Enflasyon düşmesine rağmen fiyatlar neden yükseliyor?

Altınbaş Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, seçimlere %45 civarı bir enflasyonla girileceğini belirterek, “1 Nisan’dan itibaren elektrik fiyatlarını %15 indirmek gibi adımlar da aylık enflasyonu bir parça aşağı çeker. Tüketim sepetinde elektriğin ağırlığı %6.5. Bu da enflasyonda %1 düşüş yaratır.” diye konuştu.

Enflasyon düşmesine rağmen fiyatlar neden yükseliyor?
04 Nisan 2023 - 14:51

Prof. Dr. Kozanoğlu: “Seçime Yüzde 45’lik Bir Enflasyonla Girilecek”

TUİK’e göre 2023 yılı Mart ayında tüketici fiyatları %2.29 arttı. Böylelikle yıllık enflasyon %50.51’e geriledi. Ancak İstanbul Ticaret Odası’nın (İTO) Ücretliler Geçinme Endeksi ile arasında makas da açıldı. Mart ayında İTO endeksi aylık %2.95, yıllık ise %73.02 artış gösterdi.

Altınbaş Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, seçimlere %45 civarı bir enflasyonla girileceğini belirterek, “1 Nisan’dan itibaren elektrik fiyatlarını %15 indirmek gibi adımlar da aylık enflasyonu bir parça aşağı çeker. Tüketim sepetinde elektriğin ağırlığı %6.5. Bu da enflasyonda %1 düşüş yaratır.” diye konuştu.

Nisan 2022 tüketici enflasyonunun %7.25 olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu, bu oranın düşüp yerine %2 civarında bir Nisan enflasyonu girilirse, son 1 ayın enflasyonunun %45 civarına ineceğini ileri sürdü. Kozanoğlu, Ekonomi yönetiminin 14 Mayıs seçimlerine kadar enflasyonu %40’un altına çekmeyi amaçladığını ifade etti. 2023 yılı için TCMB Ocak 2023 Enflasyon Raporu’nda %22.3 oranında bir enflasyon öngörüsüne rağmen, yılın ilk 3 ayında tüketici fiyatlarının %12.52 artarak, şimdiden TCMB’yi tekzip ettiğini dile getirdi. Ayrıca birbiriyle çelişen verilere de dikkat çeken Kozanoğlu, “Örneğin İTO’ya göre giyim harcamaları aylık %5.32 sıçrama gösterirken, TUİK’e göre giyim ve ayakkabı %1.92 düştü.” dedi.


"Enflasyon rakamları inandırıcılıktan uzak"

Yıllık %22.5 gibi sepetler arasındaki küçük farklılıklarla açıklanamayacak farklar oluştuğuna işaret eden Kozanoğlu, aynı çelişkili durumun üretici fiyatlarında da gözlendiğini anlattı. İTO’nun Toptan Eşya Fiyatları Endeksi’nin aylık %4.96 artışla, yıllık %74.22’lik bir oranda yükseldiğini söyledi. Buna karşın TUİK’in Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi’nin ise (Yİ-ÜFE) aylık sadece %0.44 kıpırdadığını, yıllık değişimin de %62.45 olduğunu ifade etti. Kozanoğlu, “İTO ile TUİK arasında da %10 civarında bir açı oluştu. Geçmiş yıllarda TUİK verilerinin, farklı bileşimdeki sepetler kaynaklı, küçük oynamalar gözlemlense de böyle geniş makaslar görülmezdi.” değerlendirmesini yaptı.  
 

Enflasyon düşmesine rağmen fiyatlar neden yükseliyor?

Bazı vatandaşların enflasyonun düşmesine rağmen, fiyatların arttığı yönündeki serzenişlerini değerlendiren Kozanoğlu, “Enflasyon diyelim %12’ye düşse bile bu aylık %1’lik bir fiyat artışı anlamına gelir. Enflasyonun düşüşü, fiyatların daha yavaş yükselmesi demektir. Örneğin, siz sabit bir noktada dururken bir araba 40 km hızla uzaklaşmakta iken, hızını 20 km’ye düşürse dahi sizinle arasındaki mesafe açılmaya devam eder. Geliriniz sabitse veya yavaş artıyorsa enflasyon düşse bile satın alma gücünüz azalır. Bugün Türkiye’de yaşanan tam da budur.” diyerek bu durumun nedenlerini açıkladı.
“Enflasyon tüm dünyada bir sorun. Avro bölgesinde %6.2, ABD’de %3.7”
Enflasyonun dünya için bir sorun olduğunu söyleyen Kozanoğlu, en son yayımlanan OECD Ekonomik Görünüm Raporu 2023 yılı için avro bölgesinde %6.2, ABD’de %3.7, G20 ülkelerinin tümü için de %5.9’luk bir enflasyon tahmini yapıldığına dikkat çekti. 2024’te de aynı sırayla enflasyonun %3, %2.5 ve %4.5 olmasını beklendiğini vurguladı. OECD’nin Türkiye’ye ilişkin 2023 enflasyon öngörüsünün ise %44.6 iken, 2024’te de %41.4 gibi bir oran olduğunu belirtti.

