Bilim ve Teknoloji: Uygarlaşmanın Çözümü mü, Barbarlığın Aracı mı?

RIDVAN KARAPEHLİVAN

TEKNOLOJİ VE BİLİM BARBARLIĞIMIZI YOK ETMEDİ!

Kabaca insan uygarlığının tarihi 10 bin yıl. Göbeklitepe'de yapılan kazılar bu tarihi biraz daha uzatsa da modern insan 10-15 bin yıldan beri var.

Elbette bu uygarlık tarihinin çeşitli dönemleri var. Buradan bir kere daha anmak istediğim Kamu Hukuku Hocamız Profesör İlhan Akın'ın dediği söz hâlâ aklımdan çıkamamıştır: “İlkel uygarlık değil, ilk uygarlıklar var,” derdi.

Bugün bunu haklı çıkaran birçok olgu var. Beş bin yıllık piramitler bugün bile ulaşılması zor bir mimariye sahip. 16. yüzyılda yapılmış Mimar Sinan’ın eserleri, bugünkü mimarlık biliminin bile hayranlıkla baktığı yapılar.

İnsanlık 8 bin yıldır sınıflı toplum modelinde yaşıyor. 700 yıllık bir kapitalizm süreci var ve 3 yüzyıl önce de sanayi devrimini gerçekleştirdi.

Elbette sanayi devrimi ile insanlık ve medeniyet çok hızla gelişti.

Birçok buluş yaşamımızı kolaylaştırdı. Tıp bilimindeki yenilikler yaşam süremizi uzattı. Eski antik dönemde 40 yılı ancak bulan insanlar artık 80 küsur yıllık ortalama ömre sahip. Tıp bilimi geliştikçe, yaşam ve beslenme koşulları iyileştikçe bu sürenin 150 yıla kadar uzayacağı söyleniyor. Bazı uzmanlar, insanın 150 yaşına kadar rahat yaşayabileceğini söylüyor.

Dünyada şu anki kayıtlara göre en uzun yaşayan insan Zaro Ağa. Üç yüzyılı gören, 18. yüzyılın sonlarında Osmanlı topraklarında doğup, 1934 yılında, 163 yaşında Cumhuriyet döneminde ölmüş. Zaro Ağa elbette çok istisna.

Aslında insan, her teknolojik gelişme ve icat ile bedeninden bir parçayı güçsüz hâle getirdi.

Teknik aletler kas ve kol gücümüzü zayıflattı. İlk çağlarda yiyecekler pişirilmeye başlandı, ama diş mineleri zayıfladı, çürümeleri kolaylaştı. Kısır tohumlu yiyecekler ve hazır gıda insanların sağlığını bozdu; obezite arttı, kanser türleri çoğaldı.

İnsanlar aç kalmadı belki, ama mısır, şeker pancarı, patates ve domuz sayesinde Batı'da açlık sona erdi.

Korkarım şimdi geliştirilen yapay zekâ, insanların düşünme yeteneklerini de elinden alacak.

Yaşım 58, çok iyi hatırlarım; eskiden bakkala giderdik, bakkal hesabı ya kafadan ya da kese kâğıdına yazdığı rakamlar ile kolayca çıkarırdı. Şimdi kafelere gidiyorum, kasiyer gençler bir iki parça ürünü bile hemen hesap makinesi ile topluyorlar.

Şu an yaşayan insanlar, beş bin yıl önceki insandan beden olarak çok zayıf, üç yüz yıl önceki insandan da düşünme konusunda geriler!

Evet, muazzam bir teknolojik gelişme var ama okuma olayı bitti. Bu, tüm dünyada böyle artık! Klasik romanlar yazılmıyor, yeni sanat akımları ortaya çıkmıyor. Yeni felsefi görüşler üretilmiyor.

Her şey bilgisayar kontrolünde, yakında tüm kontrol yapay zekâya geçecek. İnsanoğlu, düşünerek bir şey üretme yetisini de zamanla kaybedecek.

Dijital çağ artık başladı ve kaçınılmaz. Bunun yerleşmesi için de savaşlar başladı. Yeni dünya düzenine uygun devletler oluşturulacak. Devlet yönetimlerinde desantralizasyon süreci daha da hızlanacak. 20. yüzyıl başında, Birinci Dünya Savaşı'ndan önce dünyadaki devlet sayısı belliydi. Birleşmiş Milletler, İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurulduğunda 50 küsur devlet vardı. Şimdi bu sayı 200’ü geçti. Bu yüzyılın sonunda bu rakamın 500’e ulaşacağı söyleniyor.

Artık güçlü devletler değil, güçlü sermayeler dünyaya hâkim olacak; dar bir elit grupla dünyanın geleceği hakkında kararlar alınacak. Uzay teknolojisi geliştirilecek, olası iklim krizinin getireceği ağır sonuçlar en aza indirilmeye çalışılacak.

Bu teknoloji peki insanları belli bir uygarlığa taşıdı mı?

Bir kısmını belki, ama... 

Genelde dünyada bir barbarlık çağı hâkim. Teknolojik gelişmeler ve yıkıcı silahlar ile bu barbarlığın tahribatı daha da artmış durumda.

İnsanoğlunun uygar olabilmesi teknolojiye bağlı değil. Bence, zihniyet yapısında bir dönüşüm çok önemli.

Rıdvan Karapehlivan / Bakırçay Bölge Gazetesi