Girilmeyen Harbin Yıkımını Yaşayan Foça

SEBAHATTİN KARACA

GİRİLMEYEN HARBİN YIKIMINI YAŞAYAN FOÇA'YA II.DÜNYA SAVAŞININ HEDİYESİ BUZHANE (BALIK HALİ) NİN ÖYKÜSÜ

Neredeyse tüm yerküreyi kapsayan II. Dünya Savaşı, 1939'dan 1945 yılına  kadar sürdü. Savaşa dönemin büyük güçleriyle birlikte, dünya ülkelerinin büyük çoğunluğu katıldı. İki karşıt askerî ittifak kuruldu: Savaşan tarafların(Müttefikler ve mihver devletler) tüm zorlama ve ikna çabalarına rağmen Türkiye savaşa girmedi.
Savaşa girmeyen ve tarafsız kalma kararı alan Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti, diğer bazı noktalarla birlikte her zaman stratejik önem arz etmiş olan Foça’ya da karadan ve denizden girişleri yasakladı. Oysa Osmanlı kayıtlarında görüldüğü üzere 1894 Yılında Osmanlı, İngiliz, İtalyan, Yunan bandralı 363 vapur ile 2706 yelkenli gemi girip çıkmıştır. Limanın kapandığı 1939 yılında ise 500 civarında büyük tonajlı, çeşitli tonajlarda 3000 civarında yelkenli ticari geminin giriş çıkış yaptığı tahmin edilmektedir.
Yasaklarla beraber buradan yapılan Uluslararası ticaret durdu. Foça’nın ticari ve sosyal hayatı felç oldu. İşsizlik arttı. 5 yıl süren savaş boyunca geceleri uygulanan karartma halkı bunalttı. Yasaklarla birlikte özellikle dört ana tuz deposunda 3 vardiyada çalışan 800 işçinin (bir bölümü İzmir Çamaltı tuzlasında iş başı yapsalar da), yaklaşık 500 çalışanının pek çoğu geçim derdinden dolayı ailesini de alarak başka yerlere göç etti. Nüfus azaldı. Pek çok dükkân kapandı. İşçilerle beraber esnaf ve tüccarlar da Foça’yı terk etti. Kentin tek Oteli ile 2 Hamamı da kapandı. Limanın genişletilerek açılması ile beraber başlayan güzel rüya, savaşın getirdiği yasaklar nedeniyle büyük bir kâbusla bitti.

KARAKOL (KARAKOL DURAĞI)
Yasakların sıkı takibi ve uygulanması için Foça’da da çeşitli önlemlere başvuruldu. İzmir – Çanakkale yolundaki Foça sapağına (şimdiki Novada Avm karşısı) karakol kuruldu.  O zamandan beri buranın adı Karakol durağıdır. Foça’ya girişlerin ilk denetimi bu noktada olurdu. Daha sıkı ve ayrıntılı 2.nci kontrol ise Foça girişinde yapılırdı. Pazarcıya, mal ve ürün satmak isteyenlere Foça’ya giriş izni verilmezdi. Akraba ziyaretleri için gelenler ise sıkı sıkıya kontrole tabii tutulurdu.
1939’dan 1959’a kadar âtıl kalan tuz depoları içler acısı haldeydi. Başta kiremitleri olmak üzere kapı ve pencere doğramaları sökülüp alınıyor, yeni yapılan binalar da kullanılıyordu. Kalın, sağlam, uzun olan kiremit altı ahşap doğramalar pek çok evin orta direği olmuştu. Savaştan önce temeli atılan, ama inşaatına 20 yıl ara verilen Ortaokul binasının çatı doğraması ve kiremitleri 1959 yılında şimdiki Ziraat Bankasının bulunduğu yerde bulunan 1 No.lu tuz deposundan Maliye Bakanlığının izniyle alınmış ve okul tamamlanmıştı.  Deponun geriye kalan kısmı ise kısa sürede pis ve metruk bir yapıya dönmüştü.  Aynı yıl Küçükdeniz’de yaklaşık 70 yıl boyunca varlığını sürdüren, Foça’nın ticari, ekonomik ve sosyal yaşamını Ege kıyılarında zirveye taşıyan tuz depoları vatandaşlar için hayati tehlike arz etmeye başlamıştı.

BELEDİYE HAREKETE GEÇTİ
Bunun üzerine dönemin Belediye Başkanı Mustafa Konuk Maliyeye başvurarak binanın Belediyeye satılmasını istedi. Türlü yazışmaların ardından 1 no’lu depo 25.000.-Türk Lirası karşılığında, Maliye Bakanlığının oluru ile Foça Belediyesine devredildi. Belediye aynı yıl, encümen kararıyla deponun parselasyonunu yaptı. Tek depodan 3 parsel oluşturdu. Oluşturulan parsellerden ilkini Ziraat Bankasına 25.000.- TL’ye, yanındaki parseli de 13.500.-TL karşılığında 115 sayılı Bağarası Tarım Kredi Kooperatifine sattı. Bu iki resmi kurum, inşaatlarını çok kısa sürede tamamlayarak, hizmet binalarını buraya taşıdılar.