Bu enflasyon düşüşü kalıcı mı?
Kozanoğlu, Ekim 2022’de %85.5 oranındaki tüketici enflasyonun, o noktadan sonra ivmesini bir parça kaybettiğini ifade etti. Dövizin yatay seyrinin kurlar yoluyla enflasyon artışını gemlediğini belirterek, dünyadaki gıda ve enerji fiyatlarındaki düşüşün de enflasyonu biraz sakinleştirdiğini kaydetti. Tüm dünyada pandemi sırasında mal fiyatlarının hızlı arttığını, ancak kapanmalar nedeniyle talep düşüklüğü yaşayan hizmetler sektöründe fiyatların sakin seyrettiğini hatırlattı. Şimdi ise ters bir eğilimin söz konusu olduğunun altını çizen Kozanoğlu, “Lokantalar, oteller, sinema salonları, spor merkezleri benzeri hizmetlere pandemi dönemlerinin acısını çıkarırcasına canlı bir talep var. Dolayısıyla fiyatlar da daha hızlı artıyor. Bizde de benzer bir eğilim gözleniyor. Lokanta ve otellerde, eğlence ve kültürde, eğitimde manşet enflasyonun üzerinde bir artış yaşanıyor. Dar gelirli vatandaş açısından bakılınca da gıda ve içeceklerin yıllık %67.89, konutun %56.12 ile manşet enflasyonun %50.51’in üzerinde arttığı görülüyor. Bu da tüketim sepeti gıda ve konuta sıkışmış ailelerin daha da yüksek bir enflasyonla karşılaşması anlamına geliyor.” dedi.

“Sosyal Sorunlar derinleşmesin”
Sosyal sorunların derinleşmemesi için de atılması gereken öncelikli adımlar hakkında önerilerini dile getiren Kozanoğlu’na göre, 14 Mayıs seçimleri sonrasında yoksulları, dar gelirlileri önceleyen, satın alma gücü zayıflamış kesimleri kollayan sosyal yardımlara ağırlık verilen bir istikrar programı benimsenmeli. Şimdiden bu gerçeği hatırlatmakta yarar var.
“Merkez Bankası faizi yüzde 8 seviyesinde iken reel faiz yüzde 30’a dayanmış durumda”
MB politika faizi mevduat ve kredilere yön veren bir gösterge faiz olmaktan çıkmış durumda. Diğer bir ifadeyle parasal aktarım mekanizması tıkanmış durumda. Mekanizma şöyle işliyor: Bankalar döviz mevduatlarını MB’ye verip düşük faizli fonlamaya kavuşuyorlar. Bu sayede ekonomi yönetiminin talimatlarına uygun şekilde enflasyonun çok altında faizlerle kredi verebiliyor, düşük faizi DİBS’ler alabiliyorlar. Hala da kar etmeye devam ediyorlar. Elbette bu sürdürülebilir bir tasarım değil.

Bankaların durumu nasıl olacak?
Bankalar 2022 yılında rekor düzeyde 434 milyar TL kar elde ettiler. Şimdi seçim sonrası faizler “normalleşirse” ciddi bir sarsıntı geçirebilirler. Birincisi artık çok düşük politika faiziyle fon sağlayamayacaklar. İkincisi faizler yükselince ellerindeki DİBS’lerin piyasa değeri düşecek. Zarar yazacaklar. Çünkü tahvil fiyatları ve faizler ters orantılıdır. Üçüncüsü düşük faizden bağladıkları kredilerden de daha yüksek faizli mevduatla fonlama nedeniyle zarara uğrayacaklar. Bankaların sermaye yapısı bu geçişi kaldıracak güçte görünüyor. Ancak kemer sıkma önlemleri uygulanır bu da sorunlu kredileri artırırsa o zaman durum değişir. Çünkü düşük faizli krediler, KGF destekleri sayesinde ayakta duran zombi şirketler az değil.

“KKM’den faiz sınırı kaldırılmasındaki amaç, dövize olan talebi kısmak”
KKM’den faiz sınırı kaldırılarak dövize yönelme engellenmeye, talep kısılmaya çalışılıyor. KKM ilk zamanlarda hem dövizden TL’ye dönüşü sağladı. Hem de TL değer yitirdiği zaman mevduat sahiplerine belli bir getiri sağladı. Son zamanlarda kur adeta sabitlendiği için getiriler düştü KKM’nin cazibesi azaldı. TL mevduat faizlerinin yükselmesi de KKM’de duranlarda hoşnutsuzluk yarattı. Şimdi bankalar daha yüksek faizler önerebilecekler. KKM sahipleri döviz böyle durağan giderse hem yüksek faiz kazanacak hem de tasarrufları dolar/avro cinsinden artacak. Hazine’nin yükü de azalacak.

YORUMLAR

  • 0 Yorum

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR x
Doğalgaz Faturalarını Azaltmanın Yolları: İzmir Doğalgaz'dan Tavsiyeler
Doğalgaz Faturalarını Azaltmanın Yolları: İzmir Doğalgaz'dan...
Serkan Kaplan, CHP Foça İlçe Başkanlığı'na Adaylığını Açıkladı
Serkan Kaplan, CHP Foça İlçe Başkanlığı’na Adaylığını...