Hayvanların devrimi...

ŞEHRİBAN AKI

HAYVAN ÇİFTLİĞİ

Şeker pembe kızgın bir domuz, temsili bir çiftlik, pembe siyah şeritli ekilmiş tarlalar ve bir kaç hayvan gölgesi...

George Orwell’in 'Hayvan Çiftliği' isimli kitabının bence artık ikonik olmuş kapağında insanı yanıltan, tatlı güzel bir hikaye okuyacağına dair beklenti içinde bırakan bir hava vardır.

Masal türünde yazıldığı ve alt başlığı “Bir Peri Masalı” olduğu için böyle bir beklentimizin olması kaçınılmaz olsa da yazar aslında muhteşem bir siyasi eleştiri yazmış.

Kusursuz bir devrim yapmış olan çiftlik hayvanlarının yavaş yavaş ve sistematik olarak yönetimi domuzlara kaptırmasını, diktatörlük düzeninin kurulmasına istemeden nasıl alet olduklarını, insanlardan daha zalim daha acımasız ve kesinlikle çok daha kötü bir yönetimin altında, iyi ve doğru amaçlar uğruna, ölmeyi göze alarak yaptıkları devrimin ellerinde nasıl heba olduklarını adeta iç sıkıcı, karanlık bir tablo gibi anlatmış.

Hayvanların özgürlük yolunda başlarına gelen tüm olumsuzluklara rağmen okurken aydınlanacağınız, sürükleyici, sadece siyasetle ilgilenenlerin değil, hemen her yaştan herkesin okuyabileceği, çözüm sunan değil tabiri caizse ufuk açan, kendi türünün belki de en popüler ve en iyi örneklerinden birisi.

 Romanda Napoleon adındaki domuz açıkça Stalin'i temsil etmektedir. Snowball, Lev Troçki'yi simgeler, mükemmel bir konuşmacı olan ve diğer hayvanları yalanlara boğan Squalor, medyanın gücünü, çok güçlü ama zeki olmayan at Boxer, Stalin rejiminin altında sorgusuz sualsiz çalışan ve iyi niyetleri sömürülen işçi sınıfını temsil eder.

Öykücü karga Moses; hiç bitmeyen "balbadem diyarı(cennet)" hikayeleri anlatır ve dini temsil eder.

Şekeri çok seven at Mollie ise, beyaz yakalı işçileri simgeler ve bir süre sonra çiftlikten kaçar, çünkü bütün işçi sınıfının eşit olduğu bir yerde kendine yiyecek şeker bulamamaktadır.

Baskıcı sistemlerin ortak özellikleri muazzam bir şekilde karikatürize edilmiş; toplumun uyutulması, emeğin ve umudun sömürülmesi işlenmiştir.

Bu masalı okurken birtakım şeyler (hani şu “kahrolsunbağzışeyler” dediğimiz) o kadar tanıdık gelecek ki, şu an geldiğimiz siyasi nokta sizi epey kaygılandıracak ve sanki bizzat bize çok da yabancı olmayan bir sistemi anlatıyormuş gibi hissedeceksiniz, isyan ruhunun kalmamış olmasını da…

“Bütün hayvanlar eşittir ama bazı hayvanlar öbürlerinden daha eşittir.” Orwell bu cümleyi tüm kitaba yayarak açıklamış. Bu politik taşlama, öte yandan benim için bir insanlık eleştirisi de oldu aynı zamanda.

Orwell devrim öncesi hayvanların ağzından: “İnsan, üretmeden tüketen tek hayvandır. Süt vermez yumurta yumurtlamaz, sabanı çekecek gücü yoktur, tavşan kadar hızlı koşamaz. Gene de tüm hayvanların efendisidir.” der.

Belki de doğanın biz insanlığa biçtiği rol bu olduğu halde, bu cümle yine de insan vicdanına acı vermektedir.

  “Özgürlüklerini savunmayanların ödedikleri bedel ağırdır.”

 "Bir gün ambarın anahtarı kaybolunca, bütün çiftlik Snowball’un anahtarı kuyuya attığı söylentisine inandı. İşin garibi, kaybolan anahtar un çuvalının altından çıktığında bile, hayvanlar bu söylentiye inanmaktan vazgeçmediler."

Okumaya başladıktan bir süre sonra içindeki hayvan karakterlerin bazılarını mutlaka siyasi belleğimizden insanlarla özdeşleştireceksiniz.

Her ne kadar komünizme yazılmış bir eleştiri olsa da demokrasinin bizi getirdiği durum ortadayken, aslında tüm siyasi sistemlerin oluşumunun ve zaman içinde yapılanma dinamiğinin yine sürü psikolojisi ile hareket eden halkların elinde olduğu gerçeği de yabana atılmamalı.

 Keyifli okumalar…

ŞEHRİBAN AKI BAKIR