'Önce muhalefeti değiştir, iktidarı sonra değiştirirsin!'
KAPTAN, NE BEKLİYORUZ?
90’lı yılların sonları… Kadıköy soğuk, kasvetli, puslu… Günün son yolcularının en son otobüslere ancak yetiştiği saatler…
Biletçisi ve şoförü hazır halk otobüsüne doğru ilerliyorum… Dışarıda, soğukta, ayakta beklemeyeceğim için mutluyum.
Tek tük yolcular neredeyse cenin pozisyonunda kendi içlerine çekilmişler…
Oturuyorum… Otobüs hareket etmiyor… Tüm bu sessizlik içinde vakte neşter atan o mutsuz ses haykırıyor…
“Kaptan, ne bekliyoruz?”
Kaptan sanki repliğini daha önce defalarca çalışmış bir aktörün rahatlığıyla başını hafifçe kaldırarak dikiz aynasından alev almış gözlerle cevap veriyor.
“Ne mi bekliyoruz? Ekmek bekliyoruz !”
Ürperiyorum. Bu sefer, zifiri karanlığı andırır ölümcül bir sessizlik… Beş dakika daha… Otobüsün yorgun motoru homurdanarak çalışıyor…
Evet ekmek bekliyoruz…
Fakirin karnını tek başına doyuran ya da daha az fakirin başka yiyeceklerin yanında ille de onsuz doyamadığı ya da fakir olmayanın başka türlüsünü aradığı ekmeği….
Şoförün kullandığı ifadeden anlaşıldığı üzere kendi anlamının ötesinde anlamlar içeren, ‘rızka’ karşılık gelen, bu yüzden kutsal saydığımız, üzerine basamadığımız ekmeği…
Yurtdışında top koşturan futbolcumuz Hakan Çalhanoğlu kendisine atılan ekmek parçasını yerden kaldırarak üç kere öptüğünde hepimizin bildiği ve tekrarlamaktan çekinmeyeceği seremoniyi büyük bir ciddiyetle eda ederken, yurtdışında yaşayan her Türk’ün üzerine yüklediğimiz temsil görevini de yerine getirmiş oluyor... O, onu birilerinin izlediğini biliyor!
Ama biz galiba esas izleyeni unutuyoruz!
Evet, bir Türk ekmeğe basmaz, yerde bulduğu ekmeği öperek kenara koyar ancak aynı Türk, günde üretilen 23 bin 800 ton ekmeğin, yaklaşık 1500 tonunu çöpe atabilir / israf edebilir… Yani her yüz ekmeğin yedisi çöpe gider….
Demek ki her ne kadar farkında olmasak da ekmek bizim çelişkilerimizin de sembollerinden bir tanesidir. İşimize gelmedi, konuyu değiştirelim!
Ekmek canım ülkemde fakirin mücadelesinin adıdır aynı zamanda … “Ekmek Kavgası” demişiz nitekim… Ekmek kavgası olan insanların onları zinde tutan, afyona benzer umutları da vardır. Şair Orhan Murat Arıburnu bakın ne diyor?
“Dünya döndükçe umut fakirin ekmeği
Ye Memet ye, ye memet ye”
Şair, zokayı yutmuş balık gibi anlatmış Memet’i… Ya da başka türlü, söyleyemeyeceğim!
Yakın zamanda Ekmek Üreticileri Sendikası Başkanı Cihan Kolivar’ın söyledikleri ise ekmeği Memet’in kursağında bıraktı. Bi nevi kendi bindiği dalı kesercesine halkın aptal olmasının(!) müsebbibi olarak protein içemeyen ekmeğin tüketilmesini, bu ‘aptallığın!’ kanıtı olarak da mevcut iktidara yıllardır oy verilmesini delil gösterdi…
Mevcut iktidara oy vermeyenler bu durumda akıllı adamlardır! Hem de ne akıllı ! Sürekli kaybeden bir boksörü, -üstelik sıklet farkı varken- sürekli kazananın karşısına çıkarıp bir de onun üzerine bu sefer kazanacak diye bahis oynamak şüphesiz çok akıllıca bir tavırdır!
Adama demezler mi, “akıllım, sen önce muhalefeti değiştir, iktidarı sonra değiştirirsin…!”
Cihan Kolivar’ın içeri alınıp serbest bırakılması ve meselenin Cumhurbaşkanlığı sözcüsünün değineceği kadar ciddiye alınması Aziz Nesin’lik vakalar olarak zihnimizin çöplüğünde yer etti.
Protein içermiyor olması ekmeğin suçu olmadığı gibi, insanları ayrıştırmak da hoş değil ! Bakın futbol nasıl birleştiriyor! Dünya kupasını ekmek yiyen, yemeyen hatta gizli gizli yiyen de izliyor.
Bize zokayı yutturanlar… Bizi bazen ayrıştırırken, bazen de çuvala doldurulmuş kediler gibi ne güzel birleştiriyorlar! Onlardan bahsedelim ve elbette futboldan…
Önümüzdeki hafta inşallah….
Kendinize vaktiniz ola!
Sami Rençber
24/11/2022
Erenler / SAKARYA