Foça'da Turizm: Altın Yılların Gölgesinde Yeni Bir Gelecek Arayışı

SEBAHATTİN KARACA

FOÇA’DA TURİZMİN ALTIN YILLARI NASIL BAŞLADI?

Mayıs Ayında bizi Norveç’in Dramen kasabasındaki şato gibi evinde amiyane tabirle krallar gibi ağırlayan, orada bulunduğumuz süre içinde aralıksız her gün Norveç’in güzel yerlerine götüren değerli dostum ve eski iş ortağım Frode ile eşi Wenche’yi Oslo’ya yolcu etmek üzere Adnan Menderes Hava Limanına götürdüm.

Her ikisinin de çok sevdikleri Foça’da ülkemiz insanına has Türk misafirperverliği doğrultusunda geçirdikleri 17 gün onlara çok iyi geldi. Sayılı günler çabuk biter. Öyle de oldu.

Hüzünlü vedalaşmanın ardından arabama bindim, Foça’ ya doğru yol almaya başladım.

Gözüm yoldayken aklımda Frode ile otuz dört sene önce başlayan ve giderek sıkı bir dostluğa dönüşen arkadaşlığımızın yanı sıra, o yıllarda Foça Turizmi için birlikte attığımız adımların ilk günü vardı.

Yıl 1987, mevsim sonbahar, aylardan ise sanıyorum Eylül ya da Ekimdi.

Eski adı Omer Restaurant olan sonradan ise ismi değiştirilerek Foça Restauranta dönüştürülen mekânın işletmecilerinden Cemil Erbaş’ın tavsiyesi ile otelimize iki beyefendi geldi.

Yorgun oldukları her hallerinden belliydi. Kayıtları yaparken konuşanın Türk, konuşmayanın ise Norveçli olduğunu anladık. Lobide birer kahve içtikten sonra odalarına çekildiler.
Ertesi sabah saat sekiz gibi evimden çıktım. Deniz kıyısından Foça’nın mis gibi havasını soluyarak otele geldim.

Kayıt sırasında adının Frode olduğunu öğrendiğim Norveçli konuğumuz dışarıdaki masaların birinde oturmuş, önündeki kahveyi yudumlarken meraklı gözlerle etrafı inceliyordu.

Biraz sonra masadan kalktı. Elindeki fotoğraf makinesiyle denizin, sahilin, taş evlerin, sokakların, fotoğraflarını çekmeye başladı. Bir müddet gözden kayboldu. Saat dokuz gibi  döndü, yanıma gelerek “Çok beğendiğim bu şirin kasabada yaşadığınız için mutlu olmalısınız. Kasabanızı çok sevdim. Bir fikrim var. Müsait olduğunuzda biraz konuşabilir miyiz? Fikrim sizin için de uygun olursa birlikte güzel şeyler yapabiliriz” dedi.

Meraklanmadım desem yalan olur. “Peki oturalım konuşalım” dedim. “Mümkünse eğer hem yürüyelim,hem konuşalım.“dedi.  

Kabul ettim. Küçükdeniz sahilinden başladık yürümeye. Deniz kıyısından Fener’e kadar,  Foça’nın arka sokakları da dahil olmak üzere çok yerini gezdik dolaştık.

Tarihi başta olmak üzere Foça hakkında her şeyi bilmeye meraklıydı. Bu çerçevede çok şey konuştuk. O sordu, ben cevapladım. Sohbet sırasında birbirimiz hakkında olumlu kanaatler ve güven geliştirdik. Bu arada yüzlerce fotoğraf çekti. 

Otele döndük, birer kahve ısmarladık. Bu esnada “Benim Norveç’te yurt dışına turlar düzenleyen Gülliver Reiser adında bir firmam var. Norveç’ten Türkiye’ye, daha doğrusu Çeşme ve Ayvalık’a ben ve ekibim tur organize ediyoruz. Sizinle bir anlaşma yapsak, bize 1988 yılının Mart ayı başından Ekim ayı sonuna kadar 10 oda verseniz; Foça’yı ve oteli gelecek senenin GülliverReiser broşürüne koysak; ardından arz talep durumlarına baksak. Sonuç verileri güzel olursa Ayvalık’a yaptığımız turların tamamını Foça’ya kaydırırız”. dedi.

Müthiş derecede heyecanlanmıştım. Bu, Foça Turizmi için Fransız Tatil Köyünden sonra atılacak en büyük ikinci adım olacaktı. 

