Prof. Dr. Karagülle: Saf su değil sağlıklı su tüketilmeli
Hava sıcaklıklarının artması, günlük düzenli ve yeterli su tüketimini sağlık açısından elzem hale getiriyor. Ancak tüketilen suyun mutlaka sağlıklı ve güvenli olması gerekiyor. Arıtma işlemiyle saflaştırılan içme sularının tercih edilmesinin, faydadan çok zarar verebileceğine dikkat çeken Tıbbi Ekoloji ve Hidroklimatoloji uzmanı Prof. Dr. Müfit Zeki Karagülle, bilinçli su tüketiminin önemini anlattı.
Uzmanlara göre hava sıcaklığındaki yüksek artış hem yeterli su tüketimini hem de sağlıklı suya erişimi daha önemli hale getiriyor. Günlük su tüketiminde güvenilir olmayan kaynakların tercih edilmesi ise özellikle sıcak yaz günlerinde, içme suyu kaynaklı sağlık sorunlarının yaşanmasına neden oluyor.Yeterli ve düzenli su tüketiminin, sağlıklı bir yaşantının vazgeçilmez koşulları arasında bulunduğunu vurgulayan Profesör Dr. Karagülle, “Ancak güvenli ve sağlıklı içme suyuna ulaşmak da en az ihtiyacı karşılayacak miktarda su tüketimi kadar önemli” dedi. Prof. Dr. Karagülle, “İçme amacıyla kullanılan sular mutlaka ulusal ve uluslararası geçerli olan sağlık ve hijyen koşullarına uygun olmalıdır. Farklı yöntemlerle arıtılarak kullanılan suların tüketilmesi düşünüldüğü gibi güvenli ve sağlıklı olmayabilir. Hatta mineral eksikliği başta olmak üzere bazı sağlık sorunlarına yol açabilir” uyarısında bulundu.
“Sağlıklı su doğal, temiz, sağlık otoritelerince denetlenen ve mineralleri uzaklaştırılmadan tüketime sunulan olmalıdır”
Şebeke suyu, ambalajlı doğal mineralli ve doğal kaynak sularının hem dünyada hem de Türkiye’de farklı içme suyu seçenekleri arasında bulunduğunu belirten Prof. Dr. Karagülle, şunları söyledi: “Son yıllarda ülkemizde ileri su arıtma teknolojilerine, örneğin ters ozmosa dayanan arıtma teknolojileri ile şebeke sularının ev ya da işyerlerinde arıtılıp içme suyu olarak kullanılması öne çıkıyor. Bu yöntemle kimyasal kirlilikten ‘arınmış’ ve ‘kolay içilebilir’ ama aynı zamanda mineralleri de uzaklaştırılmış ‘demineralize’ (mineralsiz) hale gelmiş içme suyu elde edilmiş oluyor. Oysa bir içme suyunun sağlık riski taşımaması, başka bir deyişle insan sağlığına zarar vermemesi, en başta iki temel nitelik taşımasına bağlıdır. Bunlardan ilki, suyun bakteriyolojik olarak temiz yani hijyenik olması, ikincisi ise kimyasal yönden sağlıklı ve risksiz olmasıdır.”
“Arıtılmış saf suda hiçbir mineral kalmaz”
Evsel su arıtma cihazlarındaki teknolojiler ile şebeke suyu mikrobiyolojik ve kimyasal olarak güvenli hale getirilmeye çalışılırken tamamen mineralsizleştirildiğini ve mikrobiyolojik yönden de bazen daha fazla kirletildiğini ifade eden Prof. Dr. Karagülle, şu bilgileri verdi: “Bu yüzden bu şekilde arıtılan suların sağlıklı olma koşulu yerine getirilemiyor. Arıtma sonrası elde edilen bu tür sular, neredeyse saf ya da damıtılmış su niteliği taşıyor. Saf su, sağlıklı ve doğal demek değildir. Saf su soğutma sistemlerinde, ilaç üretimlerinde, araçların akülerinde yaygın olarak kullanılır, ancak içme suyu olarak uygun değildir. Doğada hiçbir canlı saf su tüketmez. Saf su tüketimi, insanlar için de sağlıksız bir seçenektir.”Prof. Dr. Karagülle, “Yaptığımız araştırmada, şehir şebeke suyu ters osmoz ile çalışan bir evsel su arıtma cihazı ile arıtılma işlemine tabi tutuldu, arıtma öncesi ve sonrası su örneklerinin fiziko-kimyasal ve bakteriyolojik analiz sonuçları karşılaştırıldı. Böylesi bir arıtma işleminin şebeke suyunun fiziko-kimyasal ve bakteriyolojik kalitesinde iyileşmelere neden olmadığı, tersine olumsuz sonuçlara yol açtığı görüldü. Ayrıca işlem sudaki insan sağlığı açısından yararlı olan başta kalsiyum ve magnezyum olmak üzere minerallerin tamamını sudan uzaklaştırarak cihazdan çıkan suyu mineralsiz, neredeyse saf su haline getirdi” diye konuştu.
Arıtılmış suyun magnezyum ve kalsiyum içermediğini, oysa bu minerallerin insan sağlığında yaşamsal rol oynadığını hatırlatan Prof. Dr. Karagülle, sözlerine şöyle devam etti: “Kalsiyum ve magnezyum vücudumuzda birçok temel fizyolojik işlevleri olan minerallerdir. Kalsiyum kemiklerimizin ve dişlerimizin yapı taşıdır ve kemik ve diş sağlığından sorumludur. Kalp ve damar kasları ve çizgili kas kasılması, kan pıhtılaşması ve sinir iletiminde de önemli rol oynar. Kalsiyum eksikliğinden kaynaklanan en yaygın hastalık osteoporozdur. Kalsiyum eksikliğinin magnezyum eksikliği ile birlikte hipertansiyona neden olduğu da bildirilmiştir. Magnezyum eksikliği, hipertansiyon, kalp damar hastalıkları, damar sertliği ve diyabet gibi çeşitli patolojik durumların ortaya çıkma riskini artırır.”