ENGİN CİVAN

ENGİN CİVAN

[email protected]

Biden olayını bir de benden okuyun...

19 Ağustos 2020 - 22:52

ABD Başkanlık Seçimleri yaklaşıyor; hareketlenen Amerikan iç siyaseti Türkiye politikasını da doğrudan etkiliyor.

Joe Biden’in (Telaffuzu: Baydın!) Türkiye politikası üzerine yaptığı yorum, geçenlerde yeniden medyaya düştü ve ortalığı karıştırmaya yetti.
 
Konuların ve gündemin çok çabuk değiştiği bir Dünya’da yaşıyoruz.
 
Türkiye’de de durum farklı değil.
 
Evet, Biden’in “Türkiye yorumu” tozu dumana kattı.
 
Toz-duman dağılırken, ben de topa girmeyi uygun buldum.
 
BU İLK DEĞİL 
Türkiye’de genç bir nüfus var. Gençliğin verdiği özgüvenle konuların tarihsel gelişimini incelemeden, bugün ortaya çıkan bir olayın tarihsel yapılanmasını bilmeden, konuşmak fazla bilinçli olmuyor.
 
ABD, Sovyetlerle olan rekabeti süresince, Türkiye’ye olan ilgisini hiçbir zaman kaybetmemiştir.
 
Uyarı mektupları, şantaj, tehdit, ambargo, açık ve gizli darbeler; ABD-Türkiye ilişkilerinin vazgeçilmez geleneksel menüsüdür. 
 
Türkiye’nin onuru, geleneksel devlet anlayışı, vs konular umurunda olmaz ABD’nin.
 
ABD için önemli olan kendi çıkarları ve o çıkarların türevleridir.
 
ABD’nin önceliklerini üç ana başlıkta sıralamamız gerekirse:
 
- Kadim düşmanı Rusya’ya karşı denetim,
 
- Orta Doğu’da İsrail merkezli barış,
 
- Enerji kaynaklarının denetimi ve kullanımı konusunda rahatlık.
 
 BİR ANEKTOD 
 Bilkent Üniversitesi yeni kurulmuş. Büyüme sancıları çekiyor. İhsan Doğramacı Hoca da ‘kurucu baba’ olarak cebinden müthiş bir servet harcıyor.
 
İşte o günlerde İhsan Hoca bana geldi, üniversite için destek istedi. Baktım bazı fırsatlar var. Üniversitenin varlıklarına artı değer kazandırmak için Bilkent Konutlarını geliştirdik. Dostluğumuz derinleşti ve Bilkent’in Mütevelli Heyetine beni de dahil etti.
 
Heyet toplantıları sonrasında uzun uzun sohbetlerimiz oldu.
 
Yine bir sohbetimiz sırasında, ilginç bir anısını anlattı bana.
 
“Ben” diye başladı cümlesine. “Ben” dedi ve ekledi: “İsteseydim politikaya girebilirdim, ama üniversiteyi tercih ettim.
 
Bir gün ABD Büyükelçisi Kommer (Hani şu ODTÜ’de makam arabası yakılan Büyükelçi) ben ve Süleyman Demirel oturuyoruz.
 
Kommer, ‘Hanginiz başbakan olmak istiyorsunuz?’ diye sordu. Ağzımı açmama bile fırsat kalmadan, Demirel ayağa fırladı: ‘Ben olmak istiyorum…’ dedi.”

 
Prof. İhsan Doğramacı herhangi bir profesör değildi. Allah rahmet eylesin, yakın tarihimizde önemli bir yer tutar. Onun anlattığı bu olayı ben şahsen ciddiye alır ve inanırım.
 
İşte değerli okur, 1960’lı yıllarda Türkiye ve politikası üzerine bu denli etkili konumdaydı Amerika.
 
Bunun içindir ki, Biden’in Türkiye çıkışı benim için hiç de sürpriz olmadı.
 
GELELİM KONUNUN MEKANİĞİNE 
Konunun mekaniğini bilmeden…  “Neden şimdi, Biden de kim, bu bir tiyatrodur…” şeklinde ve benzeri
yorumlar ancak komplo teorilerine çanak tutar.
 
Küresel olarak, henüz ana akım medyanın özgül ağırlığı varken, Dünya’nın sayılı gazetelerinden New York Times bir gelenek geliştirmiş.
 
Özetle, Amerikan Demokrat Parti Başkan aday adayları, seçimi kazanmaları durumunda uygulayacakları iç ve dış politikaya yönelik görüş ve planlarını gazetenin editörlerine aktarıyorlar.
 
Editörler bütün adayları dinledikten sonra, New York Times gazetesi  hangi adayı başkanlık seçimlerinde destekleyeceğine karar veriyor.
 
