İYİ yönetici mazereti sevmez, sorun çözer, iş üretir

SEBAHATTİN KARACA

Son sandıkta sayım bir türlü bitmiyor, zaman ise hiç geçmiyordu. Sanki Foça’nın tüm seçmenleri burada oy kullanmışlardı. Son sandığa kadar seçimi önde götüren ve bu nedenle rahat olan SHP seçmeni ile başkan adayı Nihat Dirim sandık başında sayım sırasında heyecandan yerlerinde duramıyordu. Karşı tarafta da durum aynıydı. Herkesin kalp atışı adeta tavan yapmıştı.



27 Mart 1994 tarihinde yapılan yerel seçimlerde eski başkanlardan SHP’nin adayı Nihat Dirim ile ANAP’ın adayı Serdar Mersin ipi göğüslemek için birbiriyle başa baş çekişiyordu. Aslında bu sandığa kadar Nihat Dirim açık ara öndeydi. Lakin bu sandık durumu deriştirecek gibi görünüyordu. Oylar sayıldıkça Serdar Mersin’in arayı kapatacağı kanaati giderek ağırlık kazanıyor gibiydi. Her iki tarafın seçim bürolarında heyecan yükseldikçe yükseliyor, kalbi zayıf olan taraftarlar ise ortamdan uzaklaştırılıyordu. Onca kalabalıktan çıt çıkmıyordu. Herkes nefesini tutmuş kendi adayı adına müjdeli haberi bekliyordu. Her seçimde SHP’nin seçim bürosunun önünde “yaşasın gençler” diyerek şapkasını havaya fırlatan Ali Dayı da (Ali Gönülcan) sükûnetini korumaya çalışıyordu. Her iki tarafın seçim bürolarında da heyecan doruktaydı. 



Sonucu ilk hissedenlerden biri de sandık başında görevli olan Ayla Aksoy’du. Ayla hanım, başka sandıkta görevini bitirmiş ve burada sonucu takip eden Recep Aydın’la göz göze geldiğinde, bu sandıkta da Nihat Dirim’in önde olduğunu işaret edince Recep Aydın yerinden fırlayarak tüm gücüyle koştu, SHP’nin seçim bürosunun önünde geldi ve Nihat Dirim’in, kazandığı müjdesini verdi.



Ali Dayı meşhur şapkasını “Yaşasın gençler” diyerek olanca gücüyle havaya fırlattı. Ortalık bayram yerine döndü. Gülmeler, şakalaşmalar, sarılmalar, sevinç çığlığı atmalar hepsi bir arada yaşanıyordu. İnanılır gibi değildi.

İtiraz Gecikmedi
Amma velâkin sevinç fazla sürmedi. Serdar Mersin’in meclis üyeleri seçim sonucunu kabul ettiğini ancak başkanlık oyları sayımına itiraz için başvuracağı haberi gelince ortamda, hava da bozuldu.



Haberin doğruluğu ertesi gün kesinleşti. Serdar Mersin sırasıyla önce Foça İlçe Seçim Kuruluna itirazda bulundu. Sonuç değişmeyince, İzmir İl Seçim Kuruluna, oradan da Ankara’da Yüksek Seçim Kuruluna itirazlarını yaptı.

Aynı dönem için SHP’den Foça Belediye Meclisi için sandıktan çıkan üyeler; Ziraat Mühendisi Ali İlçan, İnşaat Mühendisi Celal Çankaya, E. J. Astsb. Kd. Bçvş.. Erineri Demirağ, Mimar Suat Yılmaz, Muhasebeci Vedat Aksoy, Turizmci ve Yerel Tarih Araştırmacısı Sebahattin Karaca’dan oluşmuştu. İçinde benim de bulunduğum Meclis Üyeleri olarak bizler 2-3 gün sonra mazbatalarımızı aldık.



Parti İlçe Yönetimi başkanlığında yapılan toplantı sırasında alınan gurup kararı doğrultusunda, Belediye Başkanının mazbatasını alacağı güne kadar görevi vekaleten benim yapmam uygun görüldü.

Eskiden öyleydi. Belediye Meclisi toplantılarında alınacak her karar, halktan gelen istek ve şikayetler doğrultusunda önce Parti İlçe Yönetimiyle birlikte müzakere edilir, karara bağlanır, alınan kararlara ise yapılan Meclis Toplantılarında harfiyen uyulurdu. Uymayan çıkarsa Parti İlçe Yönetimine gerekçelerini açıklamak zorunda kalır, gerekirse İl Disiplin Kuruluna gönderilirdi.



Siyaset parti ideolojisi, parti disiplini, siyasi tecrübe, siyasi ahlak, partinin ilke kuralları ve liyakat göz önünde bulundurularak yapılır, en önemlisi ön seçimde kimlerin Foça’yı yöneteceğini ortaya konulan sandıkta partinin üyeleri belirlerdi.  

Bu bağlamda bana tevdi edilen Başkan Vekilliği görevini tam da bu anlayış içinde yapmaya çalıştım. Nasıl yapamazdım ki, içinde yaşadığım ilçeme, üyesi olduğum partime, birlikte yönetime talip olduğumuz arkadaşlarıma, her şeyden önce Foçalılara karşı bir omzumda sorumluluğu; diğer omuzumda bana verilen görevin onurunu taşıyordum.  Bu manada hemen ertesi gün birim amirleri ile yaptığım toplantıda “yarından itibaren hiç kimsenin işine/görevine geçerli ve önemli bir sebebi olmadan beş dakika bile geç gelmemelerini ve beş dakika bile olsa erken gitmemelerini sağlayalım” dedim.

