Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Arafta Sorular'a konuk oldu
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, 24 TV'de yayımlanan Arafta Sorular programında Esra Elönü'nün sorularını cevapladı.
31 Mayıs 2021 - 11:15
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: “Gerçek dostlar birbirlerine sahip olmaya çalışan değil, sahip çıkan insanlardır.”
24 TV'de yayınlanan Arafta Sorular'da Esra Elönü'nün sorularını cevaplandıran Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, 'Bir şeye sahip çıkmak ile sahip olmak arasında çok ince bir fark vardır. Bir şeye sahip çıkmaya çalışmak onu korumak kollamak, onu yaşatmak anlamına gelir. Gerçek dostlar da birbirlerine sahip olmaya çalışan değil, sahip çıkan insanlardır. Sahip çıkarsın, arkasını kollarsın. Aynı arkadaş kelimesinde olduğu gibi. Sendelersen, düşersen ben arkandayım merak etme demektir.' dedi.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, 24 TV'de yayımlanan Arafta Sorular programında Esra Elönü'nün sorularını cevapladı. Cumhurbaşkanlığı sözcüsü Kalın, şu şekilde konuştu:
“Bir şeye sahip çıkmak ile sahip olmak arasında çok ince bir fark vardır”
Bir şeye sahip çıkmak ile sahip olmak arasında çok ince bir fark vardır. Bir şeye sahip çıkmaya çalışmak onu korumak kollamak, onu yaşatmak anlamına gelir. Gerçek dostlar da birbirlerine sahip olmaya çalışan değil, sahip çıkan insanlardır. Sahip çıkarsın, arkasını kollarsın. Aynı arkadaş kelimesinde olduğu gibi. Sendelersen, düşersen ben arkandayım merak etme demektir.
Biz neye sahip çıkmalıyız, birlikte neyi yaşatmalıyıza odaklanırsak o zaman hep birlikte aynı gökyüzünün altında bütün renkleri, güzellikleri görme imkanımız olur. Hepsi birlikte güzel. Bu birlik beraberliği polyannacılık oynayalım anlamında değil içimde bir dert endişe olarak söylüyorum. Bunu yapabildiğimizde hepimizin dili, düşünce ufku, dünyası zenginleşecek. Bunun gerisine düştüğümüzde ise ne kendimize ne de başkalarına bir faydamız olmaz.
Bir sürü mahalle var. Her mahallede başka baskı mekanizmaları var. Halbuki nereden ve kimden gelirse gelsin bu tür baskılar doğru değil. Baskılamak yerine nefes aldıralım, açalım. "Bir mahalleye aitim" diyorsa insanlar... Tamam sen mahalleni temiz tut. Öyle güzel tut ki ben o mahalleye özeneyim. Oradan bir şey öğreneyim. Mahallenin etrafına duvar örüp oradan bana ateş etme. Ben de yapmayayım aynısını tabi. Bütün mahalleler için söylüyorum. Tam tersine her mahalleyi çiçek bahçesine çevirelim. Bu imkansız değil. Neden olmasın?
"İnsanı dinamik yolculuğun içerisinde bir özne olarak düşünmek bana daha anlamlı geliyor."
Esra Elönü: Arafta mısınız?
İbrahim Kalın: Arafta olmayı seyr-ü sefer, bir yolculuk olarak yorumlarsak daha anlamlı olacağını düşünüyorum. Hiçbir konuda karar veremeyen, sürekli bir tereddüt halinde olan manasında kullanıldığında bunun insanın özne olma vasfını çok kısıtladığını düşünüyorum. İnsanı dinamik yolculuğun içerisinde bir özne olarak düşünmek bana daha anlamlı geliyor.
"Arafta verilen cevaplar insanı daha canlı tutar."
Bir konuda peşin hükümlü olmak insanın önünü kesen, ufkunu daraltan bir yaklaşım olur. Sorulara farklı cevaplar verilebilir ve bunları da farklı şekillerde de yorumlayabilirsiniz. Fakat sorunun kendisi önemli olmaya devam eder. Burada cevaplardan daha önemli olanın soruyu sormak olduğunu fark edersiniz. Dolayısıyla cevaplar üzerinde kendi zihninizde farklı alternatifleri değerlendirmeye devam edersiniz. Arafta olmak bazen bütün bu cevaplara eşit mesafede durmaktır. Arafta verilen cevaplar insanı daha canlı tutar.