Ve bunu gazeteden kamuoyuna duyuruyor. Bu bir Amerikan geleneği ve aynı yöntem yerel politikada da geçerli.
 
Yalnız bu sefer yöntemde ufak ama önemli bir değişiklik yapılıyor.
 
New York Times yıllardır kapalı kapılar ardında yaptığı bu toplantıları videodan yayınlama kararı alıyor.
 
Yani, kaset komplolarına teşne Türk politikasındaki gibi ortada gizli kapaklı bir şey yok.
 
Bu sohbet 7 ay önce yapılmış. Konuşmanın o zaman ciddiye alınmamasının fakat şimdi önem kazanmasının da belli bir mekaniği var.
 
Konuyu açalım…
 
7 ay önce, yani ocak ayında, 20 Demokrat Parti adayı arasındaki yarışta Biden adeta nal topluyor. Özellikle Sanders açık ara önde.
 
O günlerde altın çağını yaşayan Amerikan ekonomisinin uzantısı olarak, Trump için seçim çantada keklik.
 
Türkiye’de malum partilerdeki benzer kemikleşmiş yapıya sahip olan Amerikan Demokrat Partisi’nin elitleri ise panik halinde.
 
Sanders gibi demokratik sosyalizm çağrısı yapan bir adayın Trump’a karşı şansı da sıfır.
 
Derken…

Hillary Clinton’un başını çektiği parti önde gelenleri Karolina’da devreye giriyor, siyahi delegelerin çoğunlukta olduğu o eyalette, o güne kadar hiçbir eyaleti kazanmamış Biden ilk defa kazanıyor.
 
Ve liberal medya olayın üstüne atlıyor, zavallı Sanders ve diğer aday adayları ne olduğunu anlamadan, arkadan estirilen rüzgarlarla Biden aniden önde giden aday oluveriyor.
 
Ardından Pandemi faciası geliyor, ardından George Flyod olayı patlıyor; sokak gösterileri, yağmalar, anarşi… 
 
Bir tarafta yerlere serilmiş bir ekonomi, diğer tarafta merkezi sağlık sistemi olmadığı için aciz kalmış bir süper güç…
 
Sonuç: Kırgın ve kızgın vatandaş.
 
Bütün bunlar yaşanırken, evinin bodrumunda karantinada gün sayan yaşlı kurt Biden aniden potaya giriyor.
 
Tüm anketlerde Biden önde!
 
Türkiye’de ve tüm Dünya’daki medya sazanlarına göre Trump bitti, Biden Başkan.
 
KONUNUN İÇERİĞİ 
Biden dünkü politikacı değil. 1973’den 2009 senesine kadar Senatör olarak görev yapmış. Senaryonun önemli komitelerinden olan Dış İlişkiler Komitesine 4 senesi başkanlık olmak üzere 8 sene üyelik yapmış.
 
2009-2017 senelerinde Obama’nın 8 sene Başkan Yardımcılığını yapmış.

Kısacası, 47 senedir Washington’da ‘marine’ olmuş 78 yaşında bir politikacı.
 
Bu arada, daha önce de şansını denemiş. 1988 senesinde, Başkanlık yarışına girmiş, fakat Biden’in parti programının o zamanki İngiliz İşçi Partisi’nin programından intihal (İzinsiz kopyalama) edildiği ortaya çıkınca, yarışı terk etmiş.
 
Özetle, Biden dış politika birikimi, emperyalist ses tonu ve vücut lisanıyla ağzından çıkanı kulağı duyması gereken bir aday.  O nedenle ne zaman söylediği değil de nasıl ve ne söylediği daha önemli.
 
47 yıl boyunca Washington’nun havasını teneffüs edip oyun kuruculuk yapmış bir politikacı boş konuşmaz. Öyle bir hakkı yok.
 
Neticede ahkam kestiği konu Dünya’nın sayılı ülkelerinden 80 milyonluk bir ülkenin egemenliği.
 
İlginçtir!

Madalyonun öteki yüzü misali, o 47 senelik birikim ve bu konuşma tarzı da aynı zamanda Amerika’nın son 50 yıl içinde Türkiye’yi nasıl algıladığın ispatı. 
 
Biden’in sarf ettiği sözlerin analizini kapatırken bir noktaya daha değinmek isterim.

Türkiye’nin müttefiki olan fakat dostu olmayan ABD’nin gözden kaçırdığı başka bir gerçeklik var.
 
 Analizim girişinden belirttiğim gibi hızla değişen Dünya’da, ne Amerika eski Amerika ne de Türkiye eski Türkiye. 
 
Engin Civan / ABD / 19. 08. 2020

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum