Genel Sekreter Gökçe, İzmir'in kırsal kalkınma hikayesini anlattı
İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Dr. Buğra Gökçe, Türkiye Belediyeler Birliği'nin (TBB) İzmir'deki “Pandemi Sonrası Bölgesel Kalkınma Toplantıları”nda İzmir'in kırsal kalkınma hikayesini anlattı.
05 Nisan 2021 - 16:48
İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Dr. Buğra Gökçe, Türkiye Belediyeler Birliği'nin (TBB) İzmir'deki “Pandemi Sonrası Bölgesel Kalkınma Toplantıları”nda İzmir'in kırsal kalkınma hikayesini anlattı. Gökçe, kırsal alanda üreticinin sahiplendiği, köylünün içselleştirdiği ve yaşamına adapte ettiği bir tarım politikası yürüttüklerini söyledi.
İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Dr. Buğra Gökçe, Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) tarafından ulusal kalkınmada yerel yönetimlerin yeri ve önemine dikkat çekmek amacıyla düzenlenen “Pandemi Sonrası Bölgesel Kalkınma Toplantıları”nın beşincisinde “Kırsal Kalkınma ve Kooperatifler” başlıklı bir sunum yaptı. İzmir'in tarım ve kırsal kalkınma konusunda ülkede önemli bir noktada olduğunu ifade eden Gökçe “Esasında kırsal alanda üretim yapan kooperatifler üzerinden örgütlü tarımsal yapı kurgulanabilirse, onların ürettiklerini ihale mevzuatından, onun tanımladığı istisnadan yararlanarak doğrudan alınıp onlara alım garantisi verilirse, üreticinin ürettiği hem zayi olmaz, hem de kentli ile buluşabilir” dedi.
Doğru tarımsal politikanın önemi
Kırsalda yol haritasından bahseden Gökçe, “Tarıma destek vermek lafı doğru değil, biz esasında tarıma destek vererek iş yapmadık, yapmıyoruz da. Kırsal alanda üreticinin sahiplendiği, köylünün içselleştirdiği, politika olarak kendi yaşamına da adapte ettiği bir şeyi beceremezseniz verdiğiniz destek de kırsal alanda heba olur. Tohum da, hayvan da dağıtsanız, bu onun sahiplendiği, içselleştirdiği bir şey değilse, bunun sonuçlarına ilişkin ürettiklerine dair bir alım, satış, pazarlama yolunu tarif etmemişseniz, bir süre sonra sürdürülebilir olmaktan çıkıyor. Biz İzmir'de bunu yapmaya çalışıyoruz. Bir yandan üretileni doğrudan almaya ilişkin bir çerçeve çiziyoruz, kırdaki yoksulun ürettiğini kentteki yoksulun ulaştığı bir ürün haline getiriyoruz. İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin yoksullara ulaştırdığı gıda kolisi dağıtımı, pandemi döneminde 2020 yılı için 275 bin koliydi. İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin aldığı gıda ürünlerinin hiçbirisi, marketlerden alınmış gıda ürünleri değil. Bunların tamamını kooperatiflerimizden alıyoruz. Mümkünse İzmir'deki kooperatiflerimizden, değilse komşu illerimizden alıyoruz. Karadeniz'e kadar giden kooperatiflerden alım yapıyoruz. Kooperatiflerin ürettiği ne varsa bunu alıp, kentteki yoksula eriştirmeye çalışıyoruz. Böylece kırdaki istihdamın sürdürülebilirliğini sağlayan, kentteki yoksulun yerinde doymasına referans olan bir çerçeve çizmeye çalışıyoruz” dedi.
Susuzluk vurgusu
Gökçe sözlerine şöyle devam etti: “Gördük ki bir ürün planlaması yapmadan, sahanın niteliklerini sağlıklı görmeden, yapılabilecek destekleme alımları da yetersiz kalabilir. Mesela Küçük Menderes Havzası'nda ağır bir susuzluk sorunu yaşıyoruz. Bu bir tek İzmir'de değil ülkemizin tüm havzalarında olduğunu da biliyorum. Biz esasında ürünü planlamayarak, suyu vahşi kullanarak, o kadar ağır bir tahribat yapıyoruz ki doğaya. Daha önce Küçük Menderes Havzası'nda, 30-40 metreden su çıkarken, Kiraz'da Beydağ'da şimdi sondaj kuyularımızla 300-350 metreden su çıkartmaya çalışıyoruz. Neyi ektiğimizi bilmezsek, ektiğimizin ne kadar su tükettiğini bilmezsek, bunları planlamazsak da aldığımız destekleme alımları da istemeden doğaya zarar verebilir. En yaygın işlerden bir tanesi Küçük Menderes Havzası'nda büyükbaş hayvancılığı desteklemek için silaj yetiştirmek. Silaj o kadar ağır bir su tüketiyor ki... Büyükbaş hayvancılık doğasına uygun değilse, silaj üzerinden sadece yem bitkisi üretiyorsanız, bunu tüketiyorsanız susuzluğa da mahkum oluyorsunuz. Üretim desenini değiştiren bir şey yapmaya karar verdik. Küçükbaş hayvancılığı, o bölgenin doğasına uygun karasığırı desteklemeye yönelik alımlar yapacağız. Süt alacaksak küçükbaş sütü, et alacaksak küçükbaş kavurması, bunu destekleyecek işler yapmaya karar verdik. Silaj yerine bölgenin daha önce kendi endemik türü olan yem bitkilerinin dağıtımına başladık. Çünkü bu daha az su tüketecek, daha az doğaya zarar verecek.”