Türkiye’nin ilk tatil köyü olarak bilinen Club Med, Foça’nın adını sınır ötesine 1967’den itibaren duyurmuştu. İstihdamın yanı sıra şüphesiz pek çok yönden fayda sağlamış; Foça’nın katma değerini arttırmıştı.

Şimdi ise Foça Turizmi için ikinci bir kapının daha açılma ihtimali doğmuştu.

Çok düşünmeye gerek duymadan ve hiç tereddüt etmeden “Varım ve bu projeyi sonuna kadar desteklerim. Öyle inanıyorum ki Foça bu ve buna benzer tüm organizasyonları her yönüyle sonuna kadar hak eden bir tatil kasabası ve turist çekim merkezidir. Sağlıklı başlaması ve gelişmesi için hiçbir özveriden kaçınmayacağım. Düşüncelerimizin örtüşen yanları çok. Bu bakımdan sizin fikrinizin ve önerinizin Foça’da gerçekleşmesi ve tutması için her türlü çaba ve fedakarlığı göstereceğimden emin olabilirsiniz” dedim.

“Hiç şüphem yok, eminim” dedi.

SIRA GELDİ SÖZLEŞMEYE
Sözleşmeyi yaptık ve imzaladık. Birkaç gün sonra şirketin fotoğrafçıları ve metin  yazarları geldi.

Birtakım çalışmalar yaptılar. Foça Norveç firması Gülliver Reiser’in 1988 yılı broşürüne girdi.

Foça’nın ve aynı zamanda otelimizin tanıtımı gayet güzel yapılmıştı.  

O yıl aldıkları odaların tamamını Mart ayının başından, Ekim ayının sonuna kadar sattılar.
Hatta bazı dönemlerde artan talep üzerine ek oda alıp onları da sattılar.

İşler planlandığından çok daha güzel gitti.

Ertesi sene için arkadaşım Frode, rotasını tamamen Foça’ya çevirdi.

Ayvalık operasyonunu bitirdi.

Bu defa çok fazla otelden önemli miktarda peşinatlar ödeyerek odaları Gülliver Reiser adına kapattı.  

Türkiye’de Gülliver Reiser’in işlerini yürüten yerli acenta ise Ayvalık’ta bulunan ofisini Foça’ya taşıdı.

NE OLDUYSA O YIL OLDU
Foça’da her şey bir anda hızlı ve olumlu bir şekilde gelişti.

Her hafta Oslo’dan iki uçak dolusu turist ilk başta Çiğli Havalimanına, ilerleyen yıllarda ise Adnan Menderes Hava Limanına iniyor; turistlerin önemli bir bölümü otobüslerle Foça’ya gelirken bir kısmı da Çeşme'ye gidiyordu.

Gelen turistlerden bazıları bir hafta bazıları iki hafta, bir bölümü de üç hafta boyunca kalıyordu. Sokaklarda yerli turistten çok yabancı turist dolaşıyordu.

Restaurantlar ve eğlence yerleri turistlerle dolup taşıyordu. Bu dönemde onları eğlence mekanlarında gören Foçalıların bir bölümü Tatil köyünden dolayı var olan halıcı, kilimci, kuyumcu, hediyelik eşya ve kartpostal vb. satan dükkanların sayısını kısa sürede ikiye katladılar.

Sadece menülerde değil çevrede de Norveçce yazılara rastlamak mümkündü.

Karada otellerin, pansiyonların, yeme içme ve eğlence yerlerinin sayısı artıyor bununla beraber kaliteye de önem veriyordu. 

90’lı yılların ortalarında irili ufaklı olmak üzere açılan bar sayısı otuzu çoktan geçmişti.

Bunların en büyüğü şüphesiz üç yüz kişi kapasiteli Kapı Dans Bardı.

Sadece karada değil aynı zamanda deniz turizminde de belirgin bir genişleme ve hareket olmuştu.

Tur teknelerinin sayısı artmış hizmette tatlı bir rekabet başlamıştı. Norveççe tabelalardan Norveççe konuşanlara ya da konuşmaya çalışanlara kadar bir dizi olaylara Foça insanı tanıklık ediyordu. Var olan otel ve yataklar yeterli gelmemeye başlamıştı.