BELEDİYENİN İKİ ŞARTI FOÇANIN GELECEĞİ İÇİNDE ÖNEMLİYDİ
3 no’lu parsele gelince ( bugünkü Balık Hali), burada durum biraz farklı gelişti.
Belediye; Söz konusu parseli sıkı bir pazarlık ile sözleşmeye bağlayıcı birçok şartta koyarak Cal..x,  yağ firmasına 25.000.-TL. bedelle sattı.
Satış sözleşmesinde 2 önemli madde vardı. Bunlardan birincisi; yapılacak yağ deposu yağ sızdırmayacak, denizi ve çevreyi kirletmeyecekti. İkincisi ise firma şayet herhangi bir nedenle parseli satmaya karar verirse, anlaşılan fiyat üzerinden sadece Foça Belediyesine geri satabilecekti.

Firma, vakit kaybetmeden kolları sıvadı, inşaata başladı. O günkü imkanlarla şimdiki Balık Hali binasını yapmak hiç de kolay değildi. İnşaat devam ederken 27 Mayıs 1960 ihtilali oldu. Mustafa Konuk görevden alındı. Bir sonraki seçimlere kadar Foça Belediye Başkanlığı görevi, Askeri İdarenin atadığı Kaymakamlar tarafından yürütüldü.
Bu sürecin ardından yapılan ilk seçimlerde Selçuk Dirim Belediye Başkanlığı koltuğuna oturdu.

Makine yağı dolum tesisi olarak yapılan binanın duvarlarıyla ilgili olarak her şey iyi planlanmış ve sağlam inşa edilmişti. Ancak; zeminin dolgu olması, deniz suyunun alttan işlemesine ait statik hesapların tutmaması, ortaya büyük bir sorun çıkardı. Daha ilk dolduruşta zeminden yağ kaçmaya başladı.

Her ne kadar tamir, onarım ve güçlendirme yapılmaya çalışılsa da, yağ sızması bir türlü engellenemedi.

(Oysa Osmanlı; hem de 1880’li yıllarda, benzer binalar ve Büyükdeniz’de Sosyal Tesisten Hanedan oteline kadar rıhtım yaparken, kazık sistemini kullanmıştı) (Resimlere bakınız)

Başkan Selçuk Dirim, firma ile yaptığı çok sayıda görüşmenin sonunda, parseli, üstündeki bina ile birlikte aynı paraya yani 25.000.-TL’ye Foça Belediyesine tekrar kazandırdı. Binanın Buzhane’ye dönüştürülmesine karar verildi. 

SÜLEYMAN EGE BUZHANENİN NASIL YAPILDIĞINI ANLATIYOR
Bina geri alındıktan sonra buzhaneye dönüşünceye kadar olup bitenleri Belediyede uzun yıllar memurluk yapan, aynı zamanda 1980-1984 yılları arasında Belediye Başkanlığı görevini de yürüten değerli büyüğümüz Süleyman Ege’nin ağzından dinleyelim. 

“İller Bankasına müracaat ederek mevcut binamızdan bahisle, buzhane ve soğuk hava deposu yapmak istediğimizi bildirdik. Cevap çok çabuk geldi. Meğer Bilecik bizden önce müracaat etmiş, sonra ya caymışlar ya da sözleşmenin gereklerini yerine getirmemişler. Dolaysıyla İller Bankası da projeyi askıya alınca buz üretim makinası ve aksesuarları ellerinde kalmış. Apar topar yazışmaları yaptık. Başkanlık yazısıyla Ankara’ya gittim. Ulus’ta bir otele yerleştim. Ertesi gün bir kamyon kiraladım. Malzemeleri almaya gittiğimde ne göreyim soğuk havanın kapısı yok. “Kapı olmadan diğerlerini almam” dedim. “Sen al, biz arkadan göndeririz” dediler. Kabul etmedim. “Siz yaptırın , ben bekler bitince hepsini beraber alır götürürüm” dedim. Kabul ettiler. Kapı, Et Balık kurumunda yapıldı. Bir kapının yapılmasını on gün bekledim. Her gün PTT’ye gittim. Bu günkü gibi telefon yoktu. Saatlerce sıra bekledim.  Gelişmeleri günü gününe başkana aktardım.”

“Bu arada buzhanenin şimdiki kapısının açılması gerekiyordu. Aksi taktirde makinalar, büyüklüğünden dolayı içeri sokulamazdı. Üstteki delikten demir merdivenle depoya giren iki kişi içerden; iki kişi de dışarıdan, (o zamanlar hilti filan yok) keski, murç ve çekiçle kapıyı açabilmek için günler boyu çalıştı. Nihayet Balıkhanenin şimdiki kapısı o günlerde açıldı. İçeride soğuk havanın bir kat duvarı örüldü. Kapı takıldı. Bu işlerin yapılmasında marangoz Hüseyin İyigün çok emek sarf etti. Makinalar kuruldu. Elektrik tesisatları döşendi. Tedbiren buzlar erimesin diye, 2 adet jeneratör yedek olarak devreye bağlandı.”

