Antik Çağ’da Phokaia kenti komşu şehirlere, özellikle de Smyrna'ya yakınlığı ve büyük körfezin girişinde yer almasıyla göz dolduruyordu. Phokaia koyunun önünde ise limanın ağzında, doğal birer dalgakıran şeklinde, küçük adacıklar bulunuyordu. Antik dönemde yaşayan Phokaialılar’ın bu adaları foklara (Φώϰη) benzeterek kente Phokaia adını vermiş olmaları ihtimal. Buna karşın başka bir ihtimal daha var: O da "Phokaia”nın “Foklar diyarı” anlamına geldiği ve Antik ve Orta Çağ ile birlikte, günümüzde de Siren kayalarının Fokların yaşama ve üreme alanı olmasından dolayı kente Phokaia adının verilmiş olabileceğidir. Phokaia kentinin en eski semti, koya doğru uzanan yarımadanın üzerinde yer alıyordu. ( Kale içi) Yarımadanın her iki tarafında da güvenli limanlar bulunuyordu.
Bakchos adası
Felix Sartiaux tarafından gerçekleştirilen topoğrafya ve jeoloji araştırmalarıyla ortaya çıktığı üzere, bugün Foça’nın üzerinde bulunduğu yarımada, bir zamanlar adaydı. Zamanla bu ada, denizin çekilmesi ve dağlardan yağmurla gelen alüvyonlarla, anakara ile birleşmiş ve yarımada şekline dönüşerek bugünkü halini almıştır. Şehrin Akropol’u bugünkü Kayalar Camisinin bulunduğu yerdi. Akropol, Eski Yunan şehirlerinde, genellikle bir tepenin üzerinde bulunan ve en önemli yapıların ile tapınakların korunduğu iç kaledir.
Eski zamanlardaki adı geçen ada, Plinius tarafından anılan Bakchos adası olsa gerek. Bu ada, ismini belki anakara ile birleştikten sonra da muhafaza etmiştir. Her halükarda böyle bir tahminde bulunmak durumundayız. Çünkü kuzeydoğudaki yel değirmenli tepeye bugün hâlâ “Bakatanisi Myli” denilmektedir. Bu yer ismi ise, Bakchou Nesos'un yozlaşmış şeklidir. Livius'a göre o dönem burada yaşayanların tapınakları ihtişamlı ve büyüktü. 1953'te bu tapınakların iki tanesinden kalan sütun başlıkları bulunmuştur. Enleri yaklaşık 1,80 m olup, sütunları da tahminen yaklaşık 10 m yüksekliğindeydi. Tabii sütun başlıklarını, aynı döneme (6. yüzyıl ortalarına) ait olan başka İyonya tapınaklarının orantılarına göre tamamlarsak bu rakamlara ulaşıyoruz. Eğer bunlar Peripteros tipi tapınaklar idi ise, ebatları hemen hemen 37 m kadar olmalıydı. Maalesef temelleri şimdiye dek sadece hafifçe kazılmış olup, tamamı gün yüzüne çıkarılmamıştır. Böylelikle zemin planı ve yapı hakkında netliğe ulaşılmamıştır. Ancak sözü edilen bu iki tapınak, bir zamanların adasının büyük bir kısmını kaplıyordu. Buradan da Anlaşılan ki, bunun sonucunda Phokaia halkı, Bakatanisi Tepesi'nin (Çifte Kayalar) etrafındaki araziye yerleşmek zorunda kalmış.
( Bu arada Prof. Ömer Özyiğit başkanlığında, alanda yapılan kazılarla Athena Tapınağı'nın temellerine kadar inildiğini ve çok önemli bulgulara rastlandığını, kendisinin yazmış olduğu rapor ve makalelerden öğrenmiş bulunuyoruz.)
Arganthonios'un Kent Surları
Arganthonios'un Kent Surlarının büyük bölümü, Roma Surlarının altında kalmış olmalı. Havadan çekilen kayıtlarda, bazı kısımları hâlâ görünüyor gibi. Livius’a göre surların çevresi 2500 adım = 3570 m. idi. Sartiaux tarafından ileri sürülen görüşe göreyse, Livius “passus” (Adım) ile “pes” (ayak) kelimelerini karıştırmıştı. Bu durumda surların çevresi, sadece 750 m. idi. Yani yel değirmenli tepeyi kapsaması mümkün değildi.
6. yüzyıldan kalan bu kent surlarının ortaya çıkarılması önem taşıyor, zira o zaman Arkaik nekropolün yerinin daha kolay tespit edilmesi sağlanacaktır. Kentin tamamının yakılıp yıkıldığı düşünülürse, nekropolün tespiti kazıcıların en büyük hedefi olmalıdır. Keza Phokaia kentinin Arkaik nekropolü ( Mezarlık), Pitane ve Myrina şehir devletleriyle karşılaştırıldığında, bünyesinde çok daha değerli mezar eşyaları barındırıyor olmalı. Denize doğru uzanan burnun doğu ucunda, Sartiaux tarafından Miken dönemine ait çömlek kırıkları gözlemlendi. Anlaşılan burada, 2 bin yıllık Miken nekropolü bulunuyordu. Kendisi tarafından bulunan eşsiz, plaka mermer döşeli caddenin temel hatları, belki 6. yüzyıla kadar uzanmaktaydı. Cadde bugün, tahrip olmuş durumda. Ancak devam eden güzergahı tekrar bulunabilir herhalde.
