı bulmadığı, özgürlüğün olmadığı, entelektüel gerilemenin yaşandığı her yerde başta sosyal ve ekonomik duraklama kaçınılmazdır.

Türkiye gibi gelişmekte olan bir ülkede yapılması gereken başta üniversite özerkliği ve akademik özgürlüğü sağlamak ve yaşamın her alanında demokratik ortamı yaşatmaktır.

Türkiye gibi genç nüfuslu bir ülkede düşünce açıklama ve kendini ifade etme özgürlüğü sosyal ve ekonomik kalkınma için elzemdir.
 
Kaynakça
Hirsch, E, "Üniversite Muhtariyeti", Dünya Üniversiteleri ve Türkiye'de Üniversitelerin Gelişmesi. İstanbul: Ankara Üniversitesi Yayınları, No: 23, 1950.
Sıddık Sami Onar, "İstanbul Üniversitesi'nin Raporu", Dünya Üniversiteleri ve Türkiye'de Üniversitelerin Gelişmesi, İstanbul: Ankara Üniversitesi Yayınları No:23, 1950, s. 755-757.
Ortaş, 2004. Üniversite ve Toplum. Mart 2004. Cilt 4. Sayı 1. http://www.universite-toplum.org/text.php3?id=179
 
Prof. Dr. İbrahim Ortaş / Çukurova Üniversitesi / 12 Şubat 2021, Adana
İletişim: iortas@cu.edu.tr