"Müzisyen de olsanız, devlet adamı da olsanız, marangoz ustası da olsanız iyi bir dinleyici olmak önemlidir."
Müzikle ilgilendiğinizde, beste yapmaktan bir enstrüman çalmaktan önce iyi bir kulak eğitimi almak gerekir. İyi bir dinleyici olmak gerekir. Müzisyen de olsanız, devlet adamı da olsanız, marangoz ustası da olsanız iyi bir dinleyici olmak önemlidir. Dinlemek sadece bir sese kulak vermek anlamında değil. Size konuşan her şeyi dinleyebilmektir önemli olan.
"Konuşabilmek için de mutlaka susmak gerekir. İnsanın dilinin susması, kalbinin sustuğu anlamına gelmez."
Ruhta ne varsa müziğe de o yansır. Müziği üreten açısından ruhunda ne varsa o müziğe yönelir. İnsanın makamı ile müziğin makamının buluştuğu yerde bir yolculuk başlar. O his sadece kulağımız ile duyduğumuz bir şey değildir. Bir bütün olarak insanın kendinden bir şey kattığı, kendine de bir şey kattığı yolculuğu ifade eder.
Susmanın da bir ritmi vardır. Konuşabilmek için de mutlaka susmak gerekir. Müzik yaparken es olmadan nasıl yapamıyorsak konuşurken de susmadan olmaz. İnsanın dilinin susması, kalbinin sustuğu anlamına gelmez.
"Bilginin amacı sizi bir sonraki idrak düzeyine taşımak olmalı. Cehalet, bilinçsizliği, şuursuzluğu ve farkında olmamayı ifade ediyor."
Aynı şeyin etrafında dönüp dolaşıyorsanız özel bir amacınızda yoksa orada takılıp kalmışsınız demektir. Bilginin amacı sizi bir sonraki mertebeye taşımak olmalı. Cehalet, bilinçsizliği, şuursuzluğu ve farkında olmamayı ifade ediyor.
"Sağ ve Sol kavramları Türkiye'nin dinamik yapısını ve sosyolojisini tam olarak yansıtmıyor."
Bu kavramlar bizi ifade etmiyor. Bu kavramlar Türkiye'nin dinamik yapısını ve sosyolojisini tam olarak yansıtmıyor. Bu kavramların birde kesişme noktaları var, ortak noktaları var. Çok kategorik olarak ayrıştırdığınızda konuşma imkânı ortadan kalkmaya başladığında aslında toplum, siyaset, devlet bütün bu kavramlar anlamsız hale geliyor. İdeolojik bir kapanma oluyor. Bu sağlıklı bir şey değil. Sizden olmayan herkesi ötekileştirmeye başladığınızda sizin gibi olmayan, düşünmeyen, hissetmeyen herkesi bir öteki gibi görüp şeytanlaştırmaya başladığınızda aslında siz bütün zemini ortadan kaldırmış oluyorsunuz.
"Necip Fazıl ile Nazım Hikmet'i kavga ettirmek zorunda değiliz."
Hesap sorulmasında hiçbir mahsur yok. Bir vatandaş, seçmen, birey olarak sorgulamaları demokrasinin gereğidir. Konumu ne olursa olsun bunu sınıfsal üstünlük ile iddia ediyorsa bu yanlış olur.
Solun çok iyi şairleri var sağın yok gibi ifade kullanamayız. Bu ifadeler ideolojik deli gömlekleri giydiren yaklaşımlardır. Necip Fazıl ile Nazım Hikmet'i kavga ettirmek zorunda değiliz. Tam tersine bunları bir bütünlük içerisinde okumak daha anlamlı bir iş yapmamıza sebep olur. Birisi Nazımca, birisi Necip Fazılca söylesin duygusunu, endişesini, hissini. Ama bunların hepsinin bu ülkeye ait olduğunu bilerek yapalım.
"Son 30-40 yılda Hollywood'un inşa ettiği Müslüman hikâyesinin anlatısının 2 temel unsuru şiddet ve şehvettir."