“İlk buz kalıbını almak, ona dokunmak balıkçılar arasında sevinç ve heyecan yarattı. O zamana kadar tuttukları balıkları satamadıklarında tenekelerde tuza basıyor bekletiyorlardı.  Üretilen buzları soğuk havaya koymaya başladık ancak duvarlar izolasyonlu olmadığından fazla buz stoklayamıyorduk. Soğuk havaya bir duvar daha örülmesi ve iki duvarın arasına tecrit malzemesi olarak mantar plakası konulması gerekti.  İzmir’de bulamadık. Görev kağıdı ile İstanbul’a gittim. İstanbul kazan ben kepçe, sora sora, danışa danışa fabrikayı buldum. Sahibi ile görüştüm. Para olmadan veremem demesine rağmen yaptığım konuşma ile itimat sağlamış olmam gerekir ki, sonunda dayanamadı verdi. Bu anlattıklarım 60 sene önce yaşananlar. Gencim, fabrikatörü inandırmak kolay olmadı. Kamyon buldum. Başka yük almasını bekledim. Aksi taktirde nakliye çok pahalıya gelecekti. Şoför ile muavinin yanına oturdum Gün boyu yol geldik. Yollar taşlı topraklı stabil yol. Bu günkü gibi asfalt değildi. Susurluk’ta yağan yağmur yolun üstünü götürmüş. Muavin indi, yolu ayaklarıyla yokladı, şoför ile işaret diliyle konuşa konuşa bir müddet sonra tehlikeli bölgeyi geride bıraktık. En nihayet Foça’ya geldiğimde yorgunluğumu unuttum sevincim görülmeye değerdi. Kısa sürede soğuk havaya bir duvar daha örülürken araya tecrit için mantar plakaları koymak suretiyle, soğuk havayı bitirdik. Tam kapasite çalışmaya başladığında amaca ulaşıldığı için bendeki sevinç günlerce sürdü. Başkan elektrik konusuna da el attı. Sokaktaki tahta direkleri demir direklerle değiştirdi. Arızalar azaldı. Onarımlar daha kolaylaştı. Buzhane tam kapasite çalışmaya başladı.  Bu arada yattığı yer nur olsun Selçuk Dirim tatil köyünün açılmasını da sağladı. Foça’nın adı sadece yurt içinde değil, aynı zamanda yurt dışında da duyulmaya başladı. Eskiden elde kalan balıklar tuza basılır ertesi günü satılmayı beklerken, artan talepten dolayı tutulan balıklar yetmez oldu. Tam bu noktada önceden tedarik ve muhafaza için soğuk hava deposu çok işe yaradı. “

BUZHANE ARAZİSİNİN BİR BÖLÜMÜNE RESTORAN
 1967 yılında Selçuk Dirim başkanın vefatı sonrası yapılan ara seçimlerde 3. Kez olmak üzere başkanlık koltuğuna yeniden Mustafa Konuk oturdu. Fabrika gibi çalışan buzhanenin tespit edilen ihtiyaçlarını temin etti. Buz için çevre ilçelerden, beldelerden gelenler eli boş gönderilmedi. Bu arada Fransız Tatil Köyünün ful kapasite çalışması, Askeri birliklerin çoğalması ve asker sayısının artması, sivil nüfusun ise Tatil köyü ile birlikte artması neticesinde su şebekesi genişletişmiş kuyu sayısı arttırılmış, ardından daha birkaç yıl önce tahtadan demire dönüşen direkler bu defa güçlendirilmiş elektrikle beraber beton direklerle değiştirilmiştir. Bu noktada şunu da belirtmekte fayda var. O yıllarda 750 civarında elektrik abonesi var. Elektrik işleri; saat okuma, arıza giderme, tahsilat olmak üzere her iş belediye tarafından yürütülmekteydi. 1985-86 yıllarında elektrik işlerini Tedaş devir aldı. Belediye rahatladı.

Mustafa Konuk’un 1970 yılında beklenmedik ani ölümünün ardından yapılan ara seçimle başkanlık koltuğuna Hasan Onay oturdu. Onay, O dönem için Küçükdeniz’de eksikliği hissedilen balık restoranını, buzhanenin denize bakan cephesinin yarıdan fazlasını kaplayacak şekilde, o zamana kadar, Büyükdeniz’de işletmecilik yapan Hayrettin Köklü’ ye restoran yapması şartıyla verdi.  O günden beri aynı restoran aynı isimle farklı işletmeciler tarafından işletilmektedir. Hasan Onay, şimdiki Liman restoranın karşısında denize sıfır noktada bulunan mezbahanın, eski mezarlığın bitişiğinde yapılan yeni binaya taşınmasını sağladı. Bununla beraber şimdiki belediye binasını bitirme noktasına getirdi. Ama binanın bittiği tarih ile yerel seçim üst üste örtüşünce koltuğa bu defa Reha Midilli oturdu.

İlerleyen yıllarda Başkan Gökhan Demirağ ise kurul tarafından onaylanan proje çerçevesinde Buzhane- Balık Hali binasının koruma amaçlı tescilini sağlaya