Daha az su tüketen bitkiler
İzmir'e uzun yıllardır şehir dışından süs bitkisi, ağaç ya bitki girmediğini belirten Gökçe, “Kendi kooperatiflerimizden, Ödemiş'ten, Bayındır'dan alıyoruz. Artık buradan alacağımız bitkilerin de tipine ilişkin, suyu tüketimine ilişkin temel felsefe değişikliğine gidiyoruz. Buranın doğasına uygun, daha az su tüketen bitki türlerini değerlendirmeye karar verdik. Kooperatifler de bunları üretirse, ön alım olarak yapacağımıza garanti verdik. Derin bir susuzluk, kuraklık sorunu yaşıyoruz. Tarım kendi içinde de eğer bu bilinçli bir üretim planlaması deseni üstünden, onunla bütünleşen bir alım ve pazarlama üstünden biçimlenmezse de kendi içinde bir açmaza giriyor. Biz bir yandan da buna ilişkin eğitim faaliyetlerini, İklim Duyarlı Eğitim Enstitüsü kurarak sürdürmeye devam edeceğiz. Pazarlamaya ilişkin de artık üreticinin bu e-ticaretin yoğunlaştığı pandemi sonrası, bunun kıymetinin çok iyi anlaşıldığı bir periyotta örgütlü bir şekilde dünyanın bin bir türlü yerine eriştirebileceği ve katma değerini kendisinin ve kentin faydalanabileceği bir şekilde örgütlemeye çalışıyoruz” dedi.
İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Ertuğrul Tugay ise Büyükşehir Belediyesi'nin kırsal politikaları hakkında bir sunum yaptı.
Kapanış konuşmasını yapan TBB Genel Sekreteri Birol Ekici, “Şehirler kalkınmanın temel dinamiği. İnsanlar, şehirlere sel gibi koşuyor. Bugün insanlarımız daha iyi yaşam koşulları arayışı çerçevesinde şehirlerimize hızla geliyor. Akıllı şehir çözümleriyle şehirlerimize gelen ve yaşayan insanlarımızın şartlarını iyileştirmeye çalışıyoruz” dedi.
İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreteri Dr. Buğra Gökçe, Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) tarafından ulusal kalkınmada yerel yönetimlerin yeri ve önemine dikkat çekmek amacıyla düzenlenen “Pandemi Sonrası Bölgesel Kalkınma Toplantıları”nın beşincisinde “Kırsal Kalkınma ve Kooperatifler” başlıklı bir sunum yaptı. İzmir'in tarım ve kırsal kalkınma konusunda ülkede önemli bir noktada olduğunu ifade eden Gökçe “Esasında kırsal alanda üretim yapan kooperatifler üzerinden örgütlü tarımsal yapı kurgulanabilirse, onların ürettiklerini ihale mevzuatından, onun tanımladığı istisnadan yararlanarak doğrudan alınıp onlara alım garantisi verilirse, üreticinin ürettiği hem zayi olmaz, hem de kentli ile buluşabilir” dedi.
Doğru tarımsal politikanın önemi
Kırsalda yol haritasından bahseden Gökçe, “Tarıma destek vermek lafı doğru değil, biz esasında tarıma destek vererek iş yapmadık, yapmıyoruz da. Kırsal alanda üreticinin sahiplendiği, köylünün içselleştirdiği, politika olarak kendi yaşamına da adapte ettiği bir şeyi beceremezseniz verdiğiniz destek de kırsal alanda heba olur. Tohum da, hayvan da dağıtsanız, bu onun sahiplendiği, içselleştirdiği bir şey değilse, bunun sonuçlarına ilişkin ürettiklerine dair bir alım, satış, pazarlama yolunu tarif etmemişseniz, bir süre sonra sürdürülebilir olmaktan çıkıyor. Biz İzmir'de bunu yapmaya çalışıyoruz. Bir yandan üretileni doğrudan almaya ilişkin bir çerçeve çiziyoruz, kırdaki yoksulun ürettiğini kentteki yoksulun ulaştığı bir ürün haline getiriyoruz. İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin yoksullara ulaştırdığı gıda kolisi dağıtımı, pandemi döneminde 2020 yılı için 275 bin koliydi. İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin aldığı gıda ürünlerinin hiçbirisi, marketlerden alınmış gıda ürünleri değil. Bunların tamamını kooperatiflerimizden alıyoruz. Mümkünse İzmir'deki kooperatiflerimizden, değilse komşu illerimizden alıyoruz. Karadeniz'e kadar giden kooperatiflerden alım yapıyoruz. Kooperatiflerin ürettiği ne varsa bunu alıp, kentteki yoksula eriştirmeye çalışıyoruz. Böylece kırdaki istihdamın sürdürülebilirliğini sağlayan, kentteki yoksulun yerinde doymasına referans olan bir çerçeve çizmeye çalışıyoruz” dedi.