İslam'ın şiddet yoluyla yayıldığı iddiası 9.yüzyılda ortaya atılmış teorilerden birisidir. Orta Çağlar boyunca İslam'ın şiddet dini, kılıç dini olduğu zorla İslam'a sokulduğu iddia edildi. Kılıcın ve şiddetin dışında İslam dininin yayılma sebebi şehvet olabilir dendi. Erkeklere bu dünyada 4 eş, öbür dünyada huri vaat ettiği için onların aklına ve vicdanına değil şehevi duygularına hitap ettiği için İslam yayıldı diyen devasa bir iddia var. Tabii ki bunların hakikatle hiçbir ilgisi yok. Yüzlerce yıl boyunca bu iki algı yaşamaya devam etti. Son 30-40 yılda Hollywood'un inşa ettiği Müslüman hikâyesinin anlatısının 2 temel unsuru şiddet ve şehvettir.
"Birisi kalkıp, şiddet benim dinimin özünden kaynaklanıyor gibi hadsiz bir iddiada bulunursa bunu izah etmesini beklerim."
Birisi kalkıp, şiddet benim dinimin özünden kaynaklanıyor gibi hadsiz bir iddiada bulunursa bunu izah etmesini beklerim. Ben İslam'ın bir barış ve teslimiyet dini olduğuna inanmış biri olarak böyle bir iddia da bulunan kişiye entelektüel manada bu iddianın hesabını sorarım.
"Bu kadar insana sahip çıkan bir Anadolu coğrafyası dünyanın en zengin ülkesidir."
Bu topraklar her zaman buraya sığınan insanlar için bir sığınak oldu. Çeçenler, Türkmenler, Kürtler, Doğu Türkistanlılar, Araplar, Iraklılar, Polenler... Bu bizim zenginliğimiz, bu bizim gönlümüzün büyüklüğü. Biz onlarla beraber büyüdük. Bu kadar insana sahip çıkan bir Anadolu coğrafyası dünyanın en zengin ülkesidir.
"Bugün biz göç etmek zorunda kalan insanları bir ensar gibi karşılıyorsak bu bizi hep birlikte büyütür ve zenginleştirir. Bu insanlar bir yıkımdan kaçtılar geldiler."
Özünde Cumhurbaşkanımız çok güzel ifade etti bu durumu. "Biz ensar, onlar muhacir." Dedi. Hicrete mecbur bırakılmış. Bugün biz göç etmek zorunda kalan insanları bir ensar gibi karşılıyorsak bu bizi hep birlikte büyütür ve zenginleştirir. Bu insanlar bir yıkımdan kaçtılar geldiler."
24 TV'de yayınlanan Arafta Sorular'da Esra Elönü'nün sorularını cevaplandıran Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, 'Bir şeye sahip çıkmak ile sahip olmak arasında çok ince bir fark vardır. Bir şeye sahip çıkmaya çalışmak onu korumak kollamak, onu yaşatmak anlamına gelir. Gerçek dostlar da birbirlerine sahip olmaya çalışan değil, sahip çıkan insanlardır. Sahip çıkarsın, arkasını kollarsın. Aynı arkadaş kelimesinde olduğu gibi. Sendelersen, düşersen ben arkandayım merak etme demektir.' dedi.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, 24 TV'de yayımlanan Arafta Sorular programında Esra Elönü'nün sorularını cevapladı. Cumhurbaşkanlığı sözcüsü Kalın, şu şekilde konuştu:
“Bir şeye sahip çıkmak ile sahip olmak arasında çok ince bir fark vardır”
Bir şeye sahip çıkmak ile sahip olmak arasında çok ince bir fark vardır. Bir şeye sahip çıkmaya çalışmak onu korumak kollamak, onu yaşatmak anlamına gelir. Gerçek dostlar da birbirlerine sahip olmaya çalışan değil, sahip çıkan insanlardır. Sahip çıkarsın, arkasını kollarsın. Aynı arkadaş kelimesinde olduğu gibi. Sendelersen, düşersen ben arkandayım merak etme demektir.
Biz neye sahip çıkmalıyız, birlikte neyi yaşatmalıyıza odaklanırsak o zaman hep birlikte aynı gökyüzünün altında bütün renkleri, güzellikleri görme imkanımız olur. Hepsi birlikte güzel. Bu birlik beraberliği polyannacılık oynayalım anlamında değil içimde bir dert endişe olarak söylüyorum. Bunu yapabildiğimizde hepimizin dili, düşünce ufku, dünyası zenginleşecek. Bunun gerisine düştüğümüzde ise ne kendimize ne de başkalarına bir faydamız olmaz.