Yel değirmeni tepesi Bakatanisi'nin üzerinde, önemli bir kutsal alan yer alıyordu. Buraya kayalara titizlikle oyulmuş birden fazla merdiven çıkıyor. Doğu tarafında, kayaya keskiyle oyulmuş çok sayıdaki adak nişini ve ayakta duran birtakım figürleri hâlâ görmek mümkündür. Tabii, geçmiş bin yıllardaki çobanlarca tahrip edilmedikleri ölçüde. Tepenin eteğindeki moloz kütleleri içinde, günümüze daha iyi durumda gelen örneklerini ve belki de tepedeki kutsal alana ait mimari parçaları bulmak, mümkün olmalı.
(Bu arada anılan bölgede Prof. Dr. Ömer Özyiğit başkanlığında, Foça kazı ekibi tarafından Antik Anfi Tiyatro bulundu.)
Aioller
M.Ö. X. Yüz yılda Dorlar’ın baskısıyla Aioller, geniş bir zamana yayılarak, Gediz nehrinin güneyine ve kuzeyine yerleştiler. Kyme’yi ( Aliağa hudutları içinde ) başkent yaptılar. Zaman içinde bölgede, Smyrna (Bayraklı), Larissa(Buruncuk), Myrina, Gryneion, Pitane(Çandarlı) gibi 12 şehir kurdular. Kurulan şehirlerden biriside Foça (Phokaia) idi.
Phokaia(Foça) nasıl bir İyon şehri oldu?
Yunanistan’ın orta kesimine yerleşen Dorlar, daha önce Aolleri yurtlarından nasıl kovdular ve kendileri oralara yerleştilerse, bu defa da güneyde deniz kıyılarında yerleşik olan İyonları yerlerinden ettiler. İyonlular İzmir’in güneyinden Bafa gölüne kadar Milet dahil 12 şehir kurdular. İyonların çok iyi denizciydiler. Bu sayede Ege'de gezip dolaşırken bir gün Phokaia keşfettiler. O dönemlerde henüz daha ada olan bugünkü kale içini, İncir adasını ve yarım adayı, Küçükdeniz ve Büyükdeniz’in doğal liman olduğunu gören ve savunmak için stratejik önemini keşfeden İyonlar adaya yerleşmeye karar verdiler. Ancak bu defa Sakız Adası’nda Aioller’i sindirip adaya yerleştikleri gibi değil, aksine Aioller’in başkenti Kyme' ye giderek Aiolia'nın yönetiminden adaya yerleşmek için izin aldılar.
İyonların adaya yerleşimi
Alınan izinden sonra M.Ö.800 yılında Adaya (bu günkü kale içi) yerleşen İyonlular, Phokaia şehrinin kültürel ve ekonomik olarak gelişmesini sağlamışlardı. Phokaia, Aiolia içinde kurulan ilk İyon şehri olmuştur. Heredot’un anlattığı rivayete göre ikincisi ise Smyrna’dır. İlerleyen asırlarda bir Aolia şehri olan Phokaia, giderek İyon kenti olmuştur. İnce, uzun çok sayıda yolcu ve yük taşıyabilen elli kürekli gemi yapan, iyi denizci ve ticaret erbabı olan İyonlar, Aiolia içinde de ticaretlerini de geliştirmişlerdi. İyonların sayesinde Phokaia, kısa sürede hayat standardı yüksek, önemli ve zengin bir şehir olmuştu. Aynı zamanda Kültür ve Sanat, Phokaia’da çok gelişmişti. Özellikle Foçalı iyonlar, Kültür ve Sanat aracılığı ile Akdeniz’in kıyı kentlerinin kültürel gelişimine ön ayak oldular.
Koloniler kurdular Foçalı İyonlar
Kolonilerden ilkini Mısır’ın Nil deltasında Naukrakis’i (M.Ö.650), ikincisini Karadeniz’de Amisos (şimdiki Samsun)’u Miletli İyonlarla beraber kurmuşlardır.
(M.Ö. 650). Phokaialı İyonlar, Miletlilerden ayrı olarak da M.Ö. 654’te Lampsakos (şimdiki Lâpseki) M.Ö.600 yılında ise Fransa’daki Massalia (şimdiki Marsilya)’yı kurdular. M.Ö. 564 yılında Alalia (şimdiki Aleria)’yı
Korsika’da, Rhegion (Reggio); İtalya’da, Marsilya’dan çıkışla, yani Marsilyalılar olarak da çok miktarda koloniler kurmuşlardır. Bunlar Fransa sahillerindeki Nikaia (Nizza), Antipolis(Antibes), Agethe (Adge); İspanya sahillerindeki Mainake(Malaga), Emporion (Ampurias)’tır.
Phokaia, İyonlardan sonra sırasıyla Perslerin, Büyük İskender İmparatorluğu’nun (M.Ö.334), Bizanslıların, ve Osmanlı İmparatorluğu’nun (1454) egemenliği altında girdi.
Sebahattin KARACA
Copyright © 2020-01-30 Tüm Hakları Saklıdır.
www.sebahattinkaraca.com
Kaynaklar:
- Prof. Dr.Ernst Langlotz, Die kulturelle und kunstlerische Hellenisierung der Küsten des Mittelmeers durch die Stadt Phokaia
-Die Griechischen Geschichschreiber der Antike (Herodot, Pausanias ve Strabo)
-Prof. George E.Bean, Âgâische Türkei von Pergamon bis Didyma, Verlag Kohlhammer, Stuttgart 1987
-Foça için İzmir’de basılan Turizm Magazin Dergisi 1983 Yılı Haziran Sayısı 4. Sayfa
YORUMLAR