Susuzluk vurgusu
Gökçe sözlerine şöyle devam etti: “Gördük ki bir ürün planlaması yapmadan, sahanın niteliklerini sağlıklı görmeden, yapılabilecek destekleme alımları da yetersiz kalabilir. Mesela Küçük Menderes Havzası'nda ağır bir susuzluk sorunu yaşıyoruz. Bu bir tek İzmir'de değil ülkemizin tüm havzalarında olduğunu da biliyorum. Biz esasında ürünü planlamayarak, suyu vahşi kullanarak, o kadar ağır bir tahribat yapıyoruz ki doğaya. Daha önce Küçük Menderes Havzası'nda, 30-40 metreden su çıkarken, Kiraz'da Beydağ'da şimdi sondaj kuyularımızla 300-350 metreden su çıkartmaya çalışıyoruz. Neyi ektiğimizi bilmezsek, ektiğimizin ne kadar su tükettiğini bilmezsek, bunları planlamazsak da aldığımız destekleme alımları da istemeden doğaya zarar verebilir. En yaygın işlerden bir tanesi Küçük Menderes Havzası'nda büyükbaş hayvancılığı desteklemek için silaj yetiştirmek. Silaj o kadar ağır bir su tüketiyor ki... Büyükbaş hayvancılık doğasına uygun değilse, silaj üzerinden sadece yem bitkisi üretiyorsanız, bunu tüketiyorsanız susuzluğa da mahkum oluyorsunuz. Üretim desenini değiştiren bir şey yapmaya karar verdik. Küçükbaş hayvancılığı, o bölgenin doğasına uygun karasığırı desteklemeye yönelik alımlar yapacağız. Süt alacaksak küçükbaş sütü, et alacaksak küçükbaş kavurması, bunu destekleyecek işler yapmaya karar verdik. Silaj yerine bölgenin daha önce kendi endemik türü olan yem bitkilerinin dağıtımına başladık. Çünkü bu daha az su tüketecek, daha az doğaya zarar verecek.”
Daha az su tüketen bitkiler
İzmir'e uzun yıllardır şehir dışından süs bitkisi, ağaç ya bitki girmediğini belirten Gökçe, “Kendi kooperatiflerimizden, Ödemiş'ten, Bayındır'dan alıyoruz. Artık buradan alacağımız bitkilerin de tipine ilişkin, suyu tüketimine ilişkin temel felsefe değişikliğine gidiyoruz. Buranın doğasına uygun, daha az su tüketen bitki türlerini değerlendirmeye karar verdik. Kooperatifler de bunları üretirse, ön alım olarak yapacağımıza garanti verdik. Derin bir susuzluk, kuraklık sorunu yaşıyoruz. Tarım kendi içinde de eğer bu bilinçli bir üretim planlaması deseni üstünden, onunla bütünleşen bir alım ve pazarlama üstünden biçimlenmezse de kendi içinde bir açmaza giriyor. Biz bir yandan da buna ilişkin eğitim faaliyetlerini, İklim Duyarlı Eğitim Enstitüsü kurarak sürdürmeye devam edeceğiz. Pazarlamaya ilişkin de artık üreticinin bu e-ticaretin yoğunlaştığı pandemi sonrası, bunun kıymetinin çok iyi anlaşıldığı bir periyotta örgütlü bir şekilde dünyanın bin bir türlü yerine eriştirebileceği ve katma değerini kendisinin ve kentin faydalanabileceği bir şekilde örgütlemeye çalışıyoruz” dedi.
İzmir Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Ertuğrul Tugay ise Büyükşehir Belediyesi'nin kırsal politikaları hakkında bir sunum yaptı.
Kapanış konuşmasını yapan TBB Genel Sekreteri Birol Ekici, “Şehirler kalkınmanın temel dinamiği. İnsanlar, şehirlere sel gibi koşuyor. Bugün insanlarımız daha iyi yaşam koşulları arayışı çerçevesinde şehirlerimize hızla geliyor. Akıllı şehir çözümleriyle şehirlerimize gelen ve yaşayan insanlarımızın şartlarını iyileştirmeye çalışıyoruz” dedi.