Ya karne olmasaydı?
Hayata öğrenme merakı ile gelen, çoğu zaman sorularından bunaldığımız okul öncesi yaş grubu çocuklarımız, ne oluyor da sonrasında ilkokul sıraları ile başlayan eğitim hayatlarında giderek bu öğrenme aşklarından vazgeçiyorlar?
Ya karneler olmasaydı? Birçoğumuzun bu soru karşısında “çocuklar ders çalışmazlardı” diye düşündüğünden eminim. Peki burada bir yanlışlık yok mu? Hayata öğrenme merakı ile gelen, çoğu zaman sorularından bunaldığımız okul öncesi yaş grubu çocuklarımız, ne oluyor da sonrasında ilkokul sıraları ile başlayan eğitim hayatlarında giderek bu öğrenme aşklarından vazgeçiyorlar?
Öğrenme ne zaman iyi not almak için ezberlenmesi gereken bilgiler bütünü haline dönüşüyor?
Öğrencilerin öğretmenler tarafından not ile değerlendirilmediği bir sistem gerçekten bir ütopya mı?
Gelin bunu Kanada Alberta’da öğretmenlik yapan ve sınıfında not vermeyi kaldıran Joe Bower’ın ağzından dinleyelim:
“Not vermeyi, okulların kullandığı uyuşturucu gibi görmeye başladım. Çünkü hepimiz ona bağımlı hâle geliyoruz. Notlar, aslen öğretmenlerin kullandıkları araçlardır ancak bugün öğretmenler notlar tarafından kullanılan araçlara dönüştüler.”
Bower’ın keşfettiği şey, notlara duyulan güvenin onu bir öğretmen olarak daha etkisiz hâle getirdiği ve öğrencileri üzerinde olumsuz bir etkiye sebep olduğudur. Birçok öğrenciye bu dersin sonunda ne öğrendiklerini sorduğunda genellikle öğrencilerin “Ben bu dersten A aldım” şeklinde cevap verdiklerini deneyimlemiştir.
Her ne kadar okulu kendisinden notları yazılı bir raporla sunması için ısrar etse de, kendisi diğer tüm notları kaldırdı. Öğrencilerinden kendi çalışmalarını değerlendirmelerini istedi ve onlardan görüş aldıktan sonra vermesi gereken raporu teslim etti. Öğrencilerin önerileri genellikle onunkiyle aynıydı ve hatta çoğu durumda öğrencilerin kendileri için yüksek olandan daha düşük not önerdiği anlar olurdu.
Not vermeyi bıraktığında, öğrencilerinin üzerindeki baskı hafifledi ve öğrenciler aldıkları notlara odaklanmak yerine ödevlerinin içeriğine ve sınıf çalışmalarına odaklanmaya başladı.
“Gerçek öğrenme gibi mükemmel bir karmaşıklığa sahip bir şeyi azaltmaya çalıştığımızda, her zaman ortaya koyduğumuzdan daha fazlasını gizleriz. Sonuç olarak, not vererek değerlendirme yapmak yanlıştır çünkü değerlendirme bir hesap tablosu değil, bir görüşmedir.
Ben öğrencilerini her gün değerlendiren çok aktif bir öğretmenim ancak ben not defterimi yıllar önce çöpe attım. Eğer biz kendi yolumuzu belirler ve not vermeyi değil öğrenmeyi okulun ana odak noktası haline getirirsek işte o zaman öğrenmeyi azaltma ve insanları sayılarla değerlendirme çılgınlığından vazgeçme ihtiyacı duyarız.” (Ken Robinson, Yaratıcı Öğrenciler, Sola Unitas Academy )
“Öğrenmeyi öğrenmek” hayattaki en önemli becerilerden biridir. Biz çocuklarımızın öğrenme tutkularını not baskısı altında ellerinden alabiliyoruz.
Öğrenme sadece iyi not alabilmek için gerçekleştiğinde aslında kalıcı da olmuyor. Bir taraftan da iyi olduğu alanlarda çocuğun kapasitesini kısıtlayabiliyor.
Aileler olarak çocuklarımıza “Zaten bu derste notun iyi, eksik olan dersine odaklan” diyebiliyoruz. Yetenekli olduğu alanda daha çok öğrenme ihtiyacı içinde olabilecek öğrencinin de bu konuda önünü kapatmış oluyoruz.
Mizaç ve meslek seçimleri konusunda çalışan İzotomi Uzmanı ve Öğrenci Koçu Banu Evren şöyle aktarıyor:
“Öğrencilerle ve ailelerle çalışan bir uzman olarak ayrıca birbirinden çok farklı akademik başarıya ve yeteneklere sahip olan 2 çocuk annesi olarak ebeveynlere tavsiyem karneler eve geldiğinde notlara bir de bu perspektiften bakmalarıdır.
Çocuklarımız farklıdır ama değerlendirme listesi aynıdır.
Öğretmenler ve aileler olarak görevimiz çocukların bireysel potansiyellerini, güçlü yönlerini belirlemek, yetenek alanlarına göre destek vermektir.
Araştırmalar gösteriyor ki çocuklara merak ettikleri, ilgi duydukları alanlarda gelişim fırsatı tanırsak ve güçlü yönlerine vurgu yaparsak diğer alanlarda da başarılı olma yüzdeleri artmaktadır.
Çocukların hayat başarısına yüzde 80 etkisi olan duygusal zekayı ise hiçbir karne ölçmemektedir.
İletişim becerisi, empati, takım çalışması, yardımlaşma, özgüven, kendini sözel olarak iyi derecede ifade edebilme, münazara yeteneği, haklarını savunabilme, yaratıcı problem çözme becerileri hiçbir karnede yoktur.
Yarışa odaklı, birbirlerini not konusunda rakip olarak görmeyi sağlayan test usulü eleme sistemlerinin var olduğu eğitim sisteminde işbirlikçi, proje tabanlı, paylaşımcı bir öğrenme olması çok da mümkün değildir.
Hem eğitim hayatında hem sosyal hayatta çocukların bu yönlerinin desteklenmesi çok önemlidir.
Karnelerdeki notlara odaklanmak yerine; uzmanlar olarak bu konuları konuşmalı, öğretmenler olarak bu yetkinlikleri geliştirecek fırsatlar yaratmalı, veliler olarak da talep etmeliyiz.
Karneler hemen ortadan kalkmayacak ve değişimler süreç içerisinde yavaş gerçekleşecek olsa da ilk adımları atmak son derece önemlidir.
Ebeveynlerin karneyi gündem olmaktan çıkarmaları ve öğretmenlerin de öğrencilere rol model olan, dinleyen, koçluk yapan liderleri olmaları gerekiyor.”