Bir sürü mahalle var. Her mahallede başka baskı mekanizmaları var. Halbuki nereden ve kimden gelirse gelsin bu tür baskılar doğru değil. Baskılamak yerine nefes aldıralım, açalım. "Bir mahalleye aitim" diyorsa insanlar... Tamam sen mahalleni temiz tut. Öyle güzel tut ki ben o mahalleye özeneyim. Oradan bir şey öğreneyim. Mahallenin etrafına duvar örüp oradan bana ateş etme. Ben de yapmayayım aynısını tabi. Bütün mahalleler için söylüyorum. Tam tersine her mahalleyi çiçek bahçesine çevirelim. Bu imkansız değil. Neden olmasın?
"İnsanı dinamik yolculuğun içerisinde bir özne olarak düşünmek bana daha anlamlı geliyor."
Esra Elönü: Arafta mısınız?
İbrahim Kalın: Arafta olmayı seyr-ü sefer, bir yolculuk olarak yorumlarsak daha anlamlı olacağını düşünüyorum. Hiçbir konuda karar veremeyen, sürekli bir tereddüt halinde olan manasında kullanıldığında bunun insanın özne olma vasfını çok kısıtladığını düşünüyorum. İnsanı dinamik yolculuğun içerisinde bir özne olarak düşünmek bana daha anlamlı geliyor.
"Arafta verilen cevaplar insanı daha canlı tutar."
Bir konuda peşin hükümlü olmak insanın önünü kesen, ufkunu daraltan bir yaklaşım olur. Sorulara farklı cevaplar verilebilir ve bunları da farklı şekillerde de yorumlayabilirsiniz. Fakat sorunun kendisi önemli olmaya devam eder. Burada cevaplardan daha önemli olanın soruyu sormak olduğunu fark edersiniz. Dolayısıyla cevaplar üzerinde kendi zihninizde farklı alternatifleri değerlendirmeye devam edersiniz. Arafta olmak bazen bütün bu cevaplara eşit mesafede durmaktır. Arafta verilen cevaplar insanı daha canlı tutar.
"Müzisyen de olsanız, devlet adamı da olsanız, marangoz ustası da olsanız iyi bir dinleyici olmak önemlidir."
Müzikle ilgilendiğinizde, beste yapmaktan bir enstrüman çalmaktan önce iyi bir kulak eğitimi almak gerekir. İyi bir dinleyici olmak gerekir. Müzisyen de olsanız, devlet adamı da olsanız, marangoz ustası da olsanız iyi bir dinleyici olmak önemlidir. Dinlemek sadece bir sese kulak vermek anlamında değil. Size konuşan her şeyi dinleyebilmektir önemli olan.
"Konuşabilmek için de mutlaka susmak gerekir. İnsanın dilinin susması, kalbinin sustuğu anlamına gelmez."
Ruhta ne varsa müziğe de o yansır. Müziği üreten açısından ruhunda ne varsa o müziğe yönelir. İnsanın makamı ile müziğin makamının buluştuğu yerde bir yolculuk başlar. O his sadece kulağımız ile duyduğumuz bir şey değildir. Bir bütün olarak insanın kendinden bir şey kattığı, kendine de bir şey kattığı yolculuğu ifade eder.
Susmanın da bir ritmi vardır. Konuşabilmek için de mutlaka susmak gerekir. Müzik yaparken es olmadan nasıl yapamıyorsak konuşurken de susmadan olmaz. İnsanın dilinin susması, kalbinin sustuğu anlamına gelmez.
"Bilginin amacı sizi bir sonraki idrak düzeyine taşımak olmalı. Cehalet, bilinçsizliği, şuursuzluğu ve farkında olmamayı ifade ediyor."
Aynı şeyin etrafında dönüp dolaşıyorsanız özel bir amacınızda yoksa orada takılıp kalmışsınız demektir. Bilginin amacı sizi bir sonraki mertebeye taşımak olmalı. Cehalet, bilinçsizliği, şuursuzluğu ve farkında olmamayı ifade ediyor.
"Sağ ve Sol kavramları Türkiye'nin dinamik yapısını ve sosyolojisini tam olarak yansıtmıyor."