​​​​​​Elde Telsiz Günde On Altı Saat
 Aynı gün elime aldığım 101 no’lu telsizi görevi teslim edene kadar hiç bırakmadım. Gece gündüz demeden kâh Bağarası’nda ki su kuyusu başında, kâh 2. Mersinaki’de yol kenarına bırakılmış dört torba çimentonun yanında, Kâh çöplükte, garajda, tamir atölyesinde, esnafların arasında, okullarda kısaca her yerde olmaya özen gösterip ekipçe yapılacak işlere yetişmeye çalıştık.

Sorumluluğumuzun gereğini yerine getirmeye ve büyüklerimizin öğrettiği iş disiplini doğrultusunda herkesin Belediye hizmetlerinden eşit faydalanmasını sağlamak için Belediye çalışanlarıyla birlikte keyifle çalıştık, çırpındık durduk.  

Temizlik konusunda parolamız “Tertemiz Foça” oldu. Bu parolayı hepimiz benimsedik ve ona göre kolları sıvadık. Bunu, bir gün yaptığımız toplantı sırasında Meclis üyesi Erineri Demirağ, “Komando Okulundan Garaja kadar yürüdüm, daha yeni atılmış ve tütmekte olan iki sigaradan başka yerlerde tek bir izmarite rastlamadım” diyerek açıklamıştı.

Bu söz hepimizi gururlandırmış, daha çok çalışmaya motive etmişti.

Maaş Günü Geldi Çattı. Kasada Para Yok.
Sanıyorum ayın on beşiydi. Başkanlık odasında Belediyenin vermesi gerekli cevabi yazıları inceliyor ve imzalıyordum. Yarı açık kapıda gözlerinde endişeli bir bakış ile Hesap işleri Müdürü Veysel Güneyeri göründü. “Buyurun Veysel Bey” dedim.

“Valla başkanım nasıl diyeceğimi, ne söyleyeceğimi bilemiyorum, durum hiç iyi değil.” “Sen söyle bakalım nedir sorun? Dizlerinin bağı çözülmüş gibi ayakta durma, otur şu koltuğa ve anlat bakalım ne olup ne bitiyor?” dedim.

O gün anlattığı sorunu aynı gün içinde çözdük. Sabah üzüntülü olan Veysel Bey’in akşam sevinçten yüzü gülüyor, etrafına neşe saçıyor, sonradan öğrendiğime göre günlüğüne bir not düşüyordu.

Veysel Bey’in O Güne Dair Bir Notu
Veysel Bey O gün konuştuklarımız ve yaptıklarımızla ilgili yazdığı notu, yıllar sonra 2019’un Nisan’ında sosyal medya da şöyle paylaşmıştı. Kelimesine dokunmadan aktarıyorum.
“O sıra belediyede hesap işleri müdürüydüm. Nihat Dirim seçilmiş, ama yapılan itirazlardan dolayı mazbatayı alamamıştı. Mazbata verilinceye kadar geçen 17 gün boyunca Sebahattin Karaca vekaleten belediye başkanlığı yaptı.



Seçimlerden dolayı tahsilatın üzerinde fazla durulmamıştı.
Maaş ödemeleri günü gelip çatmıştı.
Kasada maaşları ödeyecek para yoktu.
Durumu Sebahattin Karaca’ya izah ettim.            
“Veysel Bey, çalışan insanların alın teri teşekkürle değil, para ile ödenir. Maaş önemlidir. Her şeyden önce maaşları ödemek gerekten ötedir, hatta şarttır.
Ben maaşları emaneten belediyeye versem, hesap işleri müdürü olarak, kasa müsait olduğunda geriye ödeme yapar mısınız?” dedi.

“İlk fırsatta yaparım Başkanım” dedim.
Bunun üzerine o ay tüm maaşların karşılığını Sebahattin Karaca’dan emaneten aldım.
Nihat Başkan Mazbatayı aldıktan kısa bir süre sonra Sebahattin Karaca’nın parasını iade ettik.

“Bu arada, bazı geceler olur ya, Nihat Dirim seçilemeseydi geri ödemeyi nasıl yaparız?” diye uzunca bir süre düşünmekten uykularım kaçmıştı.” 

Aslına bakılırsa aynı şeyleri bir süre ben de düşündüm. Ama sonuç ne olursa olsun yapılan şey doğruydu. Herkes hakkettiğinin karşılığını almalıydı. Bu da hizmetin bir başka boyutuydu. Ve hizmet için yola çıkılmışsa, yolun durumuna bakılmadan yürünür, bıkmadan usanmadan çalışılır alınan oylara layık olunur, memleketin sorunlarına çözüm üretilir. Siyasetle yöneticiliğe gelenlerin hizmetteki mazeretini halk sevmez. “Yok, yok” diyen siyasetçi önce kendisini tüketir, ardından partisine hasar, en sonunda da yönettiği yere de zarar verir.

“Halkın kendi kendini yönetmesi ön seçimle başlar, son sandıkta biter. Aksi haller güdümlü demokrasinin ta kendisidir. “       

Foça 04.10.2022
Sebahattin Karaca