Turiste verilebilecek nitelikli yatak ve otel ihtiyacını karşılamak üzere mülkiyeti Belediyeye ait olan 2. Mersinaki’deki alan Nihat Dirim zamanında “yap işlet devret” modeli ile 4 yıldızlı otel yapılmak amacıyla ihale yoluyla kiraya verildi.

Söz konusu alan üzerindeki otel 5 yıldız vasıflarını taşıdığı için Foça’nın tek 5 yıldızlı oteli olarak hizmet vermeye devam etmektedir.

Bu noktada can dostum Frode Schioutz’e yıllar önce Foça’ya yaptığı katkılarından dolayı bir kere daha gönülden teşekkür ediyorum.

Bu gelişmelerden Foça’da yaşayan ve memnun olmayan ya da olamayan tuzu kurular da yok değildi.

Onlar bu gelişmelerle yaşama alışkanlıklarının değişeceği ve bunun da birtakım rahatsızlıklara yol açtığı inancındaydılar.

Muhafazakâr ve maddi kaygısı olmayan bu insanların da düşüncesine saygılı olmak gerekiyordu.

Yapılan muhtelif toplantılar ve ikili görüşmelerde endişeye gerek olmadığı defalarca anlatıldı.

Sonunda belli ailelerden oluşan muhafazakâr kesim de zamanla gelişmeleri sükûnetle karşıladı.

Buna rağmen ileriki yıllarda Eski Başkanlarımızdan Rahmetli Nihat Dirim’in Foça’da başlattığı Yat Limanı projesine sıkı sıkı karşı çıkanların arasında yer aldılar.

İNİŞE GEÇİŞ YÜKSELİŞTEN DAHA HIZLI OLDU
Turizm barışı, güzelliği ve güvenliği, karşılıklı saygıyı sever.

Her şey her açıdan yolunda giderken dışarıda başlayan Irak savaşı, içeride yaşanan terör olayları ve o dönemde tedbir alınamayan ya da ön görülemeyen sebeplerden dolayı 2000’li yılların başlarında birtakım olumsuzluklar görülmeye başlandı.

Eski esnafların bir bölümü yerini yenilerine bıraktı.

Her yıl farklı yörelerde ortaya çıkan korsan kiracılar, kiraları aşırı derecede yükselttiler.

Kiraları çıkartmak için bilinen tabirle müşteriye kazık atmaya başladılar. 

En basit örnek ile; Bir karpuzu 120 Liraya alıp 12 dilime bölerek dilimini 150 Liraya sattılar. 

%1500 kar dünyanın hiçbir yerinde yoktur. 

Sözünü ettiğim korsan kiracıların önemli bir bölümü de iki-üç aydan sonra hiç kira ödemeden kaçıp gitti.

Olan alacağını alamayan mal sahibi ile Foça’ya oldu.

Sekiz- on yıl faaliyet gösteren Finlandiya, Hollanda ve İngiltere’den turist grupları getiren yerel acenta olan “Nem Tour” satıldı.

Gülliver Reiser el değiştirdi. Her iki acente Foça’dan ayrıldı. 

Ardından kira sözleşmesinin uzatılmasını çok istemelerine rağmen mal sahiplerinin kira sözleşmesini yenilememesine karşın Fransızların da Club Med’i kapatıp gitmesi süreci hızlandırınca sonuç kötü oldu ve yabancılar bu vesile ile Foça’dan elini eteğini kısa sürede çekince çöküş kaçınılmaz oldu.

Yabancıların gitmesiyle Turizmdeki altın yıllar gümüşe, gümüş ise İzban kalabalığı ile bakıra dönüştü.

Her şeye rağmen inancım o ki;
Foça, aşırı derecede bozulan diğer kentlere göre, çok fazla tahribata uğramadığından, özündeki değerleri olabildiğince koruduğundan eskisi kadar yoğun biçimde yabancı turist gelmese bile, Foça tutkunu olan yerli ve yabancı konuklarımız sayesinde Foça Turizmi varlığını sürdürecektir.

Her zaman söyledim. Bugün de tekrar edeceğim. Ehil yöneticilerin, ehil turizmcilerin ve ehil esnafların elinde sahip olduğu doğası, denizi, taş evleri, yel değirmenleri, Sur duvarları, Su kemerleri, Tarihi hamamları, Athena tapınağı alanı ve daha nice değerleriyle, iyi organize edilmesi halinde Foça her zaman turizm arenasında hak ettiği yeri alacaktır.

Sebahattin Karaca
Foça 25.09.2024