Bu kavramlar bizi ifade etmiyor. Bu kavramlar Türkiye'nin dinamik yapısını ve sosyolojisini tam olarak yansıtmıyor. Bu kavramların birde kesişme noktaları var, ortak noktaları var. Çok kategorik olarak ayrıştırdığınızda konuşma imkânı ortadan kalkmaya başladığında aslında toplum, siyaset, devlet bütün bu kavramlar anlamsız hale geliyor. İdeolojik bir kapanma oluyor. Bu sağlıklı bir şey değil. Sizden olmayan herkesi ötekileştirmeye başladığınızda sizin gibi olmayan, düşünmeyen, hissetmeyen herkesi bir öteki gibi görüp şeytanlaştırmaya başladığınızda aslında siz bütün zemini ortadan kaldırmış oluyorsunuz.
"Necip Fazıl ile Nazım Hikmet'i kavga ettirmek zorunda değiliz."
Hesap sorulmasında hiçbir mahsur yok. Bir vatandaş, seçmen, birey olarak sorgulamaları demokrasinin gereğidir. Konumu ne olursa olsun bunu sınıfsal üstünlük ile iddia ediyorsa bu yanlış olur.
Solun çok iyi şairleri var sağın yok gibi ifade kullanamayız. Bu ifadeler ideolojik deli gömlekleri giydiren yaklaşımlardır. Necip Fazıl ile Nazım Hikmet'i kavga ettirmek zorunda değiliz. Tam tersine bunları bir bütünlük içerisinde okumak daha anlamlı bir iş yapmamıza sebep olur. Birisi Nazımca, birisi Necip Fazılca söylesin duygusunu, endişesini, hissini. Ama bunların hepsinin bu ülkeye ait olduğunu bilerek yapalım.
"Son 30-40 yılda Hollywood'un inşa ettiği Müslüman hikâyesinin anlatısının 2 temel unsuru şiddet ve şehvettir."
İslam'ın şiddet yoluyla yayıldığı iddiası 9.yüzyılda ortaya atılmış teorilerden birisidir. Orta Çağlar boyunca İslam'ın şiddet dini, kılıç dini olduğu zorla İslam'a sokulduğu iddia edildi. Kılıcın ve şiddetin dışında İslam dininin yayılma sebebi şehvet olabilir dendi. Erkeklere bu dünyada 4 eş, öbür dünyada huri vaat ettiği için onların aklına ve vicdanına değil şehevi duygularına hitap ettiği için İslam yayıldı diyen devasa bir iddia var. Tabii ki bunların hakikatle hiçbir ilgisi yok. Yüzlerce yıl boyunca bu iki algı yaşamaya devam etti. Son 30-40 yılda Hollywood'un inşa ettiği Müslüman hikâyesinin anlatısının 2 temel unsuru şiddet ve şehvettir.
"Birisi kalkıp, şiddet benim dinimin özünden kaynaklanıyor gibi hadsiz bir iddiada bulunursa bunu izah etmesini beklerim."
Birisi kalkıp, şiddet benim dinimin özünden kaynaklanıyor gibi hadsiz bir iddiada bulunursa bunu izah etmesini beklerim. Ben İslam'ın bir barış ve teslimiyet dini olduğuna inanmış biri olarak böyle bir iddia da bulunan kişiye entelektüel manada bu iddianın hesabını sorarım.
"Bu kadar insana sahip çıkan bir Anadolu coğrafyası dünyanın en zengin ülkesidir."
Bu topraklar her zaman buraya sığınan insanlar için bir sığınak oldu. Çeçenler, Türkmenler, Kürtler, Doğu Türkistanlılar, Araplar, Iraklılar, Polenler... Bu bizim zenginliğimiz, bu bizim gönlümüzün büyüklüğü. Biz onlarla beraber büyüdük. Bu kadar insana sahip çıkan bir Anadolu coğrafyası dünyanın en zengin ülkesidir.
"Bugün biz göç etmek zorunda kalan insanları bir ensar gibi karşılıyorsak bu bizi hep birlikte büyütür ve zenginleştirir. Bu insanlar bir yıkımdan kaçtılar geldiler."
Özünde Cumhurbaşkanımız çok güzel ifade etti bu durumu. "Biz ensar, onlar muhacir." Dedi. Hicrete mecbur bırakılmış. Bugün biz göç etmek zorunda kalan insanları bir ensar gibi karşılıyorsak bu bizi hep birlikte büyütür ve zenginleştirir. Bu insanlar bir yıkımdan kaçtılar geldiler."